hesabın var mı? giriş yap

  • şöyle konuşmalara sebebiyet verebilecek durum;

    proleterkral: beyler makarna mı yapalım yoksa dışarıdan mı söyleyelim?
    sartre: tüm seçimlerimizden sorumluyuz.
    pk: aynen abi de, seçin işte birini.
    camus: fark etmez.
    pk: dışarıdan makarna söylüyorum lan o zaman. hadi bakalım!
    sartre: sentez ha!?
    camus: saçmalık!
    pk: off... abi biraz evle ilgilenin ya... bulaşıklar da dağ gibi oldu...
    camus: yıkasak da hep yeni baştan nasılsa... sisifos gibi.
    sartre: bulantı tabakların üzerinde, çatalda, mutfağın duvarlarında, her tarafta...
    pk: hay allah belanızı versin be!

  • geçen yıl aralık ayı. bakü'deyim. bitirdiğimiz bir fabrika projesinde sisteme elektrik verilecek. biz de kontrol amaçlı oradayız, yani şantiyede. hava o kadar soğuk ki, 3 dk dışarı çıkıyorum, 3 dk trafo binasına girip ısınıyorum.
    derken azeri şantiye şefi ''gel ofise geçelim çay içip ısınalım biraz'' dedi. çıktık şantiyede yürüyoruz, her yer toz toprak. sonuçta inşaat halinde bir yer henüz. o kadar sert bir fırtına var ki düz yürümek mümkün değil. ayrıca fırtınadan toz toprak gözlere, kulaklara giriyor.
    neyse zor da olsa yürüyoruz. azeri arkadaş geri geri yürüyor, montunu da gözlerini kapatacak şekilde yukarı çekmiş. bana da aynısını yapmamı söyledi. ben de çektim montumu kafama kadar, geri geri yürüyorum. derken biri dokundu. arkamı dönmemle 1 metrelik çukur, içinde uçları sivri inşaat demirleri dimdik vaziyette çakılı bana bakıyor.
    ama işin tuhaf kısmı arkamda kimsenin olmaması.
    o gün tek bildiğim şey şu; kesinlikle iyilik yaptığım bir şeyin karşılığını aldım. allah beni 6 yaşındaki kızıma ve doğacak oğluma bağışlamıştı. aksi halde o çukura düşseydim feci bir ölüm beni bekliyor olacaktı.
    iyilik yapın arkadaşlar, size kötülük yapanlara da iyilik yapın. ben hep yapıyorum ve hiç yanıltmadı beni. her zaman işlerim rast gitti.

    şunu da ekleyeyim; olaydan sonra çukurun etrafını kapattırdım.

    zorunlu edit: hayat çok tuhaf. bu entride allah beni doğacak oğluma bağışladı yazmıştım ama oğlumu bana bağışlamadı. maalesef dün sabah ani bir komplikasyon sonucu kaybettik. halbuki haftaya doğumumuz vardı. dr. dediğine göre kordon bebekten kopmuş. biliyorum, oğlum cennette beni ve annesini bekleyecek.

    edit 2: siz ne güzel insanlarsınız yaa. destek mesajı atan herkesten allah razı olsun.

    önemli edit: geçen ay teste girmedim ama covid olduğuma eminim. eşime de bulaştığını düşünüyorum. hamilelerde kordon kopmasına neden olabilirmiş. lütfen hamileler dikkat edin kendinize. çünkü oğlumuz anne karnında öldü ama doktorların dediğine göre çok sağlıklı bir bebek.
    inşallah cennette oğlumuzla buluşuruz..

  • kisa donem askerligimin 4. ayi mevsim bahar olmus. dortlu yuruyus kolunda egitime giderken uzman bagirir "saaayyyy"

    boluk her sol adimda baslar saymaya

    boluk: bir
    boluk: kiii
    boluk: ucc
    boluk: dorttt
    kuzgun: bess
    uzman: kim lan o 5 diyen
    kuzgun: benim guray uzmanim (ne bok yedim gene amina koyyim..)
    uzman : sen kadir yarbayin yazicisi degil misin?
    kuzgun: evet guray uzmanim
    uzman: ictimaya, egitime falan gelmiyodun sen. hayirdir?
    kuzgun: cok kilo aldim guray uzmanim. malum bahar da geldi ufak ufak takilicam buralarda musade ederseniz.
    uzman: iii bi daha olmasin.
    uzundonem: ulan ben yapsam olumu dirimi #?!*#$?*diniz...

  • bir türlü anlayamadığım durum.

    ilkokul 4'ü bitiren bir oğlum var, hem de iyi bir devlet okulunda okudu. tüm derslerinde başarılı da bir öğrenci.

    arkadaş 4 sene boyunca her dersi, ödevi el yazısı ile yazdırdılar. çocuk 10 yaşına geldi, hala doğru dürüst düz yazı yazamıyor.

    az biraz düz yazı gösterilse de hiç bir zaman herhangi bir derste bu tür yazımı kullanmadılar.

    bunun mantığı ne arkadaş?
    hangi kitap el yazısı ile yazılıyor?
    hangi internet sitesinde el yazısı kullanılıyor?

    lan düşünüyorum, düşünüyorum içinden çıkamıyorum.

    bizim dönemimizde el yazısı vardı ama sadece ayrı bir dersti. hokka ve çini mürekkebi ile güzel yazı yazmaya çalışırdık o kadar.

    şimdi oğlumun yazdıklarını ben bile okuyamıyorum.

    tüm dünya eğitim sistemini kolaylaştırmaya, sadeleştirmeye ve çocukların seveceği bir hale dönüştürmeye çalışırken bunun anlamı nedir?

    kafamda deli sorular.

  • "uzaydym dyosn bari mntkli bi yalan syle, sen slk sandn glba bni. btti felix, bu uzn mesafe ilsksi ck yrdu bni..."

  • kanser ilacını bulamayıp, yardım istediğinde dilenci muamelesi gören kızı akla getiren söylem.

  • okudugum kurgu olmayan kitaplar arasinda en sevdigim ikinci kitap. birincisi (bkz: thinking fast and slow)

    jared diamond da ayni daniel kahneman gibi bilimsel calismalarin sonucunu kendi kisisel hayat tecrubelerinden anektodlarla susledigi icin iki kitap da su gibi akiyor.

    su gunlerde sozlukte cok tartisilan bu kitaba kendim anladigim kadariyla asagidaki gibi neseli bir ozet gecmek istedim ki henuz okumayanlarin da az biraz fikri olsun.

    kitabin ana fikri nufus yogunlugunun daha yuksek oldugu bolgelerde gelismislik uc koldan ilerleyerek artar. nufus yogunlugu ise yiyecek uretiminin artmasiyla artar. yiyecek uretiminin artisi kilogram cinsinden degil kalori cinsinden olculur dolayisiyla bir bolgenin verimli olmasi icin o bolgenin kosullarinin bir protein-karbonhidrat ciftinin uretimine elverisli olmasi gerekmektedir tarihsel olarak one gecmek icinse bu gida ciftinin ilgili bolgede vahsi olarak mevcut bulunmasi ve evcillestirme icin gereken sartlari saglamasi gerekir. ortadogu'da mercimek-bugday, uzakdogu'da pirinc-domuz, amerika'da misir-fasulye ciftleri gibi...

    kitaptan direkt alinti yapmak gerekirse "birkaç yüz kişilik bir toplumun
    tam bir yalıtılmışlık içinde sonsuza kadar yaşamasına olanak yoktu. dört bin
    kişilik bir halk 10.000 yıl ayakta kalabilirdi ama önemli kültürel kayıplara uğrar,
    icatlar konusunda hayli başarısız olur, maddi kültürü eşi görülmemiş derecede
    basit kalırdı." yani isolation is not good for me, hem bir toplum kendi icinde ne kadar dipdibeyse hem de diger insan topluluklariyla ne kadar cok gorusuyorsa o kadar gelisiyor.

    peki simdi bir de kitabin ismine ilham olmus gelismenin uc kaynagina deginelim kisaca:

    1) guns; tufek kulaga hos gelen, estetik bir ceviri itiraz edemem kitabin turkce ismine ama silahlar deyince aslinda dipdibe ve kalabalik bir toplumu duzenlemek icin ihtiyac duyulan tehditlerden bahsediyor jared diamond. evet biraz zorlama ama buna yasalar da dahil. kalabalik ve dibdibe bir toplum duzen saglamak icin silah gelistirmek zorunda kalir ve bu silahlari fetih yapmakta ve olasi tehditleri bertaraf etmekte kullanir. boylece daha cok kaynaga ulasip daha uzun sure yasayarak daha gelismis olur.

    yine kitaptan direkt bir alinti yaparak tufege olan ihtiyacin kaynagini anlayalim:

    "akraba olmayan yabancılar arasındaki çatışma sorunudur.

    toplumu oluşturan insanların sayısı arttıkça bu sorun astronomik şekilde büyür.
    yirmi kişilik bir oba içindeki ilişkiler 190 ikili ilişki içerir (20 kişi çarpı 19 bölü
    2) ama 2000 kişilik bir obada bu sayı 1.999.000 e yükselir. her bir ikili kanlı bir
    tartışmada patlamaya hazır saatli bir bomba demektir. oba ve kabile
    toplumlarında her öldürme olayı genellikle bir intikam girişimine yol açar,
    böylece toplumun huzurunu kaçıran sonu gelmez bir cinayet ve karşı cinayet
    döngüsünü başlatır.

    herkesin herkesle akraba olduğu bir oba toplumunda kavga eden her iki
    tarafın akrabaları da aynı anda aracılık etmek için işe karışır. pek çok kişinin
    hâlâ birbiriyle akraba olduğu ve herkesin en azından birbirini adıyla tanıdığı
    kabile toplumlarında ortak akrabalar ve dostlar kavgada arabuluculuk eder. ama
    herkesin herkesi tanımasına olanak veren "birkaç yüz" eşiği bir kez aşıldıktan
    sonra sayısı artan ikililer birbiriyle ilişkisi olmayan yabancılardan oluşur.
    yabancılar kavga ettiği zaman orada bulunan insanlardan pek azı kavgayı
    durdurmakta özel çıkarı olan, her iki tarafın da dostu ya da akrabası olacaktır.
    bunun yerine seyredenlerin çoğu kavga edenlerden birinin dostu ya da akrabası
    olacak, onun tarafını tutacak, iki kişilik bir kavgayı genel bir arbedeye
    dönüştürecektir. bu yüzden de anlaşmazlıkların çözümünü üyelerine bırakan
    büyük hacimli bir toplumun patlayıp havaya uçması kaçınılmazdır. binlerce
    insandan oluşan toplumların, ancak gücü tek elde toplamak ve anlaşmazlıkları
    çözmek için merkezi otorite geliştirirlerse ayakta kalabileceklerini bu olgu bile
    tek başına açıklayabilir.

    2) germs, mikrop. evet mikrop kalabalik tarim toplumlarini hem kirip gecerken hem de geri kalanlari kendine bagisik hale getirir. sizin toplumunuzun bagisik olup yabancilarin bagisik olmadigi ne kadar cok mikrobunuz varsa fethedilemeye karsi o kadar direncli olursunuz ve daha uzun yillar medeniyetinizi surdurursunuz. medeniyetiniz ne kadar uzun surerse gelismisliginiz de o kadar artar. avci-toplayici kucuk toplumlarin karmasik mikroplar uretmesi mumkun degildir cunku az sayida konaktan sonuncusu da oldugunde mikrobun hayatta kalip evrimsel olarak karmasiklasmasi da mumkun olmaz.

    3) steel, celik. gelismis aletleri temsil eden altbaslik. aslinda bu cogumuzun asina oldugu bir altbaslik. tarimsal uretim arttikca toplum icinde herkesin uretime katilmasi gerekmez toplum uretime katilmayan yoneticileri, ruhban sinifini sanatcilari, mucitleri ve bilim adamlarini da besleyebilir. bosa cikanlar da din, yazi, makine ve takvimi hayal edebilecek bos zamana sahip olur ve gelismislik artar.

    iste boyle sevgili sozlukcu, ozet dedin iki saattir okuyoruz diyeceksin ama mevzuyu bundan daha kisa anlatmak da pek mumkun degildi. simdi en azindan konu hakkinda bir fikrin var.

  • şu emre mordan topu tekte alırım diyerek kayan ukraynalı futbolcu kim? emre topu bir sola çekti, herifçioğlu o kaymanın şiddetiyle kameranın kadrajından çıktı, bizim eve geldi. oturduk çay, sigara muhabbet ediyoruz.

    debe editi: bir gün her nefs debe'yi tadacaktır.

  • şanslı piçin tekidir. bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. ne ağlaması lan? ühü.