hesabın var mı? giriş yap

  • si birim sisteminde* uzunluğun base birimi. yıllar içerisinde 1 metre'nin aldığı tanımlar;

    1791'de ekvator ve kuzey kutbu arasındaki mesafenin 10.000.000'da biri olarak tanımlanmış.

    1889'da %90 platinum- %10 iridium'dan oluşan standard bir bar'da oyulmuş iki nokta arasındaki mesafenin buzun erime noktasındaki değeri olarak bu tanım değiştirilmiştir.

    1960'ta yine bir değişiklikle kripton -86 atomunun boş bir vakum içerisinde yaydığı turuncu dalga'nın 1.650.763,73 katı olarak tanımlanmıştır.

    ışığın hızının tam olarak hesaplanmasıyla birlikte günümüzdeki tanımı da haliyle değişmiştir. 1 metre şu anda, ışığın boşlukta 1/299.792.458 saniye'de aldığı yoldur. tabii ışık hızı'nın daha da doğru ölçümleri geleceğinden, yıllar içerisinde yeni bir metre tanımını kesinlikle göreceğiz.

  • sevildiğine bi türlü ikna olamayan, dünyanın kendi etrafında dönmesini isteyen, seansı bitip de psikoloğun başka hastayla görüşmesini kabullenemeyen ve bu durumda bile kendini aldatılmış hisseden kişilik.

  • soru cevap kısmında şöyle bir açıklama var:

    --- spoiler ---

    soru: sizce bu ürünü neden üretmişler? kendimiz de kıramaz mıyız? bu ürünü neden alalım? ve son olarak siz olsanız bu ürünü alır mıydınız? iyi çalışmalar diliyorum (:

    cevap: çok miktarda cd yi un ufak eder, kendiniz kırarsınız ancak un ufak etseniz dahi makine hızında kolaylığında yapamazsınız bir kurumun cd arşivleriniz var ve kullanım zamanları dolduğunda tamamen imha etmeleri için avrupa standartlarında imha etmeleri gerekiyor. evet kendi kullanmayacağımız ürünleri ithal etmedik eğer cokca cd imha ihtiyacımız olsaydı tereddüt dahi etmeden alırdık.

    --- spoiler ---

    muhtemelen elle kırmanın yetersiz olacağı resmi durumlarda kullanılıyor. cd ile arşiv yapılıyordu bir zamanlar, şimdi bilgisayar kapasitelerinin artmasıyla bilgisayarlara ya da buluta aktarılıyor, eski cd'lerin de yok edilmesi gerek. güvenlik için parçalayıp atmak yeterli olmayabilir. yakmak da doğaya zararlı olacağından başka seçenek yok gibi büyük miktarda imha yapma mecburiyeti olan yerler için.

  • 80 cm'den 240 cm'e kadar,6 okkadan 180 kiloya, çift ayaklı, 4 nallı, toynaklı, toynaksız türlü mahlukatla birlikte olmuş bir insanım ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim: var böyle bir şey. kısa boylu kızlar yatakta daha aktif. gerçekten aktifler, çok aktifler. eeee bu kadar. zaten ben de birlikte olduğum mahlukat kısmına dikkat çekmek için yazdım bu entry yi. selamlar olsun hayvanlar alemine, nebatata...

  • asabi coğrafya öğretmeni en arka sırada uyuyan kemal'in yanındaki arkadaşına seslenir.

    -yanındaki saygısıza söyle de kalksın, ders işliyoruz burada.
    +kime hocam?
    -yanındaki diyorum, kemal değil mi o?
    +kemal değil hocam, benim paltom.
    -kes sesini bana cevap verme!!!

  • sinema sanatları ve bilimleri akademisi, amerika birleşik devletleri'nde sinema filmi yapımıyla uğraşanların mesleki örgütüdür.

    sadece davetle üye olunabilen bu kuruluşa üyelik, akademi tarafından tanınan film yapım dallarından birindeki belirgin başarılara dayanır ve oyuncular, yazarlar, yönetmenler, yapımcılar, sanat yönetmenleri, görüntü yönetmenleri, film kurgucuları, ses teknisyenleri, görsel efekt sanatçıları, müzisyenler, kısa film ve animasyon film yapımcıları, yöneticiler ve halkla ilişkiler uzmanlarını kapsar.

    akademi, 1927 yılında metro-goldwyn-mayer stüdyosunun başkanı louis b. mayer, aktör conrad nagel, yönetmen fred niblo ve yapımcı fred beetson'ın iş anlaşmazlıklarını ele almak, film yapımının farklı dalları arasında uyumu teşvik etmek (akademinin orijinal dalları oyuncuları, yazarları, yönetmenleri, yapımcıları ve teknisyenleri temsil ediyordu), film endüstrisinin kamu imajını iyileştirmek ve yeni yapım prosedürleri ve teknolojilerinin tartışılması için ortak bir zemin sağlamak için yeni bir endüstri örgütü fikrini ortaya atmalarının ardından 36 film endüstrisi lideri tarafından kuruldu. hiçbir zaman etkili bir hakem olmayan akademi, 1937'de iş müzakerelerini terk etti ve odak noktası kültürel ve eğitsel oldu.

    akademi bünyesinde oluşturulan ilk komitelerden birine ödül sunumlarını değerlendirme görevi verildi. bu komiteden, kuruluşun en iyi bilindiği işlev ortaya çıktı: oyunculuk, yönetmenlik ve sinema filmi üretiminin diğer alanlarında mükemmelliğin tanınmasını simgeleyen altın kaplama heykelcikler (geleneksel olarak oscar olarak adlandırılır) olan akademi ödüllerinin yıllık sunumu. akademi'nin diğer faaliyetleri arasında film teknolojisinin geliştirilmesi için araştırma ve eğitimin desteklenmesi, sinema tarihinin korunması ve belgelenmesi, yıllık sinema kredileri dizini gibi referans materyallerin yayınlanması, film çalışma programlarının teşvik edilmesi, mesleki bursların desteklenmesi, endüstrinin yaratıcı üyeleri arasında işbirliğinin teşvik edilmesi ve hollywood film endüstrisi için prestijin yayılması yer almaktadır.

  • kendini guclu hissetmeye ihtiyac duyan $ahislarin basit cafe, bakkal, pastane, lokanta tribidir. genellikle hatunlarda rastlanan bir trip olup tikky zihniyetle de normalin uzerinde bir alakasini ben saptadim, sizi bilmem. $imdi ne diyor bu adam diyorsunuz, haklisiniz. izah etmeye kasacagim.
    bir cafeye, lokantaya gittin misal. garsona sipari$ verirsin degil mi? istedigin bir $ey olduguna gore de, kurdugun cumle veya cumleler icinde "istemek" fiilinin gecmesi kadar dogal bir olay yoktur. ama bir $artla, bakin nasil:
    - merhaba hanimefendi buyrun, ne istemi$tiniz?
    - bir nescafe istiyorum, sutlu olsun. bir tane acibadem istiyorum, bir tane de tramisu istiyorum.
    - tamam hanfendi.
    - cikarken de bir pasta istiyorum. franbuazli var mi acaba?
    - evet efendim.
    - o zaman bir tane de franbuazli pasta istiyorum.

    burada sipari$ veren $ahis her istedigi "$ey" kadar istemek fiili kullanmi$tir.

    - ho$geldiniz. ne alirdiniz?
    - biz onden birer tane corba istiyoruz, birer tane icli kofte istiyoruz. canim cig kofte ister misin?
    - olabilir.
    - ortaya bir tane cig kofte istiyoruz. daha sonra ben bir tane adana istiyorum.
    - hanfendi siz?
    - ben iki tane lahmacun istiyorum. acisiz istiyorum lutfen.
    - kunefe alir miydiniz?
    - evet, iki tane de kunefe istiyoruz.
    - anla$ildi.
    - te$ekkur ederiz.

    ne kadar nazik ve dogallar degil mi?

    degil!
    yukaridaki iki ornek sipari$ diyalogu, anlamda hic bir degi$im olmadan ve ayni nezaket ile ama cok daha "az" istemek fiili ile kurulabilirdi. peki fark ne?

    $udur:
    sanki bu tarz ki$iler bir $eyi vurgulamak ister gibidirler. bunu kasten yapmiyorlar. sadece farkinda olmadan "istemek" filli kullanirken "..... istiyorum." derken kendilerini iyi hissederler. o yuzden de haddinden cok kullanirlar. parasini verecekleri bir ortamdalar. tabi istediklerini alacaklar. ama her "- istiyorum..." ayni zamanda bir "- aliyorum, gucluyum, kiymetliyim..." demek sanki.

    bakin cok basit bir sipari$ daha:
    - bir paket marlboro lights istiyorum, bir tane kagit mendil istiyorum, bir de cikolata istiyorum...
    $oyle olamaz mi?
    - bir paket marlboro lights, bir kagit mendil bir de cikolata alabilir miyim lutfen?

    ne degi$ti?
    birinde nezaket dahilinde de olsa conan girdi bakkala, istedigini aldi, oyle hissetti, siradan bir $eyi ozel hissetti, oburunde ise ricaci bir adam!

    bu gozlemi yaptigimda daha cok genctim. onceleri fazla kullanilmiyordu. sonra ozellikle kadinlarda cok yogun kullanimini gorur oldum. burada kadinlar bir de bu "istiyorum"u ozel bir tonlama ile soylerler. hic bir harfi yutmadan, bazen sonunu "istiyorroaam..." falan gibi gevrek tamamlarlar. sevimlilik tribi yaparlar... sanki... bak sanki diyorum.

    bir sipari$ veriyorsun. tabi ki istiyorsun. bunu bu kadar vurgulamak neyi gosterir? bir $eyleri gosterir gibi. istedigini alma garantisi olmayan ortamlarda istedigini alamayanlar, istediklerini alacaklarini bildikleri ortamlarda habire isterler. cunku isteyip "almaya" ihtiyaclari vardir onlarin. sanki bir tur "odunleme".

    sipari$ vermede bu formatin hic boyle du$unulmeden, begenildigi icin kabul edildiginin ve tabi ki "- ezikler boyle yapiyor abi..." demedigimi ozellikle anlatmak isterim. dedigim $u: bu format boyle adamlar tarafindan, anlattigim hisleri yaratarak kullanildi, sonra boyle olmayanlar tarafindan "sevimli" bulundu, yayildi, icindeki "afyon" onlari da etkisi altina aldi ve boyle bir gozlem oluverdi.

    izah edebildigmi du$unuyorum. onda pek $uphem yok. $uphe duydugum $udur ki, acaba sizde "- harbiden lan, boyle habire isteyip isteyip duran tipler var, ben hic boyle du$unmemi$tim..." dedirtebildim mi?

    not: bu entry kotulenmesin istiyorum, bir salem lights istiyorum, bir tane de toyota corolla istiyorum, 1.4 terra klimali olsun istiyorum.

  • aynı şekilde, fatura kesmeyen ve dolayısıyla vergi ödemeyen, sürekli zarar ile seneyi kapatıp, asgari ücretli çalıştırıyor gösterip elden maaş veren, borçlarını ödemeyen veya geç ödeyen esnafın ticari kafası olması gibidir.