ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
gökyüzündeki esrarengiz parmak izi
-
videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
bkz: esrarengiz parmak izi
edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?
bir evi zengin gösteren en önemli detay
-
zengin bir koca bulup boğaza sıfır evde oturan bir kız arkadaşıma "sizin evde mutfakta sıcak suyu açınca duştaki su soğuyor mu " demiştim , "evet" demişti , "sokayım öyle zenginliğe o zaman" deyip yüzüne kapamıştım. tek kıstasım budur.
fox tv'nin türkiye'de bir ilk olacak olan dizisi
-
başrollerinde kerem bursin ve hande erçel’in olacağı, hande hanım’ın fakir bir çiçekçiyi kerem bey’in bir holding patronunun varisi rolünde olacağı deneysel dizi. daha önce yapılmamış olan zengin oğlan fakir kız konusu gerçekten renk katacak ekranlara. bu tür farklı projeler topluma ayna tutacaktır muhakkak.
https://twitter.com/…tatus/1238532412608581632?s=21
cnn türk ntv habertürk
-
tarihe not düşelim. tek kelimeyle: iğrençsiniz satılmış medya. taksim yıkılıyor. siz sustunuz.
lahmacunu süper olan mekanlar rehberi
-
şehir ve semt yazılmayacaksa yazılmasın dediğim liste. tutup 200'e yakın entry'yi tek tek okumamızı beklemiyorsunuz değil mi canlar? ben ankara diye aratacağım, bir başkası beyoğlu diye aratacak, bir başkası nevşehir diye aratacak, öyle okuyacağız. rica ediyorum biraz düşünceli olun, lahmacunseverleri üzmeyin.
instant crush
-
yok keyifliymiş de tatlıymış da yok bilmem neymiş de .. bu şarkı dans pistlerinin missing'den beri gördüğü en üzücü parça olabilir.
3 arkadaşımız var, ikisi erkek biri kız. çocukluk arkadaşı hatta ("i got this picture of us kids in my head"). sonra efendim kızımız çocuklardan biriyle (erkek #1 diyelim) çıkıyor. arkadaşlık devam ediyor falan filan. sonra her şey yolunda giderken diğer çocuğumuz (erkek #2) kızımıza vuruluverir. birden bire, her şey birden bire olur. artık güneş batarken kızın yüzüne çok güzel bir şekilde mi vurmuştur, kız bir esprisine gülerken çok güzel mi görünmüştür, denizden çıkarken saçını çok mu güzel savurmuştur (insert random memory here), bir şeyler olmuştur işte. artık erkek #2'nin hissettiği şey dostluktan ötedir.
erkek #2 şansını dener, kız ile arasında bir şey de geçer, belki sadece konuşurlar, belki öpüşürler. çünkü aşkı bulmuşken şansını denememek günahtır ("cause it doesn't happen every day"), kız kendi arkadaşı da olduğu için şansını daha az korkarak dener ("kinda counted on you being a friend"). kız artık erkek #2 ile tek başına takılmamaya özen gösterir arkadaşlıkları için geri alınamaz bir şey yaşanmasın diye ("and we'll never be alone again" / "you made an offer for it, then you ran off"). kız onu fazla da dışlamadan bu işe bir son vermeye çalışır ("and all i hear is the last thing that you said" ).
erkek #2 ne yapacağını fazla bilemeden öyle kalıverir. bir yandan erkek #1'in kızı pek de hak etmediğini düşünmektedir ("one thing i never see the same when you're 'round" / "i don’t believe in him"); sonuçta erkek #1 ve #2 de çocukluk arkadaşıdır ve birbirlerini iyi tanımaktadır. kız onun sırdaşı olmuştur artık bir nevi, ama o kızınki olmak, dertlerini dinlemek istememektedir çünkü onların birlikte olmasını artık pek de rahat kaldıramaz - ki düz 'iyi arkadaşlık' da onu tatmin edecek bir şey değildir belki de bundan sonra ("'i listened to your problems, now listen to mine' / i didn't want to anymore").
sonuçta aşıktır en nihayetinde. ancak şansını yine zorlarsa ve kız yine istemezse bu sefer bu üçlü arkadaşlık da bozulur ve kızı belki de hiç göremez bir daha. ne yapacağını bilemez, sessiz kalır, mevcut durumu devam ettirir, ikisiyle de arkadaşlığını bozmaz ("now i thought about what i wanna say / but i never really know where to go / so i chained myself to a friend / cause i know it unlocks like a door").
ancak takdir edersiniz ki erkek #2 mutsuzdur, çok mutsuzdur. yapacak bir şey de yoktur. ki şarkının en acıklı yeri de burasıdır belki de, gece dışarıda soğukta yıldızlar altında yürürken "öff bu ne böyle ya" duygusuna kapılır, üzüntüden, çaresizlikten hikayeyi anlatmayı bile bırakır :( - ("a thousand lonely stars / hiding in the cold / take it, i don't want to sing it anymore").
erkek #2 kırılır, ama hiçbir şey kimsenin kontrolünde değildir sonuçta. kıza der ki ne yapayım, kızma bana, ben sana kızmadım ("don't get upset, i'm not with you"), hayat, kafalar karışık, debeleniyoruz falan filan...
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"oha mahallemizdeki cami, ahır olmuş. ne çabuk be kardeşim."
savaş hali dışında da seçimler ertelenebilir
-
sen kimsin amk. sen bilirkişi misin sen uzman misin sen kimsin lan yarrağım diye seslendiğim bir ak trollun mabadindan uydurduğu fantezi.
(bkz: sen bilirkişi misin sen uzman mısın sen kimsin lan)
edit: başlık başa kalmış.
çocuğa yurt dışında kullanışlı isim koymak
-
(bkz: asım dikmen) - (bkz: awesome dick man)
tarihteki muazzam ayarlar
-
başbakan ile çiftçi arasında geçen konuşmada, başbakan'ın çiftçiye "anayasayı senden mi öğrenicem lan?" demesinin üzerine çiftçinin* "lan mı? canın sağolsun." demesi, kanaatimce son yıllarda yurdum dahilinde verilmiş en iyi cevaplardan biridir. sayın başbakan bu sözün üzerine sadece "evet" demiştir.
26 mayıs 2023 malatya esnafı basın açıklaması
-
hemen bakıyoruz 2023 malatya seçim sonuçlarına;
mv seçimi cumhur ittfakı: yüzde 68.
c.başkanlığı seçimi erdoğan: yüzde 69
sizler için herşey yolundaymış malatyalılar. o yüzden öyle basın açıklaması falan anarşiklik yapmayın.
t: ezanların susmayacağı, bayrakların inmeyeceği bir açıklama.
yazarların ünlülerle olan kötü anıları
-
benim var bir iki tane.
milli takım kampı bulunduuğm şehre gelmişti.
kimler kimler yok ki tanju, rıdvan, feyyaz, metin, ünal karaman, engin ipekoğlu, oğuz çetin falan.
neyse, o zaman liseliyiz.
hergün gidip izliyoruz bunları, millet imza alıyor, kızlar peşlerinde.
biz de beşiktaşlıyız ayıptır söylemesi.
bizim sarı fırtına yanında iki futbolcuyla beraber, tabir-i caizse takımdan ayrı düz koşu yapıyor.
biz de iki üç arkadaşız.tribünden aşağı inmişiz, tellerden izliyoruz.
aslında daha o yaşlarda bile ünlü falan görünce gidip hemen konuşayım falan derdinde biri değildim.ama gaza geldim ben de.
neyse, "metin abi" "metin abi" diye çağırdık biz bunu.
eliyle tersledi bizi, azarlar gibi bir şeyler söyledi. "görmüyor musunuz çalışıyorum" gibisinden.
buz kestik hepimiz.hiç kimse tek laf edemedi.
fena halde kırılmıştık.
haklıydı aslında.
ama en azından selam verip geçebilrdi.
o gün bugündür metin'i sevmem.
aynı kamptan bir başka anı.
bu sefer feyyaz.
otobüsün içinden insanlara bakıyor.
yüzlerce kişi var ortamda.
el sallıyorum, fark etsin istiyorum, garsona el kaldırırsınız da görmeyince kafayı kaşırsınız ya öyle.
sonra nasılsa fark etti beni, gözgöze geldik, gülümsedi, el salladı o da.
feyyaz'ı zaten severdim.o günden beri daha da sevdim.hem o metin'in yerine olsaydı asla azarlamaz, kibar feyzo gibi gülümserdi bize.
ünlü olmak hakikaten çok zor ve ilginç. adam (metin) 25 sene önce birine atar yapmış. belki o gün canı çok sıkkındı, belki o gün çok kötü bir haber almıştı.bilemeyiz ama karşı taraf hala unutmamış o azarlar tavrı.
diğer yandan diğer adam, kalabalıkta birini fark etmiş ve el sallamış.sorsan hatırlar mı? ama 25 sene sonra o selam hiç unutulmamış.
zengin olmanın püf noktaları
-
çalışarak çok para kazanılmaz,
zengin olmak istiyorsanız çalıştırmanız lazım.
rollercoaster tycoon
-
aklıma ortaokul yıllarımı getiren, zamanına göre oldukça aşmış, eğlenceli strateji oyunu. uykudan uyandığımda çoğu zaman aklıma gelir, yeniden kurup da nostalji mi yapsam diye ama üşengeçlikten bir türlü kurup oynayamadım.
zamanında arkadaşlarımla gördüğümüz en gelişmiş kapitalizm formu olan mahalle bakkalı mantığıyla yönetmeye çalışırdık lunaparkımızı. müşterileri mousela tutup havuza atmak bir kenara, başlarına en ufak şey gelmesin diye en ücra noktaları bile kontrol ederdik. müşteri veliminetimizdi.
arada üç beş serserinin sermayemize vandalist saldırılarını da, "başımızın gözümüzün sadakası olsun, biz de genç olduk." diye babacan bir şekilde sineye çekerdik. tek bildiğimiz ekonomi stratejisi ise, o sıra bakkal amcadan öğrendiğimiz bir kavram olan sürümden kazanmaktı. dondurmanın, kolanın ücretini, fakir çocuklar da yiyebilsin diye hep düşük tutardık. yağmur yağdığında vatandaş mağdur olmasın diye, şemsiye fiyatlarını aksine düşürürdük. öyle gönlü geniş adamlarmışız be. bunların yanında bütün paramızı engebeli arazi düzeltmeye harcayıp yeni rollercoaster satın alacak parayı bulamamamızı ise, "allah herkesin nasibini verir" mantığıyla sabır ve metanetle karşılardık.
bütün bu sosyal stratejilerimizin karşılığını, sınırsız bir müşteri memnuniyeti ve güveni, abuk sabuk kitlelerin parkımıza doluşması ve çoğunlukla zarar edip topu dikmek şeklinde alırdık. allahtan üniversitede ekonomi bilimini okuduk da o zamanlar niye dikiş tutturamamışız anlama fırsatı buldum.
sistemin insan gibi iş yapınca kar etmeye müsait olmadığını taa çocukken insanın beynine sokuyor bu birleşik devletler..