hesabın var mı? giriş yap

  • acun sen buraları bu kadar okuyosan net yazıyosundurda.
    şimdi tek tek ''bunu izleyen maldır'' yazanlara ''sanane lan izleyen izler'' diye söven tipleri tespit etcem ve ardından tayyip'i ve arda'yı pohpohloyan yazarların ortak kümesinden seni bulucam.

  • yine full aksesuar bi erkek başrolle karşı karşıyayız. müzisyen, klasik araba kullanıyor, hoca olacak kadar zeki ve de aynı zamanda zengin ama idealist de olan kalın dudaklı bir adet şükrü. yaaa yapmayın allah aşkına sonra kızlarımız bunları gerçek zannedip fanpage açmaktan şaşı oluyor.

  • mangal gibi yurekleri vardir ve her cesur insan gibi majestelerinin agiz dolusu hakaretine maruz kalmislardir.

    “şimdi geliyorum çok enteresan şurada bir grup, affedersiniz edebim müsaade etmiyor tabi de, sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar. ya sizde zerre kadar nezaket varsa, haysiyet varsa, yani zerre kadar kabiliyetiniz varsa siyasette yer parlamentodur. orada konuşursunuz. meydanlarda konuşursunuz. kalkıp da bu tür tehditlerle bu tür affedersiniz ahlaki olmayan yöntemlerle bir yere varamazsınız."

    http://haber.sol.org.tr/…sizde-haysiyet-olsa-118308

  • aslında buraya çok uzun bir entri yazmıştım ama en özet şekliyle türk kızının farkı şudur: naz yapar kezban olur, naz yapmaz adı malum sıfata çıkar. evlilik düşünür gene kezban olur evlilik düşünmez sadece yatılıp kalkılacak kadın olur. aşırı makyaj yapar doğal olmaz (ama erkekler nedense bayılır) makyaj yapmaz bu sefer de kimse beğenmez. net olur, iyi bir kadın olmaya çalışır kolay kadın olur (yabancı kadın yapsa çok net kadın abi ya olur) net olmasa bu sefer de ne isteğini bilmiyor olur. maddiyata önem vermez yalancı olur önem verir paragöz olur.

    kısaca her şekilde türk kadını ne yaparsa yapsın yaftalama altına alınacaktır. isterse en iyisi olsun isterse en kötüsü olsun karşılaşacağı muamele bellidir. yabancı kadınlar yapsa "abi kadın çok klas ya" denilecek şeyler türk kadını söz konusu olduğu zaman sonuna mutlaka bir "ama" ile başlayan cümle getirilmiş olacaktır.

  • devletin işine gelmeyeceğinden dolayı asla gerçekleşmeyecek durumdur. türkiye'nin ab'ye girme ihtimali bile bundan daha yüksektir. bunun temel nedeni de yerel para kullanımının enflasyon-devalüasyon döngüsüne izin vermesidir.

    daha önce de dediğim gibi, enflasyon üretim verimliliğinin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur, ister talep nedenli isterse maliyet nedenli olsun bu gerçek değişmez. sadece bir katmandaki talep artışı, maliyet üzerinden diğer katmanda maliyet enflasyonu yaratabilir. bunun nedeni ise maliye politikasındaki teşvik önceliklerinin yanlış değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan talep fonksiyonu süreksizliğidir. bu süreksizlik gelir dağılımı bozukluğuyla orantılı olarak değişir.

    siyasi saiklerle beslenen bu talep fonksiyonu süreksizliğinin yönetilmesi her zaman sadece vergilendirme politikasıyla mümkün olmaz, en azından cari dengesi -%5.5 olan bir ülkede olamaz. çünkü toplumun üst katmanlarında oluşan katma değeri yüksek mallara olan (bunlar lüks nihai tüketim malları veya nitelikli ara mamül olabilir) talep, alt katmanlarında ve genel katmansız mallardaki üretimi maliyet üzerinden vurarak enflasyon yaratır.

    devletin borçlanması, ve bu borçlanmayı merkez bankasına zorla tahvil aldırarak yapması, yani bir nevi para bastırması veya tahvil ihracı ile piyasadan yapması çok bir şey değiştirmez. devletin para harcaması bireyin harcaması gibi olmaz. devlet o parayı nitelikli işlerle katma değer üretilecek işler için harcamazsa enflasyon kaçınılmaz sonuç olur. yani birçok ekonomistin verdiği örneğin aksine enflasyon sadece para arzının karşılıksız artırılması sonucu oluşmaz. mutlak bütçe dengesi varken dahi oluşabilir.

    devletin mevcut yaklaşımı sonucu gerçekleşen enflasyonu aslında gizli vergi olarak değerlendirebilirsiniz. öyle ki, sizden alınan vergilerle yapılan her devlet harcaması bir bütçe fazlası oluşmadığı sürece bir gelir aktarımıdır. devlet bu yatırım alanlarına o kadar fazla para harcamıştır ki, sizden aldığı vergiler de yetmemiş ve bu nedenle paranın alım gücü de azalmıştır. aslında her enflasyon gizli vergi olarak adlandırılamaz ama geçmiş yıllardaki özelleştirmelere rağmen devlet hala birçok şirketi ihaleleriyle beslediği için bizim ülkemizde bütçe dengesi temel makroekonomik göstergelerde ciddi bir ağırlığa sahiptir.

    1) peki devlet neden euro'ya geçilmesini istemez?

    çünkü bu durumda devlet sizden enflasyon adı altında gizli vergi alamaz, çünkü karşılıksız para basamaz ya da piyasadan borçlanma yoluna gittiğinde iç piyasada likidite kalmadığı için dışarıdan borçlanmak zorunda kalır. iç piyasada likidite kalmamasının nedeni sürekli cari açık veren bir ekonomi olmamız ve euro kullanıyor olmamız olur. bu durumda devlet harcamalarını kontrol altına almak ve sürekli bütçe fazlası vermek zorunda kalır ki likidite açığını bütçe fazlasından karşılayabilsin.

    böyle bir durumda bütçe açığı ve cari açık tek para birimi üzerinden ele alınacaktır. borçlanma maliyeti arttığında devalüasyon söz konusu olmayacak, memur maaşları ödenemeyecek hale gelecektir. yunanistan'da aşağı yukarı olan budur.

    bunlar ülkenin ekonomik üretim yapısı değişmediği sürece olacak olan şeylerdir. verimliliği düşük üretim yapımız sürekli cari açık ürettiğinden dolayı, devlet vergilere ama bugüne kadar olanın aksine gelir ve kurumlar vergisine yüklenecektir. zira tüketim malları üzerindeki vergilerden sigara ve alkol dışındakiler euro'ya geçmemiz halinde ab'ye de geçmiş olacağımız varsayımından dolayı çok bir işe yaramayabilir.

    bir başka sorun ise üretim yapısına verimlilik kazandırmak için ihtiyaç duyduğumuz işgücünün geri dönmemek üzere kaybedilmesi olabilir. serbest dolaşım da mümkün olacağı için mevcut durumda bile artık savunma sanayini bile tehdit eder hale gelmiş olan beyin göçü üretim verimliliğine dair kısa vadede en ufak bir umut bile bırakmayabilir.

    2) bunlar kısa vadede olacak olanlardı. peki uzun vadede neler olur?

    uzun vadede artık üretim verimliliğini artırmak dışında bir çare kalmadığı anlaşılmış olacaktır. dillere pelesenk olmuş yapısal reformların önündeki bütün siyasi engeller ekonomik krizle birlikte ortadan kalkmış olacağı için ortaya daha sağlam bir reform iradesi konmuş olur. ülke yapısal reformlarla ciddi bir doğrudan yatırım çekebilir. 2003-2007 yılları arasındaki olumlu havanın bir benzeri yakalanmış olur.

    elde kalan tek ekonomi politikası maliye politikası olacağından dolayı bir yandan reformlara ağırlık verilirken, bir yandan da bütçe fazlası ile likidite krizi aşılmaya çalışılır. devlet özelleştirmelerle varlık olarak çekilmeye başladığı ekonomiden bu sefer destek sağlayıcısı olarak da (ihaleler üzerinden) çekilmeye başlar. ihracat geliri olan kısıtlı sayıda firma ayakta kalır. ortamdaki rekabetçilik yükselir. cari açık hızla azalmaya başlar. ülke az da olsa cari fazla vermeye başlar özellikle de turizm gelirinin olduğu yaz aylarında. yükselen üretim verimliliği ve yapısal reformlar sonucunda, unutulan denetleyici ve düzenleyici kurumların saygınlığı geri kazanılır.

    ilk anda sert düşen gsmh daha yavaş ama daha güçlü büyümeye başlar. demokratik ülke profili ön plana çıkar ve tersine beyin göçü uygulamaları teşvik edilir hale gelir. bu paradigma değişikliğinden sonra ülke cari fazla vererek büyümeye başlar.

    3) böyle bir şey mümkün olur mu?

    mevcut siyasi iklimde bunun olması mümkün değildir ve olmayacaktır. özellikle kur üzerinden gelinecek olan noktada tl bazında büyüyen ekonomi dolar bazında sürekli küçülmeye devam edecektir ki rekor büyüme yakalanan 2017 yılında dahi ekonomi dolar bazında küçülmüştür.

    özet: ister tl kullanın, ister euro, ister dolar fark etmez. cari fazla vererek büyüyebilen bir ekonominin büyümesi güçlü olur. cari açık vererek büyüyebilen ekonomilerse batmaya mahkumdur, ta ki üretim altyapısını ve verimliliğini artıracak adımlar atılana kadar.

  • türk tabipleri birliğinin bugün yaptığı basın duyurusunun başlığıdır.

    biz de. biz yani, berkinin, burakcanın, ali ismailin, ethemin, mehmetin aileleri. gezide yaralanan, hakarete uğrayan, taciz edilen herkes.

    başbakan erdoğan’ın duygu durumundan

    endişe duyuyoruz!

    “gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı.”

    “dolmabahçe camii’nde içki içtiler.”

    “benim başörtülü bacılarıma saldırdılar.”

    başbakan recep tayyip erdoğan’ın gezi direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz.

    dün gaziantep mitingi’nde berkin elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık.

    normal/de hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz.

    normal/de hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez.

    normal/de hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri “demir bilye” olarak çarpıtmaz.

    normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz.

    bizler hekimiz.

    insanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz.

    başbakan erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.

    fevkâlâde endişe duyuyoruz.

    kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.

    endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.

    türk tabipleri birliği

    merkez konseyi

    http://www.ttb.org.tr/…/haberler/basbakan-4447.html

  • gruptan lider çıkıp hırvatistan ile eşleşmeyelim diye japonya'ya bilerek yatıp, almanya'yı kupanın dışına iten ve kendini fas ile eşleştiren ileri zeka ispanyollara fas şoku. * o omurgasızlığı yaptığınız gün çok ileri gidemeyeceğiniz belli olmuştu, beter olun.

  • eğer bu kazaya audi değilde reno neden olsaydı muhtemelen bu haber; d-100'de maganda dehşeti olarak olarak verilirdi. şimdi haber çok masum d-100'de makas kazası olarak geçiyor.
    klasik bir habercilik mantığı; zengin ailenin çocuğu kazaya neden olursa şablon şu: iki ay sonra okulundan mezun olacaktı ama olamadı, sevgilisi son yolculuğuna gözyaşlarıyla uğurladı, daha hayatının başındaydı gibi gençlik vurgusu, gülümseyen hayat saçan fotoğraf seçimi.
    sıradan gariban biri kazaya neden olursa trafik canavarı oluverir. öldü de allahtan kurtulduk toplumca gibi bir bakış açısıyla haber veriliyor.
    iki yüzlü bir toplumun iki yüzlü bir medyası da olur haliyle...

  • belki böyle cins erkekler de vardır ama ben burasını bilemem. ben kendi açımdan incelersem* böyle epey bir kız olduğunu düşünüyorum. yemeğe gidelim mi; olur. sinemaya gidelim mi; olur; denize gidelim mi; neden olmasın, olur. öğle yemeğine nereye gidelim? sen nereye istersen oraya gidelim... hadi birini seç istersen; yok onu da sen seç bla bla bla. hiçbir aktiviteye ön ayak olmayan bir kız modelidir ki bu, sanki sevgilisi değil de nebileyim haftalık tur ve gezi rehberi gibi hissedersin. lan bir şeyin aktivitesini de sen yap vicdansız.

    kol çantası gibi taşırsın valla. sadece belli başlı sevmedikleri şeyler varsa, sadece "o olmasın aşkım" derler; bu kadar yani; tey allaam.