hesabın var mı? giriş yap

  • level 72 bir kezban olarak bir örneğini verdiğim şey:

    "beni çekemiyorsan, anten tak,
    sen bana değil de, kendi yaptıklarına bak,
    neden böyle davrandığımı merak ediyorsan,
    ufff snne be slk.:ss.s.s:s"

  • yaşlanma belirtilerinin azaltılması, deformitelerin düzeltilmesi, daha estetik görünüm oluşturulabilmesi amacıyla yapılan yüz yogası; doğal yöntemlerle, kendi kendinize yüz egzersizleri yaparak, yüzünüzü genç ve güzel hale getirebileceğiniz bir yöntemdir.

    yaş ilerledikçe özellikle 25 yaşından sonra vücuttaki kolajen seviyelerinde başlayan düşüş ilerleyen yaşlarda cildin hızla yaşlanmasına ve daha çabuk deforme olmasına neden olmaktadır. cildi içten ve dıştan beslemek bundan dolayı çok önemlidir.

    yüz yogasında en önemli noktalardan bir tanesi yüz kaslarınızı bilmek ve yapacağınız yüz egzersizlerinde sadece belli grup kasları çalıştırmak. örneğin gözünüzün etrafındaki kırışıklıkları azaltmak veya kırışıklıkların olmamasını sağlamak için, göz kaslarınıza odaklanıp, yüzünüzdeki diğer alanlardaki kasları kırıştırmadan esnetme ve gevşetme egzersizleri yapmalısınız.

    yüzümüzdeki kaslar:

    - kaşları kaldıran kaslar (frontalis kası)
    kaşların yukarı kaldırılmasını sağlar, yatay alın çizgilerinden sorumludur.

    -kaşları indiren/çatan kaslar (korrugatör ve proserus kasları)
    kaş ortasındaki dik çizgiden ve burun kökündeki yatay çizgiden sorumludur.

    -gözü kapatan kas (orbikülaris okuli kası)
    kaz ayağı çizgilerine neden olan kastır.

    -burun üzerindeki kas (nazalis kası)
    burun üzerinde tavşan çizgilerine neden olur.

    -dudak kası (orbikülaris oris kası)
    dudakları büzer, konuşmada, ıslık çalmada ve ağız hareketlerinde çok fonksiyonel bir kastır. yaş ilerledikçe barkod çizgilerine neden olur.

    yüzümüzde çizgilerin ve kırışıklıkların oluşmasını beklemeden müdahale etmek en iyisidir. yüz yogasını beden sağlığımız için yaptığımız bir spordan farksız görebilirsiniz. haftalık spor rutininize ilave olarak her gece uyumadan önce sadece 10-15 dakikanızı ayırarak pozları uygulamanız gözle görülür farklar yaratacaktır.

    uygulama öncesi cildinizi iyice temizleyin. sonrasında kuru ise cildiniz nemlendirici krem uygulayın ve pozları uygulamaya başlayın. eğer nemlendirici kullanmaz iseniz kuru cilt esnekliğini kaybettiğinden dolayı uyguladığınız pozlar cildinizi kırıştıracaktır. buradaki en önemli husus pozları gerçekten doğru uyguluyor olmanız. eğer pozları uygularken kendinizi görmüyorsanız çalıştırdığınız kas grubu belki başka bir bölgede kırışıklık oluşturacak durumlar yarabilir. bu yüzden pozları ayna karşısında yapmanız kesinlikle çok iyi olacaktır. pozları uygularken eğer başka bir bölgede kırışıklık oluştuğunu fark ediyorsanız o poz sizin uygulamanız için doğru değildir. o pozu hemen bırakmalısınız. aksi takdirde bir bölgede kırışıklığı engellerken, diğer bölgelerin deforme olmasına neden olabilirsiniz.

  • en beklemediğim ülkenin soykırımı tanımasıdır. ayrıca diasporamızın ne kadar güçsüz olduğunu göstermektedir.

    sen hala yurt dışında en büyük nüfusunun bulunduğu yerde sözünü geçiremiyorsan bir problem var demektir.

  • ingilizce kursu hocasına "do you know how i met your mother?" diyerek kısa süren bir gerginliğe sebep olmak.

  • cihat kelimesinin karşılığını bilmeyen bir adet cahildir. muhtemelen eve gittiğinde yemek tuzsuz oldu diye kafasına iki tekme yiyip kendine gelmiştir.

    debe: ışid denen örgüte maddi manevi destek veren, sempatizanı olan, savunan herkesi allah kahır etsin. şehit olan kardeşlerimizin ailelerin yaşadıkları acıların bin beterini yaşayın. allah ülkemizi ve askerlerimizi bu video'daki gibi beyni yontulmuş sürüden korusun.

  • mümkünse arkamdan kimsenin söylemesini istemediğim cümle.. ben ki uyurken kapalı televizyonun çük kadar kırmızı ışığından rahatsız olan adamım, öteki tarafta onca florasan, spot ışığında siksen yatamam.. deliksiz uyusun cümlesi daha makbuldür.. çünkü yaşamında gün yüzü görmedi bu müstakbel rahmetli..

  • ne yazık ki apo'nun nevruzda okunacak mektubu kadar önem arz etmeyecektir. başkanın konuşması zoruna giden trt, apo'nun mektubunu günlerce tekrar tekrar yayınlayacaktır.

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • himym'de “everyone has baggage" bölümünü bilenler vardır. kendi adıma, bizleri yoran yıllardır taşıdığımız yüklere şefkatle yardım edecek birisini bulmanın zorluğu, belli yaşlardan sonra herkesin yüklerinin çoğalmasıyla kimseyi hayatınıza almak istemememiz, çünkü uğraşmaya yüreğimizin kalmaması (ne demiş şair ya da muhtemelen benim uydurmam: “bu saatten sonra hayatıma kimseyi alamam, hikayem uzun”), her şeyin daha hesapsız ve daha iç içe vakit geçirme fırsatı olduğu için gerçek aşkı bulabileceğiniz üniversite gibi ortamlarda ki fırsatların heba edilmesi vs gibi nedenlerle bu his maalesef ki öğrenilmiş çaresizlik gibi zaman zaman insana basabiliyor.

    bir de evlilik denen sözleşme, yapılabilecek en iyi anlaşmayla dahi her iki tarafında daha az mutlu olacağı orta noktalar da antant kalmasıyla mümkün. yani siz birçok fedakarlıklar yapacaksınız, bu sizi daha az siz yapacak. korkutucu bir şey gibi geliyor bu bana. bir de aşk olmadan evlilik ayakta duracak bir kurum değil, ana babalarımız gibi kanaatlar insanlar değiliz biz, aşk varsa da bu sefer ihtiras, kıskançlık gibi haris duygulardan dolayı yine yıkılma tehlikesi var. bilemiyorum sanki günümüz bireyselleşen dünyasında evlilik aşırı demode bir kavram gibi kaldı.yine de evlenmemenin özgür olmak dışında güzel yanı andy warhol'ün dediği gibi “waiting for something, makes it more exciting.” hayatı güzel yapan da bu bekleyişler sanki. gelecek de hayalini kurduğumuz mükemmel eşe dair imgeler, şimdi biriyle olmaktan çok daha iyi gibi...