hesabın var mı? giriş yap

  • "6 ortalı harita-metod defter aldım, amel defterimi kendim de tutuyorum, ne bok yiyosam yazıyorum. ölünce karşılaştırıcam, fazladan geçirmesinler..."

  • hafif bir uykuya sahip olmak. kütük gibi uyuyan, dünya yıkılacak olsa uyanmayan, bıraksalar günlerce yataktan çıkmayacak bünyeniz varsa boşuna kendinizi yormayın. ne denerseniz deneyin başarılı olamayacaksınız, geçmiş olsun. çünkü hiçbir yöntem işe yaramıyor şu bünyede. sabahları kafadan aşağı soğuk su dökmek kaldı denemediğim, ki onu da tek başıma yapamam. insanlara beni uyandırın diyecek yüzüm kalmadı artık. işemeden yatağa girmeyi denedim, uyurken altıma yaparım korkusundan uyuyamadım. kaç farklı alarm kurdum; alarm sesi beynimi delse bile uyumaya devam ettim, böyle azim görülmedi. her gün aynı saatte kalkmayı denedim; iradem buna da elvermedi, kapadım uyudum bütün alarmları.

    ya da en iyi yöntem hiç uyumamak. %100 çalışıyor.

  • aşağıya bırakacağım linkten broşüre ulaşıp görebileceğiniz fiyatlar.

    link (sağa doğru kaydırın)

    şu sayfada diğer broşürlere de bakabilirsiniz

    bu da aldi fiyatları

    aldi

    evet avrupa perişan halde, bizi kıskanıyorlar, en ucuz türkiye...

    ve dikkatimi en çok çeken şey, son sayfadaki beko çamaşır makinesi. görsel
    219euro 3500 tl yapıyor. ama aynı makine türkiyede 6bin tl civarı.

    görsel küçük beko fırın 60 euro 900tl yapıyor. ama aynı fırın burada 1500 tl.

    lan kendi yaptığımız ihraç ettiğimiz makine yurt dışında nasıl yarı fiyatına oluyor beynim yandı.

    edit: moralinizi bozuyorum diye bana kızacağınıza bu linki akpli dayılarınıza gönderin onların morali bozulsun.

    edit2: ve yazmayı unuttuğum diğer mesele şu. bu gıdalar ciddi manada daha kaliteli. yani bizim türkiyeden aldığımız algida dondurma süt tozu ile yapılıyor. hatta ismi dondurma değil sütlü buz olarak geçiyor ama avrupadaki algida gerçek süt ve gerçek şeker ile yapılıyor. çikolatalar da aynı şekilde türkiye pazarına palm yağını ve glikoz şurubunu basan markalar avrupada pancar şekeri ve normal yağ kullanıyor. hemen hemen her üründe, türk pazarı için üretilen global markalar glikoz şurubu, palm yağı, süt tozu falan zararlı ucuz şeyleri kullanırken avrupada bu pis maddeleri raflara sokmuyorlar.

    yediğimiz kazık öyle böyle değil. çok pis kazık yiyoruz millet uyuyor. en yüksek fiyata en kalitesiz ürünleri kullanıyoruz.
    vergiler, dolar kuru, kalitesiz malzemeler hepsi bize giriyor.

    edit3: bir şey daha keşfettim. tatil fiyatları oha yani adamlar 350 euroya gelip 8gün alanyada kalabiliyor. görsel biz hemen dibimizdeki şu şehire gitmek istesek arabamız olsa bile zaten en az 2, 3bin tl benzin gidecek. antalyaya otobüsle gidip, otelde kalmak yerine sokakta kalsak, hergün simit falan yesek dönüşte de otostop çekip gelsek, ancak 350 birim paraya hallederiz alanya tatilini ama adamlar aynı paraya uçakla 3bin kilometre öteden gelip üstüne her şey dahil otelde 8gün kalabiliyor. bize deniz tatilini boşverin bayramda köye gidelim desek minimum 4bin tl falan gider. adamlar o paraya afrikada safariye veya uzak doğuya yada kanadaya falan gidebiliyor.

  • hatunlarin icindeki "rekabet" duygusunun bir ciktisidir.
    pic dedigin adam nedir?
    herkesle takilan, koyup birakan vesaire.
    biz erkek olarak saniriz ki bu adam cekici olamaz.
    olur.
    nedenk?
    bu adamin her yeni kari kiz macerasindaki hatun aslinda $ansini denemektedir.
    bir iddiasi vardir.
    nedir o iddia?
    bu adam icin "ben", bu sefer "kalici" olacagim.
    bunu becerirse hatun, bu pic dedigimiz adamin mazideki tum ili$kilerindeki kadinlari "yenmi$" olur.
    pe$inde oldugu da aslinda budur.
    kendisi farkinda olmasa da.

  • ben küçükken, kış için, herkes bu ve benzeri hazırlıklar yapardı. aslında hepsi de çok zahmetli işlerdi ama bir çocuk için hepsi ayrı birer eğlence ve bilgi kaynağı olabiliyor.

    salça; domates ve kırmızı biberlerin yıkanıp kesileceği gün, bahçede büyük kovaların içinde hortumla bütün malzemeyi yıkar, keser hazırlardık. iş bitince üstüne yorgunluk çayı demlenirdi. salça yapmak uzun iş, kovalardan, büyük tepsilere alınıyor ilk, tabi önce süzmeniz gerekiyor, sonra daha küçük tepsilere, en son da kavanozlara giden süreç yanlış hatırlamıyorsam bir ay kadar sürüyor. her gün ilgilenmeniz gerekiyor. tepsilerdeki daha suyu çekilmemiş püreyi parmaklayıp yalanmak çok zevkli. ama anneler pek hoşlanmıyor bundan :)

    makarna; makarnanın kesileceği gün, eş dostla kararlaştırılır, öyle kafanıza göre olmuyor, çok insan gerek. herkes kendine makarna kesilecek bir gün alıyor. evdeki erkek ahalisi sabah erken evden kovuluyor. evi önce dip köşe temizlemekde gerekiyor, çünkü önce makarna hamurundan açtığımız yufkaları sereceğiz tüm eve, sonra kestiğimiz makarnaları sereceğiz kuruması için. makarna kesme işi bitince, yufkaların kenarından çıkan genelde üçgen şekilli makarnalardan çocuklara makarna pişirilir. çünkü, evdeki çocuk ahalisi keser onları :)

    bulgur; bunu ninem yapardı. bahçeye kazan kurup buğdayları kaynatırdı önce, bu aşama bir çocuk için tehlikeli olabileceği için, beni yanaştırmazdı. çok hatırlayamıyorum sanırım biraz kuruması için serip bekleniyor, sonra ilk eğlenceli aşaması değirmene (bkz: taş değirmen) gitmek geliyor. değirmende buğdaylar, bulgurluk kırılıp, çuvalların içinde sıcak sıcak mis gibi koka koka eve getiriliyor. sonra herhalde soğuyunca oluyordu, rüzgara göre uygun bir günde, eğlencenin ikinci kısmı geliyor. bulguru buğdayın kabuklarından ayırabilmek için savurmak gerek. kabuklar rüzgara kapılıp öteye uçuşurken, yer çekimine kapılan sarı bulgur tanelerinin şelale gibi yere düşüşü ve ninem, elindeki eleği rüzgara karşı sallarken, arkasından vuran güneşle kamaşan gözlerimde sadece bir siluet ama heyecanıma gülümsediğini hatırlıyorum. bildiğin national geographic karesi işte.

    tarhana; bunu annem kendi yapardı, pek beni bulaştırmazdı. tek kişi yapar bunu, çok insana gerek de yok. kuvvet isteyen bir iş bu da. hamuru, bilemiyorum belki bir on beş yirmi gün mayalamanız gerek, her gün karmalısınız. sonra kuruması için serip, en sonunda da ufalıyorsunuz. hamuru kabarır bunun, hamuru patlatıp parmaklamak ve yine yalanmak zevkli ama anneler hoşlanmıyor :)

    zeytin çizmek; buna evin erkek ahalisi de dahil edilir, akşam çay çerez eşliğinde, yere serilen sofranın etrafına oturup ailecek yapılırdı. eller kararır ve mis gibi acı acı zeytin kokar.

    sebze kurutmak (biber, patlıcan, fasülye, bamya vs çizmek); bunları bildiğin iğneyle ipliğe dizip, tabi önce kesip doğrayıp hazırlayıp, sonra asıyorsunuz kuruması için. her evin balkonlarını, teraslarını, bahçelerini bunlarla donatınca, şölen yeri gibi oluyor. kış, belki de hoş geldiğini öyle anlıyordu :)

    bibertuzu; bu biraz bizim oraya özgü bir şey sanırım, sabah kalvaltıda zeytinyağına banıp yenir. içindeki malzemelerin ana hammaddesi domates ve biber kurusu, gerisi baharat çeşitleri. ninemim mahallesinde dibek taşı vardı eskiden, erkekler orada tahtadan tokmaklarla döverdi bu karışımı, toz haline getirirdi. bunu da mahalleli anlaşıp birlikte yapardı.

    konserve; neden bilmiyorum biz yapmazdık, ama komşularımız yapardı. biz de yardıma giderdik. kazan kurulur, ateş yakılırdı. ateş olunca çocuklar uzak tutulurdu yine. sıra sıra kavanozlar, altındaki ateşin sürekli harlandığı kara kazan, sular, haşlanan sebzelerin kokusu kalmış hatıramda, fantastik film platosu gibi :)

    turşu kurmak: bunu da annem kendi yapardı. bidon bidon turşular, canlarım benim. ilk gün ev sirke kokar. sonra annemin elleri de bir süre hep sirke kokar. bayılırım turşuya ve demeden edemeyeceğim, annemin turşuları meşhurdur. kadın ustalaştı yıllar içinde, işin içine ilim kattı :)

    ben kendimi çok şanslı görüyorum, tüm bu emeği, bilgiyi, tecrübeyi, birliği, düzeni, doğallığı gördüm, yaşadım ve tabi afiyetle tattım :) her yıl o hazırlıklar yapılırken, ruhum, bedenim, aklım da mayalanmış, hazırlanmış sanki. şimdilerde, elit kesim diyemeyeceğim paralı kesim demek daha yerinde olur, çocuklarına sikimsonik isimler koydukları gibi, bir de bu beton benizli çocuklarını özellikle yaz tatillerinde doğayla, doğal olanla buluşturacağız diye tuhaf isimli aktivitelerin içine sokuyorlar. şaşkınlıkla bakıyor ve üzülüyorum kendilerine. boşuna para ve zaman harcamak gibi geliyor bana. müze veya sergi gezer gibi aktivitelerle olmaz ya o iş, neyse.

  • dinledim ve sevgilimle beraber denizde sırt üstü uzanmış, gözlerimizi kapatmış güneşten korurken bulduk birbirimizi.

    üstelik kasım ayındayız, en yakın deniz çok soğuk, güneş ısıtmıyor ve sevgilim yok. o derece gerçekçi bir şarkı.