hesabın var mı? giriş yap

  • on beş gün önceyeymiş aslında randevuları. kaçırmışlar. bugün kalkıp gelmişler, vaktim varsa bakayım diye.

    klinik oldukça yoğun, kapıda bekleyen çok fazla hasta var, dosyaları önüme yığılıyor. “bugün çok yoğun, bakamam, yeni randevu almanız gerekiyor” diyorum.

    kadın ezilip büzülüyor karşımda. bir şeyler diyecek belli, ama takılıyor boğazına. sabırsız gözlerle kadının odadan çıkmasını bekliyorum.“hocam” diyor kısık bir sesle. “karşıdan geliyoruz biz, yol paramız yoktu ondan gelemedik. ancak para bulabildik.”

    parasını veremedikleri bir otobüs, bir vapur. bir tam, bir öğrenci.

    bir kadın, bir çocuk.

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • yine bir rezalet okuyacağız herhalde diye başlığa girdim ama hoca tamamen haklı. akşam saat 11'de beni yok yazmışsınız diye whatsapp'tan yazan öğrenciye ne diyeceksin başka? sanki acil bir durum olmuş. arkadaşın mı bu senin? git mail at derdini anlat, mesai saati içinde cevap verir elbet. insanların özel hayatına biraz saygı duyun ya, hakikaten hadsizlik bu.

    ülkede kişisel alana saygı olmadığından, biri atm'de ensenden nefesini verir, biri gecenin köründe saçma sapan iş için mesaj atar. az bile söylemiş hocan, git özür dile.

  • bu filmi özel yapan şey, olabildiğince doğal ve amatör olması sanırım. filmde göze batan ve akılda kalan herşey sanki film setinde toplanılmadan az önce bulup buluşturulmuş gibi. filmin esas adamı acıbademli'nin, "abi sen şu hamsi tişörtünü giy, alta da al şu yeşil donu giy, çorabı çıkarma kalsın abicim öyle o" şeklinde oluşturulduğunu tahmin edebiliyorsunuz.
    film bu denli rahat ve geyik olduğu için tam bir kafa dağıtma aracı olmuş izleyenlerin gözünde. gördüğüm kadarıyla filmi izlemiş olan herkes bu filmi hatırladığında keyifli bir anını, büyük olasılıkla yazın gündüz vakti evde mayışmışken televizyon karşısında geçirdiği bezgin ve keyifli anını hatırlıyor.

  • antik yunanistan'da, bugün agrigento olarak anılan ve sicilya’nın güney sahilinde yer alan akragas kenti, mö 570-554 yıllarında zalimliği ile bilinen phalaris tarafından kontrol edildi. mö 550’lerden sonra zenginleşip, en varlıklı hellen kentlerinden biri haline gelen kent, phalaris tarafından demir yumrukla yönetildi.

    bir gün, pirinç dökümcüsü ve heykeltıraş olan atinalı perillos, yeni eserini phalaris'in beğenisine sunar. bu eser pirinçten yapılmış bir boğa'dır. boğanın içi boştur ve sırtında, içerisindeki bölmeye açılan bir kapı bulunur.

    görsel - görsel - görsel

    kurbanlar, boğanın üzerindeki kapak vasıtasıyla boğanın içerisine konur ve altında yakılan ateş ile rengi kırmızıya dönene kadar ısıtılır ve kurbanın yavaşça ve büyük acılar çekilerek ölmesi sağlanırdı.

    boğanın baş kısmı, karmaşık tüp ve tapalarla tasarlanmıştı. bu sayede çığlık atan kurbanların sesleri dışarıya boğa böğürmesi şeklinde çıkıyordu. günümüze ulaşan söylentilere göre boğanın içerisi tekrar açıldığında kurbanların kemikleri mücevher gibi parlıyordu ve bu kemiklerden kolye yapılıyordu.

    pirinç boğayı beğenen phalaris'in boğanın boynuzundaki ses sisteminin bizzat perillos'un kendisince test edilmesini istediği, perillos işkence aletinin içine girince hemen kapıyı kapatıp, ateşi yaktırarak ses sisteminin işe yarayıp yaramadığını perillos'un çığlıklarıyla öğrenmeye çalıştığı, perillos'un ölmesine az bir süre kala dışarı çıkarıldığı, icadı için ödül alacağını düşünürken bir uçurumdan atılarak öldürüldüğü söylenmektedir.

    yine efsanelere göre phalaris, telemakhos'un önderliğinde çıkan ayaklanma ile tahtını kaybettiğinde bu boğa içerisinde ölüme gönderilmiştir.

    kaynak: 1, 2, 3, 4

  • furkan trolü fiyakalı toz konmamış elbiseleri ile gezerken göremediği chp’li mvlerinden deniz yavuzyılmaz başında baretiyle arama çalışması yapıyordu. boş adamdır bu furkan önemseye değmez “aaağğbbbeeeiiii”

    edit: #148939658 sen niye kudurdun len ööörrrrrdek?

  • ''kayserispor taraftarlarına ayrılmış bir bölüme rakip takım formasıyla çocuğunun elinden tutup maç izlemeye gelmek dünyanın her yerinde anormal bir durum olarak görülmekte ve de tepki çekmektedir.''

    pezevenklerdeki özgüvene bak. çomar diyarının okumuşları da en fazla bu kadar oluyor demek ki.

  • bak bu adama, turk takimlari igrenc oynadigi her donem ve shaktarın iyi gittigi her periyot sonu ovguler duzuluyor ya.

    hep birileri çıkıp şunu diyor, degerini bilemediniz, bu adama ffutbol cahili dediniz, bu adam dunyanin en iyisiydi bilmemne.

    degil mi?

    hah işte var ya bu adam seneye 3 buyukten birine gelsin (ozellikle bjk bu konuda daha önde bence artık), 2 derbi kaybetsin, 3 beraberlik alsin, takim biraz sendelesin ve biraz defansif oynasin,

    o bugun degerini bilemediniz diyenler çıkıp da; "bu muymuş dahi? bu muymuş profesör? o futbolcuyu solda oynatan adama ben teknik direktor bile demem, istifa et bunamış adam"

    demezse ben de ne olayım.

    ülkem insaninin reflekslerini artik iyice kavradim. sik gibi ülkeyiz bu yüzden. cacık olmaz bizden.