hesabın var mı? giriş yap

  • güneş nükleer tepkimeler ile yandığından ötürü su ve ıslak battaniye ile değil; sadece ve sadece üfleyerek sönebilir. bütün çinliler bi araya gelse güneşi söndürebilir bence.

  • 2 gün önce mcdonald's ta bir şeyler yedim. saat gece 10 gibiydi ve masaları toplayan minimum 55-60 yaşında bir abiydi. ihtiyacı olmasa o saatte orada olmaz değil mi ?

    benden önce masada oturanların boşlarını aldı sadece 1 kere teşekkür ettim inanılmaz mutlu oldu.

    kalkarken de kendi çöpümü kendim attım, kolay gelsin iyi akşamlar dedim gene inanılmaz mutlu oldu ve bir sürü olumlu dilekte bulundu benim için.

    insanları mutlu etmek aslında bu kadar kolay.

  • şimdiye kadar edindiğim tecrübelere göre iki takımın toplam kazandığı para 90000-90000 pezo olacaktır.

    sonra en iyi kız en iyi erkek yarışır.

  • - içinizden en az yarısını, arzuladığımın yarısı kadar bile tanımıyorum; ve yarınızdan azını hak ettiğinizin ancak yarısı kadar sevebiliyorum.

    bilbo baggins

    bu sözün muhattabı olan doğum günü partisindeki hobbitlerin anlamsız bakışları ve sözü anlayan tek kişi olan gandalf'ın gülümsemesi de unutulmazdır. tabi ian holm ve ian mckellen gibi iki harika adaş oyuncunun jest ve mimikleriyle daha da güzelleşmişti sahne.

  • hikayeye göre bi savaş esnasında, savaş pilotlarından birinin uçaanda atıcak mermi,bomba falan kalmıyo aşaada da düşman cephaneliği var, naapsam da şunu havaya uçursam diye düşünürken ,yakıyo zipposunu, cephaneliğin üstünden geçerken camdan aşaa atıyo... patlamıyo cepanelik tabi haha

  • dogma 95 hareketinin kurucularından biri olan thomas vinterberg'in en son filmidir.
    başrolünde oynayan mads mikkelsen ile 2012 yapımı jagten filminden bu yana ikinci defa bir araya gelen ikili, yine harika bir iş çıkarmış ki, oscar, bafta, golder globes, cannes, toronto gibi büyük, küçük bir çok festivalde 52 defa aday gösterildi ve seçkiye girdi.

    --- spoiler alert ---
    buradan sonra yazılanlar ciddi oranda spoiler içerektir.
    --- spoiler alert ---

    film temelde, belli bir seviyeyi aşmayan alkol tüketiminin dünyayı daha iyi algılamamızı ve aslında alkolün belli oranda gerekli bir şey olduğunun teorisini kendileri üzerinde deneyen bir grup lise öğretmeninin hikayesini anlatıyor.

    bir grup lise öğretmeninin öğrencilerle ilişkilerini, hayata dair boşluklarını ve genel depresif ruh halini bize tanıtarak başlayan film, orta sınıfın içinde sıkışıp kaldığı 'evden işe, işten eve' psikolojisini çok güzel hissettiriyor. yetmezmiş gibi karakterimizin ailesi ile iletişimsizliği ve gitgide yalnızlaşması izleyiciyi daha da büyük bir depresyona sürüklüyor.

    bu dört arkadaş, aralarından birinin* doğumgünü sebebi ile buluşup biraz eğlenmek istiyorlar, tam bu noktada ikinci aks ve kırılma yaşanmaya başlanıyor. yemeğin başlangıcında protagonist karakterimiz martin'in, bir çeşit orta yaş bunalımı ya da bir varoluş bulantısına girmiş son derece net hissediyoruz. hayatın ortasında sıkışmış, sıkıcı bir insan olmuş, keyif alamaz olmuş ve hissizleşmiş bir tavır ile seyirciyi olacaklara hazırlıyor.

    yemek devam ederken nikolaj, norveçli psikiyatrist finn skårderud’den ve onun teorisinden bahsediyor. bu teoriye göre, insanın vücudundaki alkol oranının düşük olduğunu ve bu oranın az üstünde alınacak promilde alkolün, bireyin daha yaratıcı ve keyif alabilir olacağından bahsediyor.

    bu teoriden ilham alan dört öğretmen, gün içinde az oranda alkol tüketip sonuçlarını gözlemlemek ve bunu hakkında bir rapor tutup, bir çeşit psiko-sosyolojik deney yapmaya karar veriyor. resmen bilimsel bir deney olma yolunda emin adımlarla yürüyen bu dört arkadaşın, beklenen şekilde bütün hayatları düzelmeye meyilleniyor. çünkü, alkolün rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi hızlıca kendini hissettiyor. öğretmenlerin çevresindeki insanlarla, eşleriyle, öğrencileriyle kurduğu iletişimin pozitif olarak değişmesi ile bu aniden değişimi gözlemleyebiliyoruz.

    bu noktadan sonra, yaptıkları deneyi biraz daha ileri safhaya taşımaya karar veren dört öğretmen, promil seviyesini arttırmaya karar veriyor. yönetmen filmin trajikomik faslının resmen başladığını izleyiciyi biraz gülümseterek ama bazen de gerginlik vererek ispat ediyor. öğretmenlerin alkol etkisiyle fazlaca neşeli olması, bir tatlı çakırkeyflik halleri güldürürken, tamamen yasadışı şekilde okul içinde gündüz vakti alkol tüketmeleri ve sürekli yakalanmaya ramak kalmaları izleyiciyi fazlaca geriyor.

    fakat deneyin üçüncü safhasına geçtiklerinde hikayelerinin trajediye doğru sürükleneceğini hissetsek de, engellenemez şekilde olaylar gerçekleşiyor. üçüncü ve son aşamada alkolün doruk noktasına ulaşarak bilincin kaybolması ve kontrolü tamamen bırakmak fikri yer alıyor. buna önce çekimser kalsa da, martin dionysos’un yoluna saparak, belki 'ne olacaksa olsun' düşüncesi ile belki de bir çeşit bağımlılık hali ile yeni bir boyuta geçiyor.

    varoluşçuların hayatı anlama üzerinde metotlarını ve söylemlerini yoğun olarak gördüğümüz filmde, yönetmen, varoluşçuk felsefesinin ilklerinden kierkegaard'a atıfta bulunmayı ihmal etmiyor. elbette bu tesadüfen yapılan atıf değil. kierkegaard'ın hareket etmenin ve sabit kalmamanın faziletleri üzerine söyledikleri ve kaygı, korku, endişe gibi kavramların hareket için en önemli tetikleyiciler olduğunu filmin dört kahramanı ve protagonist karakterimizin yolculuğunda açıkça görebiliyoruz. yürüyüş her zaman bir yere varmak için yapılmaz, bazen de varolmak için yürürüz. hareket ettiğimizce varoluruz.

    filmde kullanılan ikilemler, varoluşçuların çokça ilgilendiği bazı harika ikilemlerin yansıması olarak karşımıza çıkıyor. düzenli,sıkıcı bir hayat ve heyecan dolu, dengesiz bir hayat, apollon ve dionysos, risk ve garanticilik, kaygı ve koyvermişlik, kusursuzluk ve olduğu gibi kabullenme benzeri ikilemler, seyircinin gözü önünde inceleniyor. hangisinin daha doğru olduğu, yine vinterberg sineması şanına yakışır şekilde seyirciye bırakılıyor.

    finalde, artık kendini gerçekleştirmiş, hem ailevi hem profesyonel olarak istediği düzeye tekrar gelebilmiş bir martin görüyoruz. dionysos'un tarafına geçtiği için artık 'kusursuz' davranışlarda bulunmasına gerek kalmamış olsa gerek ki, filmin başından beri merak ettiğimiz caz baleti performansını nihayet filmin son anında görebiliyoruz. martin'in aslında hüzünlü olması gereken bir gündeyken, what a life? şarkısı eşliğinde umarsızca dans edişi ile varolmanın hafifliğini hissediyoruz ve kierkegaard'a bir kez daha hak veriyoruz.

    'kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir'

  • anayasa mahkemesi’nin ulaştırma bakanı ve tib başkanı’na sakıncalı içeriği 4 saat içinde engelleme yetkisi tanıyan düzenlemeyi iptal etmesinin ardından başbakanlığa ve ilgili bakanlığa yetki verilmesi düşünülen yeni düzenleme.

    yeni düzenlemede, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunmasının gerektiği hallerde erişimin başbakan veya ulaştırma bakanı’nın talimatıyla engellenebileceğinin yer alması bekleniyor.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27839328.asp

    cumhurbaşkanına da kırmızı bir buton versinler, hani şu filmlerde olanlardan. canı sıkıldıkça bassın interneti kapatsın.