hesabın var mı? giriş yap

  • korsanlık, herhangi bir devletin normal yargı yetkisi dışında denizlerde veya havada işlenen, özel amaçlar için ve kamu otoritesinin izni olmadan yapılan herhangi bir soygun veya diğer şiddet eylemi. korsanlık uluslar hukukuna karşı bir suç olarak kabul edildiğinden, herhangi bir devletin kamu gemilerinin bir korsan gemisine el koymasına, onu limana getirmesine, mürettebatı (uyruklarına veya ikametgahlarına bakılmaksızın) yargılamasına ve suçlu bulunmaları halinde onları cezalandırmasına ve gemiye el koymasına izin verilmiştir.

    uluslararası hukuka göre, korsanlık bir devletin normal yargı yetkisi dışında, devlet otoritesi olmadan gerçekleşir ve siyasi değil özeldir, ancak yasadışı savaş eylemleri, isyancıların ve devrimcilerin eylemleri, isyan ve köle ticareti çeşitli ülkelerin ulusal yasaları veya özel anlaşmalarla korsanlık olarak tanımlanmıştır.

    korsanlık tarih boyunca meydana gelmiştir. antik akdeniz'de korsanlık genellikle deniz ticaretiyle yakından ilişkiliydi ve fenikeliler, yunanlılar, romalılar ve kartacalılar gibi her ikisiyle de uğraşmış görünmektedir. orta çağ'da kuzeyden gelen vikingler ve güneyden gelen mağribiler de korsanlıkla uğraşmışlardır. rönesans ve sonrasında avrupa'daki savaşların sonunda, donanma gemileri rutin olarak karaya oturtulmuş ve mürettebatları dağıtılmıştır; bu gemilerdeki işsiz mürettebat genellikle korsanların hizmetine girmiştir.

    korsanlığın yaygın bir kaynağı, barış zamanında misilleme yapmak, belirli suçlar için tazminat almak veya savaş zamanında düşmanı avlamak için bir hükümet tarafından görevlendirilen özel mülkiyete ait ve silahlı bir gemi olan korsandı; subaylarına ve mürettebatına ele geçirilen gemilerden alınan yağmadan pay verilirdi. bir savaştan sonra bu kârlı işi izinsiz sürdürmenin cazibesi büyüktü. xvı. yüzyılın sonlarında ingiltere ve ispanya arasındaki savaşlar sırasında, meksika'dan karayipler'e giden hazine yüklü ispanyol kalyonları korsanlar için doğal bir hedefti ve korsanlık ile korsanlık arasındaki ayrımı yapmak zorlaştı.

    korsanlığın "altın çağı" olarak adlandırılan dönem 1650'den sonraki yüzyılda karayipler'de ve amerikan kolonileri açıklarındaki sularda yaşandı. bu dönem sir henry morgan, karasakal ve william kidd ("kaptan kidd") gibi efsanevi figürlerin dönemiydi. korsan mürettebatı avrupa'nın her denizci ülkesinden geliyordu ve denizcilerin önemli bir kısmı afrikalıydı. güney amerika'nın en başarılı korsanları arasında guanabara körfezi (niterói ve rio de janeiro arasındaki güneydoğu brezilya) çevresindeki gemileri avlayan bir fransız olan jean-françoisduclerc` vardı. bu ve diğer korsanların maceraları daha sonra, belki de en iyi örneği robert louis stevenson'ın define adası/treasure ısland (1881) olan, popüler romantik ve çocuk edebiyatının önemli bir türüne ilham vermiştir. 20. yüzyılın sonlarında korsanlar ciddi tarihsel araştırmaların konusu haline geldi. bazı akademisyenler korsan kültürünü, sınıf ve ırk gibi genel ayrımlara meydan okuyan ve 17. yüzyıl siyasi radikallerinin hayallerini, ingiltere'de ve başka yerlerde yenilgiye uğratılmalarından çok sonra bile canlı tutan, gerçekten yıkıcı bir radikal hareket olarak tasvir ettiler.

    korsanlık diğer bölgelerde de gelişti. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar, türk egemenliğinin zayıflamasının kuzey afrika'daki berberi devletlerinin sanal bağımsızlığıyla sonuçlanmasının ardından, korsanlık akdeniz'de yaygınlaştı. fas, cezayir, tunus ve trablus korsanlığa o kadar hoşgörü göstermiş ve hatta organize etmişlerdir ki korsan devletler olarak anılmaya başlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında bu korsan devletler amerikan, ingiliz ve fransız güçlerinin birbirini izleyen eylemleriyle bastırıldı.

    korsanlık 19. yüzyılda önemli ölçüde azalmış olsa da, gemi ve uçak kaçırma uygulaması 20. yüzyılın sonlarında yeni bir korsanlık biçimine dönüşmüştür. korsanlık ve terörizm arasındaki yakınlık, 1985 yılında achille lauro yolcu gemisinin filistinli militanlar tarafından kaçırılmasından ve el kaide ajanlarının 2001 yılında abd'de 11 eylül saldırılarını gerçekleştirmesinden sonra özellikle endişe verici hale gelmiştir. yirminci yüzyılın son on yıllarında deniz korsanlığı doğu ve güneydoğu asya ile afrika'nın doğusundaki denizlerde bir kez daha yaygınlık kazanmış, korsanlık eylemleri kaçakçılık (silah ve uyuşturucu) ve diğer yasadışı faaliyetlere karışan suç örgütleri tarafından ya da onlarla işbirliği içinde gerçekleştirilmiştir. bu korsanlar bazen küçük limanlarda, yasadışı kazançtan pay alan devlet görevlilerinin koruması altında faaliyet gösteriyordu. 2008-09 yıllarında başta somali olmak üzere afrika kıyılarındaki sularda artan saldırılar, çeşitli ülkelere ait gemilerin kaçırılmasını da içeriyordu ve çeşitli donanmalara ait savaş gemilerinin zorla müdahalesine yol açtı. bu olaylar, batılı haber medyasını bu tür olayların ortaya çıkardığı uluslararası yargı yetkisine ilişkin özel sorunları yeniden incelemeye ve 18. yüzyılda alınan tarihi dersleri, özellikle de korsanlara ve onların ana üslerine karşı silahlı güç kullanma gerekliliğini bir kez daha ele almaya sevk etmiştir.

    görsel

    ayrıca; kadın korsanlar

  • bir seferinde, "on sene sonra gelsen, desen ki bak bunlar çocuklarım, anneleri öldü sen bak desen bakarım." demişti.

    bu laftan önce ömrümün sonuna kadar unutamayacağım hiçbir laf yoktu, artık var.

    edit: son günlerde durumumuzu merak eden epey bir kişiden mesaj aldım. barıştık, her şey güzel gidiyor. bir daha birbirimizi kaybetmeye hiç niyetimiz yok. yani söz konusu hanımefendi her şey yolunda giderse benim değil bizim çocuklarımıza bakacak :)

    inancınızı kaybetmeyin. bazı hikayeler mutlu sonla bitiyor.

  • bunlardan bir tanesi, hayatım boyunca en unutamadığım sözler kategorisinde ilk üçe giren bir sözdür.. yaptıktan sonra pişman olduğum çok az şeyden bir tanesinin sonucudur..

    lisede aldatılmışsındır, girdiğin depresyon sonucu, bu kötü durumdan kurtulmak için senden hoşlanan random bi kızla, ona karşı hiçbir şey hissetmediğin halde birlikte olursun. sonra da tam bi şerefsiz gibi kızcağızı ortada bırakırsın.. aradan birkaç sene geçer, üniversitede hoşlandığın, hatta aşık olduğun kız, sana umut verip seninle zaman geçirir. sonra seni tek başına bırakır ve gider.. derken bir gün o lisedeki, acı çektirdiğin kızla karşılaşırsın.. "nasılsın" dersin, "çok mutluyum" der.. 1 senelik bi ilişkisi vardır, onu anlatır.. "sen nasılsın?" der; "çok kötüyüm" dersin.. seni bırakıp giden kızı ve hissettiklerini anlatırsın.. dünya üstüme üstüme geliyo dersin, çok sevmiştim.. dersin.. kız hafifçe başını sallar, acı bi tebessüm eder, cevap olarak tek bi kelime söyler ve gider;

    geçer...

  • manasız bir açıkoturum seyrederken aniden anırarak gülmeye başlayıp kardeşimle bana dönüp:"biz babanla imam nikahı kıymadık piçsiniz siz piç " diye katılmaya devam etmek

  • kariyerinde atletico madrid ve bayern münih gibi takımlarda oynamış futbolcuya sosa kim milan kim yahu yazmış adam

    asıl soru ulan sen kimsin amk ?

  • emrah safa gürkan, " pişmaniye izmitlilerin yoldan geçenleri vergilendirmek için buldukları bir metottur " demiş*

    resmen aydınlanma yaşadım. sahiden de yolum izmit taraflarına düştüğünde neredeyse her zaman pişmaniye alıp getiriyorum eve kutu kutu.

    evvelden peşmaniyye denilen ve " yün şeklinde keten helvası " mânâsına gelen bu ismin kökeni farsça " paşmine ( yünlü şey ) " kelimesinden gelir.

    osmanlı padişahı sultan dördüncü murad han, bağdat'ı fethettikten sonra iran topraklarındaki yiyecek içecek kültürünü de istanbul ve civarına getirir.

    bu pişmaniyeciler de izmit civarına yerleştirilir ve burada pişmaniye üretilmeye başlanır.
    1. dünya harbi'nden önce yavaş yavaş civar şehirlerde de şöhret olmaya başlar pişmaniye hacı agop sayesinde. zaten baktığımız zaman şu anda ülkemizle özdeşleşmiş çoğu yiyeceğin ülke çapında ve uluslararası olarak tanınması 1. dünya savaşı zamanlarına denk gelmektedir.

    daha sonra ethem efendi bir pişmaniyeci açar ve buradaki lezzetli pişmaniyeler sayesinde artık iyice tanınan bu lezzet, istanbul gazetelerinde de " izmid'in* meşhur lezzeti " başlıklarıyla haber yapılınca olur size izmit pişmaniyesi .

    2009 yılında 1040 metre uzunluğundaki pişmaniye " dünyanın en uzun tatlısı " ünvanı ile guinness rekorlar kitabı'na girmiştir.

    aklıma gelen bir şeyden daha bahsetmek istiyorum;

    selanik'te yıkılan camilerimizden birinin adı da pişmaniye camii. 1920'li yıllar...
    küçücük bir cami. zaten bölgedeki türkler, baskılar sebebiyle orayı çoktan terk etmişler cami yıkılmadan evvel.
    civardaki cami isimlerine baktığımızda hep şu paşa bu paşa gibi şahıs isimlerine sahip iken bu camiye neden pişmaniye camii ismi verilmiş hiçbir yerde yazmıyor ama şöyle bir çıkarımda bulunmak istiyorum;

    bu caminin inşâsı miladî 1781 yılına denk geliyor. dönemin padişahı, birinci abdülhamid ( bahtsız padişah )

    birinci abdülhamit/ passenger28

    normalde marmara bölgesi'ndeki çevre illerden istanbul'a yerleşmek için can atan kimseler için bu dönem istanbul'un ötesi çok daha cazip hâlde. padişah da istanbul'un çok kalabalık olduğunu düşündüğünden çevre vilayetlerdeki kişilerin balkanlara yerleştirilmesini teşvik ediyor.
    işte bence izmit'ten selanik'e giden en az bir mahallelik insan tarafından inşâsı başlatılan bir cami bu pişmaniye camii.
    belki o dönem selanik'te pişmaniye bile ürettiler bilemiyoruz.

    ve bir tesadüften daha bahsedeceğim yine birinci abdülhamid dönemine denk geldiği için.

    istanbul'da 1685'te yapılan bir cami daha var ve onun da adı pişmaniye camii ve bu cami birinci abdülhamid'in padişah olduğu 1782'deki meşhur istanbul yangınlarında yanıp kül oluyor. 1685'te istanbul'da pişmaniyenin bir camiye isim olacak kadar ünlendiğini sanmıyorum ki yaptıran kişi de bursalı bir mevlevî. ( ismini hatırlamıyorum )

    şimdi diyorum ki o zaman;

    bence tâ dördüncü murad döneminde aslında izmit'te olduğu kadar bursa'da da pişmaniye üretimi gerçekleştirildi ve sevildi ama sırf istanbul'a daha yakın ve yol üzerinde diye payitaht'ta izmit'in pişmaniyesi diye bilinince böyle nam saldı ve günümüze değin geldi.

    en iyisi aklıma başka bir şey gelmeden yazıyı bitireyim*

  • garip bir kısır döngüyü barındıran süreç. kalksan kalkılmaz, yatmak istesen uyku yok, öyle yorganın içinde esir oluyor insan. ciddi manada sabır gerektirir.