hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    avengers: endgame spoilerı içerir.

    --- spoiler ---

    avengers: endgame sonrası merakla beklenen spider-man: far from home'un ikinci fragmanı en sonunda geldi. fragman tom holland'ın avengers: endgame'i izlemediyseniz fragmanı da izlemeyin uyarısıyla başlıyor. zaten sebebini de açılır açılmaz öğreniyoruz. daha ilk sahneden gördüğümüz gibi peter, tony stark'ın ölümünün etkilerini ciddi şekilde hissedecek. bu filmde peter'ın karakter gelişiminin önemli bir parçası haline gelecek. şu tartışılan yeni ıron man konusunun ise spider-man'in yeni ıron man olması şeklinde bağlanacağını kesinlikle inanmıyorum. her ne kadar etrafından o şekilde sözler duysa da peter filmin sonunda kendisinin yeni ıron man olması değil, gerçek anlamda spider-man olması gerektiğini anlayacak. tony stark, peter'ı yeni ıron man olması için desteklemedi. ayakları yere basan, özgüveni yüksek bir spider-man olması için destekledi. eminin filmin sonlarına doğru peter her zamankinden daha fazla spider-man olarak yükselecek.

    geçen fragmana göre mysterio'yu daha fazla görme şansına sahip olduk. tekrar tekrar söylemek lazım ki kostüm muazzam görünüyor. mysterio'nun çıktığı sahneye ise elbette multiverse olayı damga vurdu. mcu'da multiverse olduğunu doctor strange filminden beri biliyoruz. ama avengers: endgame bize multiverse'ün başka versiyonunu gösterdi. zira doctor strange filminden öğrendiğimiz multiverse, dark dimension, mirror dimension gibi konsept olarak bildiğimiz fizik kurallarının çok dışında evrenlerdi. avengers: endgame ve spider-man: far from home ile birlikte dünyamıza ve evrenimize benzer özelliklere sahip evrenleri de görebileceğiz.

    mysterio, earth-833'ten geldiğini söylüyor. çizgi romanlarda earth-833, spider-uk'in yaşadığı evren. gerçek kimliği de william braddock. bir cameo görmek harika olur. asıl bomba ise mcu'nun geçtiği evrene earth-616 demeleri. çizgi romanlarda ana evren earth-616 evreni. hatta senelerce mcu'a earth-199999 dedik. büyük ihtimalle earth-616 tabirini nasıl ki çizgi romanlarda ana evren olarak kullanıyorlarsa filmlerde de ana evren anlamında kullanacaklar. earth-199999 ile devam edilmesini tercih ederdim.

    multiverse'den bahsetmeye devam edersek. hem mcu için hem de spider-man için çoklu evren teması aşırı derecede önemli. mcu ilk on senesine the ınfinity saga dedi. thanos ve ınfinity stones merkez haline geldi. pekala multiverse konsepti de ikinci on yılın hikayesi olabilir. çizgi romanlarda ıncursion denilen bir olay var. yani evrenlerin dünya gezegeni üzerinden çarpışması. dünyalardan biri diğer dünyayı yok ederse kurtuluş var. ama yok edemezse iki dünyanında evreni yok oluyor. evrenler çarpışa çarpışa iş secret wars'a gidiyor. işte bu hikayenin ayak sesleri olabilir multiverse'ün hayatımıza girmesi. spider-man için baktığımızda ise tabi ki hemen göze spider-verse çarpıyor.

    filmde villain olarak elementals'ı izleyeceğiz. en azından mysterio'nun gerçek doğası ortaya çıkana kadar. ben en başından beri elementals'ın mysterio tarafından yaratılan bir ilizyon ya da teknolojik birer varlık olduklarını düşünüyorum. elementals için spider-man'in çizgi romanlarındaki villain'larından esinlenildiği açıklandı. yani gerçekten hydro-man, molten man gibi karakterlerin mcu versiyonlarını izleyeceğiz. diğer ikisi açıklanmasa da birinin sandman olduğunu tahmin edebiliriz. ama sonuncusu gizemini korumakta.

    geçtiğim gün yapıcılar bir konudan daha bahsetti. o da uzun zamandır kendisi özleten j. jonah jameson ve efsane gazetesi daily bugle. filmde var mı yok mu sorusuna ne söylersek spoiler olur gibi bir cevap verdiler. ben bir şekilde bu filmde daily bugle ile ilgili bir şey göreceğimize inanıyorum. ama ne olur şu an tahmin etmek pek mümkün değil. günümüz dünyasında peter parker'ın spider-man fotoğraflarını bugle'a satması biraz demode kaçacaktır. farklı bir daily bugle versiyonu yapacaklarını düşünüyorum. onu da zaman gösterecek.

    her geçen gün spider-man: far from home'un çok başarılı bir film olacağına olan inancım artıyor. spider-man'i new york'tan çıkarmanın kulağa geldiğinden daha iyi sonuç vereceğini düşünüyorum. seriye farklı bir tat katacaktır. bu fragmanda stark tower inşaatı yeniden gösterildi. o bina bu film illaki birine satılacak. benim oyum norman osborn'a. norman osborn, mcu'ya girerse öyle sadece tek filmde spider-man ile uğraşacak bir villain olarak girmez. iş dark avengers'lara kadar gider. umarım öyle de olur.

  • biz 90'ların sonuna yetişmiş üniversiteliler, tek fitilli kadife pantolon, 2 şile bezi gömlek ve 2 el örgüsü hırka ile anadolu'nun her şehrinden akın akın gelmiştik siyasala.
    işaret ve orta parmak arası, ucuz sigaradan sararmış olurdu, esmer erkeklerin bıyık uçları bile tütünden sararırdı.

    para değil dürüme, memleketten gelen tarhanaya katık edecek ekmeğe bile yetmezdi ay sonları.
    tüm şehrin, öğlen yemeği en ucuz üniversitesinde, öğlen yemeği başlar başlamaz bir jeton atar yemek yer, 2 saat sonra yemek bitmeden bir tur daha yer, aha o yemekle günü gün ederdik. yemek 2500 tl idi. 2500tl madeni bir paraydı.

    ama kantinden hep masadaki insan sayısı kadar çay alırdık. para en çok kantin çayına giderdi. kendine kadar bir bardak çay almayı bilmezdik.
    ama bir tur 8-10 bardak çay alıp, akşama kadar başkasının çay tepsisinden ikram edileni içer yine aynı hesaba çıkardık. çay ise 500tl

    sigaraya winston ile başlar, 3 gün sonra 19 mayıs ballıca döner, 2 hafta maltepe içer, son hafta otlakçılıkla geçerdi.

    ben memur çocuğuyum, harçlığım 15'inde yatardı. bir arkadaş vardı engin. onun burs 1'inden birine gelirdi.
    ben ne zaman son maltepemi içsem, eve döndüğümde çantamda bir ballıca bulurdum, ayın 15'ine geldiğimizde de, muhakkak 2 paket alırdım sigarayı, gizliden ben de kaktırıverirdim birini çantasına.

    biz iki gariban, hiç birbirimize yol paramızın kalmadığını söylemedik.
    dipdibe 2 semtte, birbirinden gariban 2 ayrı öğrenci evimiz vardı. yakındık mesafe olarak.

    her gün okuldan o evlere, 12 durağı yağmur çamur demeden yürümek için bahaneler bulurduk.
    *dostum sana danışacağım bir durum var yürüyelim mi?
    *kardeşim bir film izledim, vaktin varsa yürüyelim anlatayım ister misin?
    *aksaray'daki ezgi müziğe bir baksak mı? almayız da bakarız, yürüyelim mi ki bugün?

    biz yürüdük, hiç gariban hissetmeden, para yok diye değil, biz istediğimiz için yürüyorduk neticede.
    midemizin gurultusu mühim değildi, sigaramız vardı hep, birimiz ballıca içeceğine ikimiz de maltepe içerdik.

    sanıyorduk ki üstesinden gelinir hayatta garibanlığın, bilmiyorduk garibanlık sandığımız parasızlıkmış sadece, kardeşlik ve dostluk karın doyuruyormuş meğerse.

    sonra bitti okul, ben fabrikalara o bankaya, olaylar olaylar, arada bir smsler, bazen facebook'tan kısa merhabalar.

    2014 ocak ayının 8'ydi, engin son vermiş hayatına, haberi geldi.
    demek -mış gibi yapamamış artık.
    ben de fark edememişim, hiç birimiz fark edememişiz.
    gariban kalmış cidden, paradan bağımsız, parayla alakasız.
    hepimiz garibanmışız da aslında, birbirimizi görmez olmuş gözümüz.

    insan sevdiklerini yitirmeye başlayınca ayakları yerden kesilmeye başlıyor.
    para olmayıversin de, ruhu garibanlaşmasın yeter ki insanın, kalbi fukara hissetmesin.

    fukaralığa dayanılıyor da garibanlık yükü çekilmiyor galiba.

    ömrümün en güzel 4 yılını geçirdiğim okulun kantininde, heykelinde, meydanında, yanımızda engin olmadan çekilmiş fotoğrafım yok diye, bakamıyorum 1 yıldır hatıralarıma, telefonunu silemiyorum, mesajlar da duruyor.
    kalbimde koca bir yük, içimde bir gariban kalmışlık, taşıyacağız artık bir ömür.

  • (intro : $imdi aktaracağım diyalog yüzde bin gerçektir.)

    - iyi günler,esentepeye rica edicektim.
    - tabi.
    ...
    - bilader hayrola ayağını nasıl kırdın ?
    - ya sorma usta talihsizlik diyeyim,antrenmanda oldu.
    - ne antremanı koç ? topçu musun ?
    - yok abi kung-fu antrenmanında oldu.
    - sende tam thai-boxçu tipi var,böyle uzun ince olurlar hep.
    - ya ?
    - bak ben de yıllar önce thai-boxçuydum,tayvana gittim ben kaçak i$çi olarak. orda sen türksün dediler,üzerime geldiler.aynı anda yirmi tane adamı dövdüm.ingiliz dövdüm orda.sonra patron i$ten çıkardı yurda döndüm.
    - diyosun ?

  • 1 ya da 2. sınıf tam emin değilim. atatürk'ün yaşını hesaplamak adına bir problem çözüyoruz. neyse öğretmenimiz soruyor, yapan var mı, diye. sınıfta çıt yok. en sağdan başlıyor kontrol etmeye. kulağımda cetvelin tiz sesleri. öğretmen gelmeden utanıp defteri kapatıyorum. sıra geliyor, defterimi kontrol etmeden bir darbe de bana.

    neyse. sonra öğretmen geçiyor problemi çözüyor. defteri açıyorum, yanıtım doğru.

    anlıyorum ki ben problemleri çözebilsem bile başarısız olacağım.

  • bunu yaparken sol omzunda da 19 litrelik damacana taşıyorsa evleneceğim kızdır.

    not: bıyık konusuna değinmiyorum, bazılarına yakışıyor.

    not 2: bademse olmaz ama.

  • mehmet günsur'un 5 milyonuncu kez aynı karaktere hayat vereceği dizi.

    yakışıklı, kültürlü, sanat seviyor, çok güzel aşık oluyor ve postmodern. adamı öyle kazıdılar ki aklımıza mesela oynadığı karakterleri sıçarken falan düşünemiyorsun.

  • "ama devlet masum, ama sadece bir polis var, ama olay münferit, ama başbakanımız mısır'a üzülüyor ağlıyor, ama devletimizi rahat bırakın, allah rahmet eylesin ama kahramanlaştırmayın. ama ama ama..."

    bazıları tarafından hep "ama"larla anılan hatta anılmayan, katledilmesine içten içe oh olsun denilen kardeşimizdir. bu devletin, bu devletin zihniyetinin ve onun katıksız destekçilerinin katlettiği onlarca insandan biridir. bir polis varmış sadece katledilmesinde, bu da devlete yüklenemezmiş. ulan ethem'i öldüren, onlarca kişiyi çoluk çocuk demeden gaza boğan, gözünü çıkaran, tekerlekli sandalyeli adama bile tomadan su sıkan, sahilde kızın saçlarını yolan, ocakbaşlarından sürükleyerek adam toplayan, 68 gündür 15 yaşında çocuğun komada olmasına sebep olan kimler?

    hangi dava uğruna can vermeye değermiş? ulan çocuk isteyerek, bilerek öldü sanki, hatta sopalara kafa attı, duran tekmelere vücudunu çarptı. öldürenler senin zihniyetindeki şerefsiz pezevenkler, polise de yardım ettiklerini söylemişler. hala daha kahramanlaştırmayın diyorsun.

    katilsiniz ve bunun her gün hatırlatılmasından rahatsızsınız. evet klavye başındaki akpli, bu zihniyeti, bu yapılan zulümleri destekliyorsan, hak veriyorsan, polis iyi iş yaptı diyen bakanları, başbakanı alkışlıyorsan sen de katilsin, sen de dilsiz şeytansın. yarım yamalak ağızla allah rahmet eylesin diyerek kimseyi kandıramazsın. bu çocuk da, öldürülen diğer insanlar da unutulmayacak, her gün hatırlanacak, her gün isimleri tekrarlanacak, her gün sizin katil olduğunuz suratınıza çarpılacak onlarca kez. siz bizim kardeşlerimizi öldürdünüz ve bu işten öyle kolayca sıyrılamayacaksınız.

  • sizin gibi gerizekali cahillere bu isin psikolojik arkaplanini vererek zaman harcayamayacagim, zira eksi sozlukteki her 100 kisiden 99unun ekrana mal mal bakacagina bahse girerim. isiniz gucunuz yok mu be, hcibir seyi bilmediginiz gibi iki kelimeyi bir araya bile getiremiyorsunuz. ozellikle sen, seni izliyorum ne zamandir, resmen hiyar gibi yaziyorsun ya. hayvanogluhayvan. ote yandan hayatima da renk katmiyor degilsin ha, boyle sagin solun belli olmuyor, beklemedigim bir bkz veriyosun ya iste o guzel birsey aslinda. keratalar sizi, hepinizi cok seviyorum.

    [gorundugu gibi ovgu duzmecesini sona saklamak daha etkili, insani pozitif bir ruh haliyle birakiyor]

  • 94 ışık yılı nasıl bir mesafeyi tabir eder onu bir şey yapalım önce.

    malumunuz ışığın hız sınırı evren içinde saniyede 300bin km. ışık dakikada 18 milyon kilometre gider istese. bu da saatte 1milyar 80 milyon km gitmek demek oluyor ki ben hızdan korkarım yavaş gitsin.

    ışık yılı nedir? ışık yılı ışığın saatte değil de yılda gittiği mesafedir. peki bir yılda kaç saniye vardır? ohooo! bunu mu hesaplayacağım amk!

    tamam! yılda kaç saat vardır onu şey yapalım.

    365 gün çarpı 24 saat eşittir 8.760 saat. vay! demek ki bir saatte 1 milyar 80 milyon km giden ışık bir yılda 9 trilyon 460 milyar 800 milyon km hızla gidebiliyor. yani bu hızla giderseniz bu mesafedeki bir yere 1 yılda ulaşırsınız. hem de tek vesait. tamam.
    şimdi bunu 94 yılla çarpın. 889 trilyon 315 milyar 200 milyon km mesafe ediyor. 94 yıl ışık hızıyla gitseniz alacağınız mesafe bu. osman gazi köprüsünü kullanırsanız 889 trilyon km!

    uzak. ben gelmiyorum...

    *******************************

    bilgi dolu edit: can ciğer kuzu sarmalarım! ortalık karışmış düzen bozulmuş, yetiş ya carl sagan yetiş ya cosmos diyoruz. iş bu türkçe altyazılı 8. bölüm, uzay ve zaman yolculukları üzerinedir ve kafayı tertemiz yapar, izleyin, izletin...

    yalnız demek istediğim bir şey var, bölümü izleyecek olanların da karşısına çıkacak olan bir şey: 94 ışık yılı demek, 94 yıl demek değil! yani şöyle: ışık hızında 94 yıl gidecek bir cihazı uğurladık eve döndük diyelim. o cihaz 94 ışık yılı sonunda hedefine vardığında; affınıza sığınarak söylüyorum ama dünyada 134.100 yıl geçmiş olacaktır!!! görelilik kuramı ahan da budur! yani sen ışık hızında 1 gün gidersin ama dünyada 4 yıl geçer...
    yani beyler bayanlar karadelikten kayanlar, bu mesaj 134 bin 100 yıl önce yollanmış; hadi osman gazi köprüsünü kullandı diyelim: 134 bin yıl!

    beynim ısındı bana müsaade mübarekler. ademle havva masalına inanmayı hiç bırakmayacaktık. gördün mü başımıza geleni?! *