hesabın var mı? giriş yap

  • hayata dair gülümseten detaylardan biri. insan böyle aşkları, aşıkları görünce mutlu oluyor.

    -pişt garson.

    hatun: aşkım yapma lütfen noolursun.

    -sen karışma. kardeşim bize iki tane çay getiriyorsun, biri açık.

    garson: tabi efendim.

    hatun: sen çok iyi bi insansın...

    -şşt sakın, sakın. bir daha bu konuyu açarsan seninle konuşmam.

    hatun: amaa, hmpf peki.

    -sakın.

  • bir ekşi sözlük yazarının karşılaşmasının imkansız olduğu zira bu giri yazıldığı sıralarda bizden tam 20,492,204,623km uzaklıkta olan minik kaşif uzay aracı. üzerinde bulunan golden record plakası kapağındaki mesajları anlamak sıradan bir sapiens sapiens için zor. fakat bu kadar zor olmasının sebebi mesajın bizim için değil, dünya dışı varlıklar için yazılması. öncelikle golden record böyle bir şey.
    bu plak bizi, doğamızı, dünyamızı ve güneş sistemimizi; sistem dışındaki canlılara anlatmak, anlatmaya çalışmak üzere eylül 1977'de nasa'nın interstellar, yani yıldızlar arası adını verdiği bir göreve çıktı. görev göreceli şekilde basit: dünya'dan uzaklaş. küçük dostumuz voyager 1 ise görevini şu ana kadar pürüzsüz şekilde yapmakta. peki, voyager ne taşıyor? dünya dışı varlıklara ne anlatacak? voyager; bizlerin seslerini, sözlerini, müziklerimizi, nefes alışımızı, kalp atışımızı... kısacası yaşamımızı taşır. (taşıdığı sesler ve müzikler için ufak bir bkz: voyager'ın sesleri) ayrıca meraklıysanız plak içindeki diğer tüm materyallere buradaki linkten ulaşabilirsiniz. şimdi gelelim plak kapağında bulunan diyagramlara. aslında nasa, yine tüm bunların anlamını paylaşmış bulunuyor. kısa kısa yazılmış anlamlarına buradan ulaşabilirsiniz. bu diyagramlar voyager 1'in bi'nevi kullanım kılavuzu. öyle ki, her kullanım kılavuzunda olduğu gibi bu kapakta da voyager'ın nerede üretildiği ve nasıl kullanılacağı bulunuyor. kısacası bu diyagramlar voyager'ın karşılaşacağı olası bir uzay yaratığına güneş sistemimizin yerini, zamanını ve üzerindeki plağın nasıl çalıştığını anlatıyorlar. hadi daha da detaya inelim.
    altın plak: sol üstte ikili kod sistemi entegre edilmiş altın plağın bir şemasını/çizimini görüyorsunuz. bu şema, evrensel bir dille altın plağın çalışması için hareket ettirileceği uygun hızı ve söylemi uygunsa plak çiziminin sağındaki kabartma plağın oynat tuşuna nasıl basıldığını açıklıyor. hemen altında ise plak kartuşu/iğnesinin periyotları kullanılarak bizim zamanımız açıklanıyor. bir tur bir saat gibi.
    pulsarlar: sol alt taraftaki yıldızımsı diyagram tamamen yıldızımız güneş'in yerini evrensel bir şekilde açıklıyor. güneşimiz çevresindeki 14 pulsar kullanılarak dünya dışı varlıktan bu pulsarlar arasında güneşimizin hangisi olduğunu anlaması bekleniyor. bu yüzden güneş merkezde. diğer pulsarlara giden kollardaki çıkıntılar, yani yine ikili kod sistemi de bu pulsarlardan dünya'ya yani güneş sistemi'ne gelen dalgaların yoğunluklarını gösteriyor. burada ise dünya dışı varlıkların elinde güçlü sinyal alıcılar olma ihtimali üzerine gitmiş oluyoruz, ki bu büyük bir ihtimal.
    kayıt: sağ üst kısım adından anlaşılacağı üzere tamamen altın plak'taki kayıtları açıklıyor. ses ve görüntü frekansları veya periyotları yine evrensel bir dille anlatılmaya çalışılmakta. yukarıdan aşağıya sırasıyla; plaktaki video sinyallerinin dalgaları ve tetik noktaları, yine ikili kod sistemi entegre edilmiş şekilde plaktaki fotoğrafların geçiş süresiyle zamanımız belirtilmesi, düzgün şifreleme durumunda daire biçiminde görülecek ilk resim.
    hidrojenler: sağ alt köşede bağlı hidrojen atomu görüyorsunuz. bu atomlar tamamen evrensel zamanı simgeliyorlar. atomlardaki elektronların proton yörüngesinden geçiş zamanları tüm plak kapağındaki diyagramların alfabesi niteliğinde zira bu hidrojen şeması tüm diyagramlarda kullanılan ikili kodların kaynağı, belirteci görevinde kullanılıyor. hidrojenlerin elektronlarının periyotları kadar evrensel bir zaman kavramı bulunamazdı herhalde.
    ayrıca, dünya'dan henüz çok da uzaklaşmadan çekebildiği nadide -hem de çok- bir eseri paylaşmak isitiyorum: soluk mavi nokta
    "şu noktaya tekrar bakın. orası evimiz. o biziz. sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
    evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. o zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.
    böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
    dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. en azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. beğenin veya beğenmeyin, şu anda dünya sığınabileceğimiz tek yer.
    gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza."
    carl sagan
    1996.

  • gereksizdir. mademki türkiye'de yaşıyorsun. temel kavramları anlayacak ve konuşabilecek kadar türkçe'yi de bir zahmet öğren. eğer, ''diyarbakır''dan istanbul'a uçakla gelecek kadar da türkçe bilmiyorsan, bu ülkenin vatandaşı değil. ancak, turisti olabilirsin.

  • öncelikle bizi bir arada tutan şey göğsümüzdeki iman falan değil, laikliktir. göğüsteki iman insanları bir arada tutsaydı ırak, suriye, afganistan gibi ülkeler paramparça olmazdı. milyonlarca insan can havliyle türkiye'ye sığınmazdı.

    böyle bir yemin icat ederken türkiye cumhuriyeti vatandaşı olup müslüman olmayan insanların rencide olacağı hiç mi düşünülmedi? müslüman olmayan insanlar bu ülkede askerlik yapmıyor mu? vergi vermiyor mu? bu yeminle devletin kolluk güçlerinin bütün inançlara eşit mesafede olacağının garantisini nasıl vereceksiniz? diğer inanç grupları ve inanmayanlar için de ayrı yemin törenleri düzenlemeyi düşünüyor musunuz? o zaman yılın 365 günü yemin töreni düzenlemeniz gerekmez mi? laiklik ilkesinin amacı bütün bu sakıncaları gidermek değil mi?

    tabii 16 yıldır laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan ceza almış bir parti tarafından yönetilince, yukardaki soruların da fazla bir anlamı kalmıyor.

  • sana ekstra ilgi gostermek istemiyorum. ilgimin fazlasindan ben bile korkuyorum cunki. pesindeki onca milletin icerisinden birisi olmak yerine, zamana birakiyorum kendimi. belki duzelirim simdi bosu bosuna yavsak muamelesi gormeyeyim diye. hem belki ilgilenmiyorsun, ya da ilgileniyorsun da bunu gormek istiyorsun. ama o zaman da o hep bunaldigin topluluk icerisinde yer alacagim bunu unutuyorsun. bekleyelim gorelim, cok da matah degilsin, cok da matah degilim, izninle simdilik seni gormezden geliyorum cunki bu yukarida soylediklerimi kendime yedirmeye calisiyorum.