hesabın var mı? giriş yap

  • hukuki açıdan; cezalandırılması gereken bir suç eylemi.

    dini açıdan; güzel ahlak üzerine bina edilen bir dinin hakim olduğu iddia edilen topraklarda insanların kendilerinin inançlarını yiyecek kadar "aç" hissettiklerini gösteren olay.

    siyasi açıdan; insanların hakkını alamadığını düşündüğünü ve hakkını almak için fırsat kolladığını gösteren sosyal turnusol.

    sosyal açıdan; karşılıksız sosyal yardımlar ile çalışmadan kazanmaya alıştırılmış insanların, bir gün sosyal yardımlar ile yetinmeyebileceklerini hatırlatan rezalet.

    etik açıdan; kamyon şoförü ile ilgilenmeden ekmeklerin yağmalanması ile, insanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı gösteren hayat dersi.

    al capone açısından; "çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."

    edit: dostlar, devrim bebek için son 5 bin tl kalmış, haydi asılalım küreklere(bkz: #60102536).

  • 2 sene önce istanbul-stockholm arasıydı benimki. uçuş boyunca en korktuğum an tuvalette işimi hallettikten sonra sifona benzeyen bir şeye basmam sonrası kopan gürültüydü. o kadar derinden, o kadar dehşet vericiydi ki "uçağı düşür düğmesine mi bastım lan!!!?" diye sırtımdan kıçımın arasına doğru anında bir ter süzülmüştü. gürültünün sürdüğü o 5,6 saniye içerisinde national geographic'deki "uçak kazası raporu" programının bizim uçağın düşüşünü konu alan bölümünü bile kafamda canlandırmıştım. hem bok yoluna gidecek, hem de uçağı benim düşürdüğüm ortaya çıkınca "dünyanın en gerzek uçak yolcusu" olarak anılacaktım. sesler kesildiğinde yanlış bir şey yapmadığımı anlayıp, 40 yıllık uçak yolcusu gibi gözüm kapalı sifona basabildiğim için övündüm kendimle. tuvaletten çıkıp koltuğuma doğru yürürken de herkesin suratına "işte bu iş böyle yapılır. tuvaleti yaptıysan sifonu çekecen abi." gibisinden bakarak gururlu bir tavır takındım.

  • bir gün apartmanın aşağıda arkadaşlarla oturmuş muhabbet ediyoruz. bir yaşlı amca geldi yanımıza dedi ki: neden bu kadar sigara içiyorsunuz! kaç saattir sizi izliyorum birini atıyorsunuz birini yakıyorsunuz! bir de böyle sert sert konuşuyor azarlar gibi bizi. şimdi belli babamızdan büyük yaşı ne diyelim. dedik amca içiyoruz işte. napalım. bırakın! dedi. ben bıraktım! 60 yıl içtim ben bunu! bırakalı 5 yıl oldu! yeniden doğmuş gibi oldum! insanın her şeyini etkiliyo! şimdi anlamıyosunuz gençsiniz bunu bile etkiliyo! (şeyini işaret etti) içmeyin şunu! dedi. dedik amca bırakamıyoruz. zamları bahane edip bıraksak yolda dolu paket bulsak yine başlarız. olmuyor napalım. anca bir hastalığımız falan çıkacak korkucaz öyle herhalde. sonra dedik amca sen 60 yıl içmişsin bunu, 5 yıl da olmuş bırakalı. kaç yaşındasın ki sen? dedi 70 yaşındayım! 5 yaşında başladım! koptuk biz... sallıyo sandık. 5 yaşında sigaraya mı başlanılır? dedi ki: ben 5 yaşındayken toprak yiyormuşum! köyden biri babama sigara içir buna bırakır toprak yemeyi demiş! hem toprak yedim hem sigara içtim!

  • gurur duyulması gerek olay. fakat burda konuşulması gereken şey bu insanların neden çalışmalarını türkiye’de değil de yurtdışında sürdürdükleri/sürdürmek zorunda oldukları. bu da bizim utancımız olsun. hükümet utanacak değil ya.

  • hiçbir zaman hikâyenin tamamını anlatamayacağını; anlatamayacak kadar büyük parçalarında saklı olduğunu bilmek.
    çok konuşmanın hiçbir faydasının olmadığını görmek.
    olgunlaşmak.
    kaliteyi çokluğa tercih etmek.
    yorulmak.

  • yıllar bana şunu öğretti ki regl dönemindeki kız ibnesin dese hayır önde gideniyim diyeceksin.

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)