hesabın var mı? giriş yap

  • insanları kendilerinden gizli gizli yemek yemek zorunda bırakan tiplerin saygı saygı diye zırladığı başlık.

    kimse senin inancına saygı duymak zorunda değil. beğenmiyorsan bırak işini, kapat pencereni kapını, otur evinde. kimse de sen zırlama diye senden gizli gizli yemek zorunda kalmaz.

  • keşke'nin, eğer'in ve meğer'in nefes almasıdır.

    hayatımızda öyle ya da böyle yer etmiş bütün isimlerin, o fotoğraf karelerindeki saf halinin neden devam edemediğini, yine o fotoğraf karelerindeki saadetin neden saklı bir gerçekmişçesine uzaklaştırıldığını hiç kimse cevaplandıramaz.

    ben eski fotoğraflara bakarken, geçmişe dair hiç bir şeyi ama hiç bir şeyi telafi edemeyeceğimi çakozladığım için büyük bir kaybolmuşluk duygusu yaşar, üşümeye başlarım.

  • aslında şimdi yapmakta olduğum bilgilendirmeyi sağlık bakanlığı ya da resmi bir kurumun daha geniş kitlelere ulaşacak şekilde yapması gerektiğini düşünüyorum. insanlar panik halinde ve sürecin nasıl işlediğini haklı olarak merak ediyorlar. bu merak ve panik içerisinde ne yapacağını bilmeyen kişiler virüsün yayılmasına da sebep olabilirler. test yaptıran biri olarak süreci anlatacağım size.

    kesilmeyen kuru öksürüğüm, boğaz ağrım, halsizliğim ve öksürükle aynı anda hissettiğim bir göğüs ağrım vardı. yurtdışına giriş çıkış yapmış olan, yabancı ve türk çok sayıda arkadaşım olduğu için koronavirüsten şüphelendim fakat ateşim olmadığı için herhangi bir sağlık kurumunu meşgul etmek istemedim. zaten evden de dışarıya çıkmıyordum. ateşimin yükselmesi ve son 14 gün içerisinde görüştüğüm, şu an yurtdışında olan arkadaşımın da semptomları göstermesi nedeniyle 184'ü aradım. bu noktada yalnızca sizi yönlendiren bir telesekreter kaydı ile karşılaşıyorsunuz. kayıt görüşme sonunda bir sağlık kuruluşuna başvurmamı önerdi.

    bulunduğum yerden yürüme mesafesinde 1 özel hastane, yürüme mesafesinden biraz uzakta ise araştırma hastanesi vardı. buralara yürüyerek ya da toplu taşıma ile ulaşmam başkalarına da olası hastalığımı bulaştırmam anlamına geliyordu. kendi aracımı kullanacak gücü ve cesareti de hissedemedim. doktor bir arkadaşımın tavsiyesi ile 112'yi aradım.

    112'ye koronavirüs şüphesi ile aradığımı söylediğim an başka bir hatta bağladılar. hattın ucundaki kişi semptomlarımı dinledi. yurtdışı temasım olup olmadığını sordu. ardından hemen bir ambulans yönlendirdiklerini söyledi.

    10 dakika gibi kısa bir sürede 112 den geri arandım ve sağlık personelinin eve giriş yapmasının riskli olduğunu, kendi başıma ambulansa kadar gelip gelemeyeceğimi sordular. gelebileceğimi söyleyerek aşağıya indim. ambulanstaki görevlilerin koruyucu giysileri vardı. maskem olmadığı için aşağıya inerken çift katlı ıslak mendilin iki ucunu keserek maske olarak takmıştım. bana ambulansa binmeden maske ve eldiven verdiler. çifter kat olarak takmamı rica ettiler. ambulansın içerisinde damar yolum açıldı ve öyküyü tekrar dinlediler. ambulans siren çalarak ilerliyordu, o an siren sesi ile kendimi çok kötü hissettim fakat virüs şüphesi olan biri ile sağlık çalışanları ne kadar kısa süre kapalı ortamda kalırlarsa bulaş riskininin o kadar azalacağını düşündüm. bu sebeple ambulansın hastaneye en hızlı biçimde gitmesi önem taşıyor.

    hastaneye girer girmez izole oda dedikleri, acilin bir bölümünde yer alan odaya alındım. çok geçmeden koruyucu giysilerle bir doktor yanıma geldi, bir kez de o dinledi semptomlarımı. kan örneği, boğaz ve her iki burun deliğimden sürüntü örneği aldı. hastaneye getirilmeden önce parasetamol almıştım fakat ateşim hala yüksekti. ateş düşürücü içeren bir serum bağladı. koruyucu giysileri kullanmak zorunda oldukları için bir ihtiyacım olduğunda yanıma gelmelerinin zaman alacağını fakat seslenmemin yeteceğini söyledi. bu arada çok yoğun ve stres altında çalıştıklarını da eklemeden geçemeyeceğim. odada yalnız başıma 1 saat kadar bekledikten sonra tomografiye alındım. çıkacak sonuca göre karar vereceklerini söylediler.

    burada parantez açıyorum; toraks bt yani akciğer için yapılan bilgisayarlı tomografi koronavirüs tanısı için büyük önem taşıyormuş. pnömoninin varlığı ya da yokluğu ilk etapta tanı için belirleyici kriter.

    tomografi sonucu gelene kadar izole odada beklemeye devam ettim. bu süreçte serum sayesinde ateşim de düştü fakat öksürüğüm devam ediyordu. ardından bir hemşire geldi ve serumu çıkararak tomografi sonucumun temiz çıktığını, izole odadan çıkabileceğimi söyledi.

    okumam ve imzalamam için bir kağıt verdiler. bu kağıtta yapmam gereken şeyler ve evde izlem(karantina) kuralları yazıyordu. tamamını okuyacak halim yoktu ve fotoğrafını çekmek için izin istedim. çok gizli bir belge değil elbette ama paylaşmayı doğru bulmuyorum. zaten yalnızca izlenmesi gereken kurallar yazılıydı ve bunları gerçekleştireceğime dair imzam isteniyordu.

    kağıdı imzalamamın ardından covid-19 test sonucunun normalde bir gün içerisinde çıktığını fakat yaşanan yoğunluk nedeniyle 2-3 günü bulabileceğini söyledi. eğer pozitif çıkarsam benimle irtibata geçeceklerini fakat negatif çıkarsam imzaladığım kağıttaki koşulları yerine getirerek evde karantinada kalmam gerektiğini söyledi. test sonucunu e-nabızda görebileceğimi de ekledi. tomografimin temiz çıkması nedeniyle riskin düştüğünü fakat temiz tomografiye rağmen pozitif test sonucu alabildiklerini; hatta ikinci ya da üçüncü testte pozitif çıkabilen hastaların olduğunu; bu sebeple evde 14 günlük karantinanın büyük önem taşıdığını belirtti. 14 günlük bir rapor da yazdılar benim için.

    bu noktaya kadar sorunsuz ve mükemmel işleyen bir süreç var. 112 personeli, hastanedeki doktor ve hemşireler kendi hayatlarını riske atarak çalışıyorlar ve takdiri hak ediyorlar. tüm yoğunluklarına rağmen çok ilgili ve olması gerektiği gibi ilişki kuruyorlar hastalarla. sağlık bakanlığının da bu sistemi ve prosedürleri çok güzel oturtmuş olduğunu düşünüyorum. katkısı olan herkese çok teşekkürler.

    fakat belki burayı okuyan bir yetkili olur diye birkaç önemli noktaya değinmek istiyorum. hastaneye ambulansla gelmeme ve henüz test sonucumun belli olmamasına rağmen yürüyerek ve tek başıma hastaneden ayrıldım. yalnızca eldiven ve maskem vardı. üzerimde büyük bir sorumluluk hissettiğim için oldukça uzun olan hastane ile ev arasındaki mesafeyi tüm bitkinliğime rağmen, hava soğuk ve üzerimdeki giysilerimin kalın olmamasına rağmen, yolda fenalaşmayı da göze alarak yürüdüm, toplu taşıma ya da taksiye binmedim. kimseye temas etmeden ve yaklaşmadan eve geldim. bu noktada benim gibi şüpheliler için hasteneden eve ulaşım konusunda bir çözüm düşünülebilir. çünkü herkesin benim kadar duyarlı davranacağını düşünmüyorum.

    diğer nokta, biraz kendime gelip e-nabıza baktığımda alınan kan örneğinde hemoliz değerinin yüksek olduğunu gördüm. doktor koruyucu kıyafet ile kanımı aldığı için bu da normal karşılanabilir bir durum bence. fakat en azından bu sonuç çıkana kadar hastalar bekletilip, gerek görülürse tekrar kanları alınabilir. koronavirüs teşhisi konusunda kanın büyük bir önemi var mı bilmiyorum gerçi.

    son olarak yine kendimi iyi hissettikten sonra imzalamış olduğum kağıdın fotoğrafına baktım. koronavirüs teşhisi koyulan biri ile ya da yurtdışından gelen biri ile temasa geçmiş kişilere imzalatılan bir belge. "herhangi bir semptom göstermediğim" şeklinde bir ifade var. açıkcası bu durumda herhangi bir art niyet olmadığını düşünüyorum. bu kadar stres ve yoğun çalışma altında doktorların en son düşüneceği şeylerden biri de evrak belge işleridir sanıyorum ki. bu sebeple benim durumumdaki kişiler için özel bir belge bulunmuyor ve herkese imzalattıkları aynı izlem belgesini bana da imzalattılar sanırım. çünkü hastaneden ayrılırken semptomların en az 3'üne sahiptim. bu noktada da sağlık bakanlığı farlı koşullardaki farklı şüpheli ya da hastalar için farklı belgeler düzenleyebilir. bu işin bürokratik kısmı ve şu an için bana sorarsanız çok da elzem değil. yine de hukuki bir boşluk doğrabileceği için ihmal edilmemeli.

    gelelim test sonucuna. test girdisi e-nabızda gözükmediği ve kanda hemoliz olduğu için 184'ü aradım ve durumuma dair kayıt oluşturdular. aynı günün akşamı yani 1-1,5 gün içerisinde e-nabız'dan test sonucumu negatif olarak görebildim.

    süreç bu şekilde ilerliyor. lütfen ciddi şüpheleriniz yoksa hastaneleri meşgul etmeyin ve şunu unutmayın; gereksiz yere hastane ortamında bulunarak da virüsü kapabilirsiniz.

    bir diğer nokta da; hala ateşim ve değişen şiddette öksürüğüm, boğaz ağrım var. çok halsiz ve bitkinim. tat ve koku alma duyularım zayıf fakat balgam, burun akıntısı yok. ateşim parasetamol alınca iniyor ve nefes almada güçlük çekmiyorum. test sonucu açıkcası içimi rahatlatmadı. sağlık bakanı kendisi de ilk testte negatif çıkan fakat sonra pozitif görülen hastalar olduğunu belirtti. ancak nefes darlığım olmadığı ya da dayanılmaz bir semptom göstermediğim müddetçe yaşadığım hastalık her ne ise evde atlatacağım. bir kez daha kendimi ve hastaneye ulaşırken ya da hastanedeyken başkalarını riske atmak istemiyorum. evdekilerle minimum etkileşim kuruyorum ve asla dışarı çıkmıyorum. bu arada 28 yaşındayım.

    ek olarak; bu durum bir pandemi hali ve hepimize düşen görev ve sorumluluklar var. kendimizden önce sevdiklerimizi ve yaşadığımız toplumu düşünmek zorundayız. çünkü toplum varsa biz varız. bu süreçte kurumlar ya da kişiler hata yapabilirler. mükemmel bir işleyişle karşılaşmayabiliriz. siyaset en son düşüneceğimiz şey olmalı. dediğim gibi, şu an içerisinde bulunduğumuz durumun olağanüstü bir durum, bir pandemi olduğunun farkında olarak ve kendimizden önce toplumsal çıkarı gözeterek hareket etmeliyiz.

    umarım bilgilendirici olabilmişimdir. bu süreci bilmemek beni test olmadan önce oldukça tedirgin etmişti. umarım en azından okuyan bir kişiye bu açıdan faydalı olabilmişimdir.

  • --- spoiler ---

    düşünsenize şirketinizin logosu fenerbahçe formasında
    --- spoiler ---

    36 yıllık hasta beşiktaş'lıyım 15 yıllık kongre üyesiyim. 8 yıldır kendi şirketimiz var. keşke imkanım olsa da logom fenerbahçe forması'nda olsa. dalga geçmeye çalıştığın asırlık camia aslanım yavaş gel. aziz yıldırım forması değil lefter'in can bartu'nun forması o.

  • hızlı bir biçimde ekşi sözlüğün ticari yönünü kafasında ve uygulamada bir yerlere oturtması gerektiğini düşünüyorum.

    bu oturttuğu yeri de bizlerle paylaşması gerekir. medyaya verdiği röportajlarda sözlüğün fenomen haline gelme sebebinin içinde barındırdığı protest ruh olduğunu kendisi bizzat tarif etmişti.

    şimdi işler değişti. ekşi sözlüğün sahibi/yöneticisi artık yanlızca burada yazan bir takım huzursuz tiplerin bildiği, saydığı kişiler değil, bir yandan bu işlerden kazandığı paralarla mercedes'e binen, canı sıkıldı mı 2 bilet alıp oraya buraya tatile gidebilen tipler. işin içine para girince her iş değişiyor, çoğunlukla da çirkinleşiyor. sözlük de çirkinleşti artık.

    ha bu paralar gelmeye devam eder mi? eminim ki sonsuza kadar olmasa da çok uzun bir süre evet devam eder. ama şunu unutmamak lazım;

    işlek bir yerde açtığınız umumi helayla bir tıp profesörünün kazandığından daha fazla para kazanabilirsiniz. hayatta tıp profesörü mü olmak istersiniz yoksa helacı mı? bence bunun cevabını versin. bize de bildirsin. bizde ssg ve kilolu arkadaşının uygun gördüğü başlıklara, onların uygun gördüğü fikirlerimizi ona göre yazalım.

  • intihal olayının nasıl yapıldığı ve kriterleri bellidir. 40tan fazla kritere göre incelenip elif şafak'ın yaptığı işin başka bir romandan esinlenme değil, çalma çırpma işi olduğu hukuk önünde tescillenmiştir.

    yok ticari itibar, yok edebiyat öyle bir şey değil, yok elif şafak'ı dışarıda görseniz çok seversiniz vs vs. bir de utanmadan oraya davanın içeriğinden bağımsız yazmışsınız. yemin ediyorum alayınızın yerine ben utandım. siz bir daha açıklama falan yapmayın, hatta bir şeyler yazmayın. intihal yapmış bir kadını desteklerken saçma sapan ifadelerle kendinizi küçük düşüyorsunuz.

  • "askerlik yapmak benim vatana olan borcumdur, onu ödemeliyim." diyemiyorum. o kadar yüksek vergiler ödedikten sonra devlete bir borcum kaldığını düşünmüyorum. beni 60 kişilik sınıflarda bok gibi hocalarla eğitmiş devletin bana bir faydası olduğunu da düşünmüyorum.o kadar eğitim aldıktan sonra hiçbir özelliği olmayan ego manyağı subayları tatmin edecek olmak bana çok ağır geliyor. askerlik yapmamak istemem ne korkudan ne cesaretsizlikten; sadece bu ülkenin vatandaşlarından böyle bir fedakarlık isteyecek yüzü olmadığını düşündüğüm için.

    mesela bugün askerlik şubesine gitmem gerekti ve bir noktada şube başkanı komutanın imzası gerekli oldu. adam dışarı çıkmış; 30 dakika bekledik bir sürü kişi. adam gelmeden önce zil çalınıyor, adamın kapısını falan açıyor erler o derece. adam odasına girdi; öyle oturdu keyif yaptı falan. bir 30 dakika sonra imza bekleyenleri içeri çağırdı. "gel", "dur", "ne var", "al", "git", "kimden aldıysan dosyaları ona ver". adamın kurduğu cümleler bu. "sen kimsin lan artist?" demek o kadar geldi ki içimden adama. altı üstü kıytırık bir askerlik şubesinde başkansın başka bir şey değilsin. ne bu artistlikler? erlerle "çay", "bana cevtel bul", "kapat" tarzı konuşmalar. azıcık saygı göstersen ölür müsün, rütben mi düşer biraz saygı göstersen insanlara! bu gibi adamların ordunun çoğunu oluşturmasından dolayı ben bu ordudan nefret ediyorum arkadaş. nerede o düşmana karşı tek yürek olan ordu, nerede bu bir özelliği olmayan heriflerin gençler üzerinden egolarını doyurdukları sözde ordu.

    itiraf ediyorum, ordunun yönetim kadrosundan nefret ediyorum.

  • geçenlerde 4.5 yaşındaki oğlumu uyutuyordum. yanına uzandım. dikti gözlerini, yüzüme uzun uzun baktı ve en sonunda şöyle dedi:

    anne, sen neden oluştun, sevgiden mi?

  • the tick'in bir mizah şaheseri olan karakterlerinin en hatırlanmaya değer olanlarına şöyle değineyim, hem kendime hem okuyana nostalji yaşatayım:

    american maid(amerikan hizmetçisi)
    topuklu ayakkabılarını düşmanlarına acımasızca fırlatarak savaşan ve hizmetçi kılığında ortamlara dahil olan hatun süper kahramandır.

    die fledermaus(pörsümüş fare)
    batman parodisi olan bu karakterin esas amacı suça karşı savaşmak değil, havalı görünmektir. sık sık amerikan hizmetçisi'ne sarkmasının yanında günün büyük bölümünü kahve falan içmek için kafenin tekinde oturarak geçirir.

    sewer urchin(kanalizasyon kestanesi)
    şehrin kanalizasyonlarından sorumlu süper kahramandır. kanalizasyonda yaşayan bu eleman oldukça zengindir ve hatrı sayılır derecede entelektüeldir. pörsümüş fare ile birlikte kafede kahve içen tayfadandır.

    human bullet(mermi adam)
    banliyölerde yaşayan bir süper kahramandır. yardımcısı oğludur ve adamımız mangal yaparken falan şehirde ters giden bir şey olduğunu görürse oğlundan onu ateşlemesini ister. büyük bir top ile kendini olay mahli yönünde fırlattırır. genelde alakasız yerlere düşüp yalan olur.

    baby boomerangutuang(bebek bumerang)
    kene'nin süper kahraman kursunda arthur ile birlikte öğretmen olduğu bölümde karşımıza çıkan bir kahramandır. bu bölümde "kaşık" haykırışını bol bol duyduğumuz kene'nin öğrencilerinden biridir. düşmanlarına oyuncak bebekler atarak saldırır ve bebekleri bumerang gibi kendisine geri döner. karnında taşıdığı bebek patlayıcıdır. ayrıca arthur gibi o da muhasebecidir.

    the big shot
    başlı başına punisher parodisi olan bu karakter ilk ortaya çıktığında silah manyağı bir şiddet aşığıdır. daha sonra terapiye katılan eleman kene'nin kene olduğunu iddia eden başka bir süper kahramanla kapıştığı bölümde ara bulucu ve barış yanlısı bir kardeşimiz olarak karşımıza çıkar.

    caped chameleon(bukalemun)
    renk değiştirme süper gücü sayesinde kamuflaj yeteneğine güvenen süper kahramandır. en büyük zayıflığı ekoseli kumaşa denk geldiğinde renge adapte olamayıp error vermesidir.

    civic minded five(geri zekalı beşli)

    four-legged man(dört bacaklı adam)
    geri zekalı beşli'nin lideridir. dört bacağı vardır, başka olayı yoktur. dört bacağı olması dışında sıradan bir vatandaştır.

    captian mucilage(kaptan tutkal)
    geri zekalı beşli'nin kafasından ve ellerinden yapıştırıcı fırlatan üyesidir.

    the carpeted man(halı adam)
    geri zekalı beşli'nin yere sürtünerek çıkardığı statik elektrik ile savaşan üyesidir fakat giydiği halı kostümünün içinde fazlaca sıcaklayınca fenalaşır.

    feral boy(vahşi çocuk)
    geri zekalı beşli üyesidir. kurtlar tarafından yetiştirilen bir velettir. konuşmayı bilmediğinden havlayarak anlaşmaya çalışır insanlarla. geri zekalı beşli'nin arabasını kullanan kişidir.

    jungle janet
    geri zekalı beşli'nin tek kadın üyesidir. tarzan gibi giyinir. süper gücü yoktur. adam akıllı konuşabilen tek geri zekalı beşli üyesidir.

    éclair
    superhero exchange programı ile belçika'dan gelen ve arthur'la birlikte kötülüğe karşı savaşan hatun. kene de onun yerine belçika'ya gider.

    fishboy(balık çocuk)
    sürekli nemli kalmaya çalışması dışında hiçbir olayı olmayan genç süper kahraman. kolluk takar.

    gesundheit
    kene'nin süper kahraman öğrencilerinden biridir. her şeye alerjisi olduğu için süper hapşırıklarını uçmak için kullanır.

    the living doll
    "küçük adamlarla doluyum" repliğiyle hatırlanan, matruşka gibi içinden bir sürü adam çıkan emekli süper kahramandır.

    sarcastro
    suça karşı sarkazmın muhteşem gücünü kullanarak savaşan efsanevi karakterdir. kene'nin süper kahraman okulu öğrencilerindendir. sarkazm gücünü diğer süper kahramanlara karşı kullanmamayı öğrenmekte güçlük çekmektedir.

    the visual eye
    emekli süper kahramanlardandır ve unutulmaz "gözler yuvalarından fırlasın" repliğinin sahibidir.

    little wooden boy(küçük tahta çocuk)
    (bkz: #16516764)

    _______________________________________________________________________________________________________________

    kötüler

    brainchild(beyin çocuk)
    kafasının tepesindeki bir cam fanusun içinde devasa bir beyni olan, bir bölümde kene'yi iki başlı ve yalnızca lise seviyesinde fransızca konuşabilen bir kuşa çeviren zeka küpüdür. robot köpeğinin kendi üzerine doğru gelen arabaları kovalamak gibi bir alışkanlığı vardır.

    chairface chippendale(iskemle kafa chippendale)
    kafasının yerinde bir iskemle olan ve doğum gününde aya adını yazmaya çalışan kötüler konseyi yetkili abisi.

    thrakkorzog
    bir apartmanda sıradan bir vatandaşla ev kiralamış olan ve dünyayı ele geçirme planları yapan bir uzaylıdır. ev arkadaşı kartondan süt içince çıldırır. kene'yle savaşacağı sırada ev arkadaşı tarafından daire'nin hasar görmemesi için evden kovulur. dili konuşabilir ve sürekli beyin yemekten söz eder.

    the deadly bulb(ölümcül ampul)
    tek ayağının yerinde domuz olan bir adamdır. bunu gizlemek için ampul kostümü giyip kötü adam olmaya karar vermiştir. amacı dikkatleri ayağından çekmektir. kendisine deadly bulb denmesini istese de pek çok insan ona "pigleg" der.

    dinosaur neil(dinozor neil)
    bıyıklı ve devasa bir dinozordur. esasında dinozor kostümü giyen bir paleontolojisttir. ilaçlarını almadığı zaman dev dinozor haline dönüşür.

    el seed
    bitkilere yaptıklarını ödetmek için insanları hedef alan, intikam aşkıyla yanıp tutuşan, ispanyol aksanıyla konuşan bir çiçek. yardımcıları arıdır.

    the evil midnight bomber (geceyarısı bombacısı)
    bir sürü kişiliği olan ve bu kişiliklerinin hepsi birbirinden manyak olan bir elemandır. amaçsızca tuvalete, sokağa falan bomba bırakır.

    the human ton and handy
    bir ton ağırlığında bir herifle el kuklası. herif güçlü ama tam bir geri zekalıyken el kuklası entelektüel anlamda aşmıştır. konuşurken verdiği referansları human ton anlamadığında ona "git azcık kitap oku" şeklinde isyan eder.

    the indigestible man
    süper gücü sindirilememesi olan adam. sindirilemeyen iç çamaşırı da vardır.

    the man eating cow(insan yiyen inek)
    adı dışında olayı olmayan bir inek. the terror'ün kötüler konseyinde büyük saygı görür.

    mr. mental
    insanları hipnotize ederek kontrol eden bir adamdır. bir bölümde, kız arkadaşıyla tartıştığı için dünyayı ele geçirmeyi planladığı muhteşem silahını taksinin arka koltuğunda unutur.

    omnipotus
    gezegenleri yiyen, dünyayı yemeye karar verdiğinde kene tarafından aydan bir ısırık alıp dünya'yı bırakmaya razı edilen dev adam.

    the ottoman empress(osmanlı imparatoriçesi)
    mobilyaları kontrol edebilen bir kadın. çocukluğunda yalnız büyümüştür. hatta 13 yaşına kadar kendisini bir kahve masası zannetmiştir. dünyanın en konforlu sandalyesinde kene tarafından yakalanmıştır.

    stalingrad
    the terror'ün gerçek joseph stalin sandığı için konseyine aldığı ama esasen şekil olsun diye stalin saçı bıyığı bırakan bir öğrencidir.

    the swiss
    isviçre çakısı özellikleriyle donatılmış bir grup ajan.

    terry
    the terror'ün oğludur. babasına yaranmaya çalışır. emekli bir sigorta memurudur.

    zipperneck(fermuar boyun)
    boynunda fermuar olan bir eleman.

  • diaspora ne diye sorsak uganda'lı bir futbolcu diyecek adamlar gelmiş ekonomi ve siyaset konuşuyor. ciddiye almayın.