hesabın var mı? giriş yap

  • tanım: işportada mutluluk satan “yazar” konuşmasıdır.

    (bkz: başkası yerine utanmak)

    biri taklit yapar da kimseyi güldüremez ya, sen de o an kendini onun yerine koyup düşünürsün ve utanırsın. aynısı. ayağa kalkan insanların gönülsüzlüğünü ben görsem o an, koşarak uzaklaşırdım sahneden.

    hele ki sondaki o sözü ben söyleyecek olsam, yarısında dilim sürçerdi. o ne inançsız bir söz öyle ya.

    ben de diyorum niye ilerlemiyoruz, bataklıkta gibi çırpındıkça batıyoruz, meğer ayağa kalkmıyormuşuz. kalkın lan! oturmaya mı geldik? sarılın bi de. o olmayınca az değişiyor dünya.

    “anne, baba arkadaşlarla dünyayı değiştiriyoruz.”

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • yol verin cekilin, olayın bileni geldi.

    ben ayran sektöründe çalışmış bir muhendisim. şimdi bize ayran diye içirdikleri kapalı yada açık olsun hemen hemen aynı şey.
    ilk önce kapalı ayranı açıklayayım. firmalar size sürekli aynı lezzette aynı yoğunlukta ayran vermek zorunda olduklarından içine devletin de yönetmeliklerde izin verdiği koruyucu, aroma ve yoğunluk artırıcı koymak zorundalar. peki bu koruyucuların zararı varmı? yoğurt veya ayran dediğimiz şeyin en faydalı kısmı probiyotik bakteriler. bu faydalı bakterileri çıkar ayrandan geriye su kalır. koruyucu diye tabir ettiğimiz maddelerin en sık kullanılanı potasyum solbar. bu madde ayranın içindeki bütün bakterileri öldürüyor ve çoğalmasını engelliyor. tabiki madde iyi bakteri kötü bakteri ayrımı yapmıyor. kökünü öldürüyor. dediğim gibi ambalajlı ürünlerin en olmazsa olmazı sürekli aynı normda bulunması. yani ambalajlı yoğurt yada ayran yiyorsanız... yemeyin ya gerek yok.

    açık ayran masum mu peki? lokantalar ne yapar. piyasadaki en ucuz yoğurdun 10 kg olanını alır makinanın içine döker üstüne su ekler olur sana ayran. eğer aldıkları yoğurt ambalajlı ise yukarıda bahsettiğim herşey onun içinde geçerli. lokantalar kendileri süt alıp mayalayip kendi yogurtlarindan kendi ayranlarini yapiyorsa o zaman sağlıklı ve lezizdir. fakat bu gözler ayran için o kadar uğraşan bir lokanta görmedi. hemen hepsi ambalajlı yoğurt tercih eder.

    bir diger mesele yoğunluk meselesi. genelde açık ayran içenlerin şikayeti ayranın duru olması. tabi tercih meselesidir ama duru yani yağı yada içinde ki yoğunlaştırıcı üste köpük olarak gelen ayran bence daha güzel. yağ ayranın tadını kesiyor veya boğuyor. o ayrandaki keskin tadı almak lazım. bence öyle. kapalı ayran koyu kıvamda olsun diye koydukları yoğunlaştırıcı maddelerin zararlarını bilseniz bir daha kapalı ayran içmezsiniz.

    birde özer hisar ayranı var. günahlarını almak istemiyorum ama sürekli aynı ekşilikte bir ayranı üretmek de cok zor. ekşi ayran candır. bulgarius diye bir bakteri var. ayran da ki eksikliği o bakteri sağlıyor. fakat bu bakteri diğer probiyotik bakterilerin hızlı üremesine ortam sağlıyor. yani ekşi ayran hem çok sağlıklı hem de katkısız olduğunu gösteriyor. özer hisar ekşi evet ama bunu koruyucu ve aroma ile mi yapıyor yoksa organik mi bilemiyorum. çünkü bahsettiğim bulgarius bakterisinin üreme şeklini ve miktarını etkilemek pekte mümkün değil.

    sağlıklı yiyin, sağlıklı için, sağlıklı yaşayın!

  • mecnun namaz kılan bir faninin önünden geçer. namazı bitirdikten sonra fani sorar:

    - ey mecnun beni görmüyor musun da, namaz kılarken önümden geçiyorsun?

    mecnun cevap verir:

    - ey fani, ben leyla'yı düşünürken seni görmedim de, sen mevla'yı düşünürken beni nasıl gördün!

  • kitaplarında sadece nikotin ve kafein ile beslenen başkahramanlara yerveren yazardır. başına zilyon tane dert açan, sürekli kaçan, kovalanan, şehirden şehire, ülkeden ülkeye seyyah misali gezen bu başkahramanlar kitap boyunca neredeyse hiç yemek yemez, yiyemez; mütamediyen kahve içer ya da sigaraları peşisıra söndürürler. olduki başkahraman yemek bulunan bir ortama mı denk geldi, grange hemen önlemini alır ve olayı "falanca yemek yiyordu bana da bişeyler yemem için ısrar etti, reddettim ve bir kahve söyledim" ya da "falanca kahvaltı ediyordu bana da teklif etti, ben bir sigara yakmayı tercih ettim" gibi cümlelerle örtbas eder. hiçbir koşul altında kırıp dizini hatta onu da geçtim ayaküstü iki lokma atıştıramayan talihsiz başkahraman, kitap boyunca dimdik ayaktadır ve şüphesizki her duelloda üstün taraftır.