ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ses yarışmasında annem türküsü söyleyen iri kadın
-
10 yıldır her ses yarışmasında görülen tiptir.
teknosa çalışanlarının top sakallı olması gibi genel-geçer bir durum galiba.
hırsız yakalayan polise 6 maaş ikramiye
-
bir polisin meclise girip 550 kişiyi yakalamasıyla; istanbul'da hem de güzel bir semtten 3 + 1 ev alabileceği yasa.
100 bin lira altına otomobil almış efsanevi nesil
-
yıl 2008
baba işçi
iki kardeşiz, birimiz bebek sayılır, diğerimiz ilkokul öğrencisi
anne çalışmıyor,
baba tüm birikimiyle (42.000tl) altınoluk'tan yazlık alıyor, sıfırlanıyor.
yıl 2009
aradan tam bir sene geçmiş,
ötv indirim kampanyası var
baba 0'dan kenera koyduğu 17.000tl'ye sıfır km dacia logan alıyor.
hala o arabayı kullanarak yazın yazlığımıza gidiyoruz,
bebek kardeşim de büyüdü, ben de.
ikimiz de çalışıyoruz
fakat işçi babamın iki senede yaptığının üzerine, bir ömür çalışsakta bir tuğla koyamamızın mümkün olmadığını şimdiden kabullenmişiz.
ne yazık bize, çalışıp hiçbir şey alamayışımıza...
sokaktaki kedi köpeği iğrenmeden seven insan
-
dün neredeyse tüm günü annemle beraber hastanede geçirdik. artık eve dönüş zamanı geldiğinde annemi hastanenin açık otoparkına çıkardım ve birlikte ağabeyimin arabayı getirmesi için beklemeye başladık. ikimiz de çok yorgunduk. tüm enerjimizin tükendiğini düşündüğümüz sırada, kar beyaz tüylü, bal rengi gözlü güzeller güzeli dişi bir sokak köpeği belirdi on metre kadar önümüzde. tam da o sırada hastaneden çıkan, kendine insan diyen bir çift, onlara hiç sokulmadığı halde, bu güzeller güzeline tekme attılar. gördüğüme inanamadım. tam ikinci tekmeyi atmaya yeltenirlerken, tüm enerjisinin bittiğini düşünen ben kendimi bunu yapan insan müsveddesine bir güzel haddini bildirirken buldum.
hayvanların, özellikle de sokak hayvanlarının ne kadar akıllı varlıklar olduklarını gözlemleyenler iyi bilir. bu gördüğümüz güzel varlık da elbette öyleydi. hiçbir zarar vermediği halde, ona tekme atılmıştı ama o şiddet gördükten sonra dahi saldırmayı ya da havlamayı seçmeyerek bir asalet sergiliyordu adeta. üstelik benim onu savunduğumun da farkındaydı. bahsini ettiğim yaratık çift oradan uzaklaştıktan sonra hafif öne doğru eğilip, sağ elimle, sağ dizime vurarak yanıma çağırdım. koşarak yanıma geldi. usulca başını uzattı. araba gelene dek elimi üzerinden hiç çekmedim. o esnada tesadüfen kuzenim yanımıza geldi. o da hiç iğrenmeden, elini uzatıp bu tatlı kızı sevdi. gün boyu kaybettiğim tüm enerjim yerine gelmişti. onu severken, ona kötü davranan herkes adına, ondan özür diledim. tabii bana kendimi iyi hissettirdiği, annemi gülümsetebildiği için de bolca teşekkür ettim.
sokak hayvanlarının tümünü ayırt etmeksizin çok seviyorum ve asla onlardan iğrenmiyorum. iğrendiklerime gelince, onlar yukarıda satır aralarında açıkça yazıyor zaten.
edit: imla takıntısı
antalya'da sokakta içki içmenin yasaklanması
-
benzetmek gibi olmasın da alkol içip çevresine zarar verenler mi daha fazla yoksa din adına kafa kesenler mi?
valilik çıkıp da din yasaklansın diyor mu? demiyor. bu karar da ideolojik bir karardır. nasıl olsa referandumda kılı kılına öne geçtik, güç bizde artık demenin lacivertidir.
35 yaşına kadar evlenmezsem seninle evlenirim
-
yoktur yedek olmakla alakasi.
cok yakin arkadasina dostuna, "35'e kadar aski bulamazsak mantik evliligi yapak" demektir.
zaten 35'inde durum budur, ask yerine hayatini gecirecegin insani ararsin. 20'lerde boyle olmaz, askla cosarsin degisirsin uyum saglarsin biz olursun. 35ten sonra zordur bize donusmek. imkansiz degildir, zordur.
30 yas icin bi arkadasla vardi oyle bi sozumuz. ben evlendim o kaldi.
murphy yasaları
-
bir varil lagım suyunun icerisine bir kaşık şarap koyarsanız, lagım suyu elde edersiniz. bir varil şarap içine, bir kaşık lagım suyu koyarsanız, yine lagım suyu elde edersiniz.
zonguldak'ta 46 yaşındaki adama tecavüz edilmesi
-
bu dayı da mı kısa etek giyip gece dışarı çıkmış? nereye gidiyor lan bu ülke? allah cidden belamızı verdi galiba.
debe editi: ben sana debeye giremezsin demedim adam olamazsın dedim.
-babam-
ikramiyeyi yatır lan kanzuk.
yazarların ilişki durumlarını anlatan cümle
-
"kaciyorum kovalayan yok, kovaliyorum kacan yok, oyle mal gibi kosup duruyorum durduran yok."
uzun süre sipariş alınmayınca mekanı terk etmek
-
her zaman yaptığım şey. çok cool bir hareket. arkamdan garsonlar ya utanç duyuyorlar ya da siklemiyorlar. bilmiyorum hiç geri dönüp bu hamlem karşısında garsonların duygu ve düşüncelerini sormadım.
bence siklemiyorlar.
ali ağaoğlu'nun bbc röportajı
-
ali ağaoğlu kimdir,
itü inşaat mühendisliği'nden mezun olup, ikinci üniversitesi olan boğaziçi mimarlık'tan fakülte birincisi olarak 2. lisansını yapmış,
yetmemiş,
cambridge'de üzerine master yapmış,
yetinmemiş baba mesleği olan müteahhitliği fahrileştirmiş ve yüksek inşaat mühendisi sıfatıyla türkiye'de sektöre ilişkin dünyaya örnek olacak proje ve çalışmaları ile bbc'de bu röportajı layıkıyla vermiş ve göğsümüzü kabartm....
..şaka lan şaka, yüzüm kızardı izlerken..adam bildiğin lise terk.
şimdi özeleştiri yapalım ve bu adamın (!) bbc'ye röportaj vermesinin sorumlusunu bulalım,
sen olabilir misin kardeşim?
3+1 bir daireye 2.000.000,00 tl veren sende kabahat var mıdır! (bkz: maslak 1453).
emlakçı, müteahhit gibi komprador ve komisyoncuların servetine servet katanlar kim kardeşim? bu aracılar kuveyt kralicesinin değil konut piyasanın anasını s.kmekle kalmadı, kendi işçisini, çalışanını malları da yaptılar nihayet..
..kabahat senin demeye dilim varmıyor ama,
..kabahatin çoğu sende be güzel kardeşim!
deli yürek
-
insanların izlediğini, okuduğunu ve anlatılanlarını anlamadığına örnek bir diziydi.
şöyle ki, yusuf miroğlu karakteri mafya değildi. bunu ısrarla dizi de on kere söyleyip, mafya dünyasına da karşı duruş sergileyen, kendisine yardım için gelenleri hukuk yoluna birden fazla kez başvurmasını söyleyen yusuf miroğlu vardı.
yusuf miroğlu sürekli etik değerleri ve dürüst bir yaşamı göze sokardı ama onu izleyip anlamayanların kafasında iki sembol vardı "palto" ve "silah"
yusuf miroğlu derin devlet de değildi. tam tersi derin devlete alınmaya çalışılmış ama bunu kabul etmemesi neticesinde bir sürü bedel ödemiştir.
yusuf miroğlu, mevcut adaleti yetersiz görüp adaletsizliğe isyan etmiştir. bunu şahsi menfaatine kullanıp zengin olmamış, mafyacılık yapmamıştır. hak arama biçimi olarak bence de yanlış yoldadır, yani mevcut adaleti beğenmeyip "kendi adaletini" sağlamak ve bunun için gerektiği takdirde, devlet tekelinde olması gereken cebir kullanma yetkisini kullanmak benim karşı olduğum birşey. ancak bunda şöyle bir fark var, adaletsizligi bahane edip adalet sağlayacağım gerekçesiyke kendine menfaat elde etmek gibi hem iğrenç hem de doğru olmayan bir yol yerine kendini düşünmeyip gerçekten inandığı adalet için mücadele etmiştir. bu sonuncusu bence doğru değil ama ilki gibi iğrenç de değil. mesela, dizide vatansever bir milletvekilinin devlet lehine açıklayacağı belgeler yüzünden öldürülme sürecinde bu kişiyi korumak için miroğlu olağanüstü bir çaba göstermiştir. burada miroğlunun milletvekilini korumak için silahlı bir çatışmaya girme gibi bir görevi yok. bu yetki ve görev sadece devletindir. miroğlunun yaptığı doğru değil ama ahlaken kötü bir eylem mi tartışılır.
veya başka bir örnek verelim. devalüasyon neticesinde bir gecede zengin olan bir iki simsarın bu zenginleştiği miktar bir şekilde miroğlunun eline geçer (hatırladığım kadarıyla doğrudan bunun için mucadele etmeyip başka bir çekişme nedeniyle bu paralar eline geçmişti) bu paraları dizinin derin devletindeki ağabey devlete ait olduğu için miroğlundan ister. miroğlu paranın gerçek sahibinin devlet değil halk olduğunu söyleyerek bu parayı yardıma muhtaçlara dağıtır. kendi şirketi de o sırada mali açıdan sıkıntıdadır. miroğlunun adamı sabri, sıkıntıyı atlatmak için bu paradan kullanmayı teklif eder, miroğlu sabriyi sert bir dille azarlar bunu nasıl teklif edersin diye. burada esasında o para kamunun ve kamu adına hareket edecek merci devlettir. yani o paranın devlete iade edilmesi gerekirdi. doğru olan buydu. ancak miroğlu o zaman devletin adaletine güvrnmeyerek kendi adalet anlayışı içinde parayı dağıtmıştır. işte burada da yaptığı şey doğru değil, ama ahlaki açıdan tartışmaya açıktır.
özetle miroğlu, mafya değil. belki bir robin hood belki bir dadaloğlu gibi nitelendirilebilir. ancak insanlar izlediğini anlamadığı icin ona mafyaymış gibi özendiler. ahlaki yönden verdiği mesajları değil, paltoyu, silahı ve karizmayı görmek istediler sadece.
ayrıca dizi olarak güzeldi.
sevilen kişiden vazgeçme eşiği
-
mantıku't-tayr'dan "kadın ile erkeğin destanı" gelsin o zaman :
1.bir erkek bir kadın seviyordu ve onu görmek için çok aceleci davranıyordu.
2.kadının,duvarları yeşil renkli ve temeli sağlam olan evi dicle'nin karşı kıyısında idi.
3.erkeğin,altın işlemeli, bahçeli ve çatısı lâle bahçesi gibi olan evi ise dicle'nin beri kıyısında idi.
4.erkek, ırmağın beri kıyısında kaldıysa da kadının aşkı, onun aklını başından almış idi.
5.erkeğin gönlü,aşk hevesine kapıldıkça dicle'ye girip karşı kıyıya geçerdi.
6.kadına der ki "bugün gözünde bir leke gördüm.bu leke dün gözünde yoktu."
7.kadın der ki "artık geçmek için dicle'ye girme ve ömrünün boynunu vurma!."
8.erkek der ki "ben on senedir bu ırmağı geçiyorum ve dicle'yi bir damla su gibi içiyorum."
9.ben bir manda gibi her gün suya giriyorken, şimdi neden " artık girme" diyorsun?
10.kadın dedi ki "ey canım,bu leke benim gözümde on senedir mevcut."
11.dicle'ye hiç çekinmeden giren ve baktığında, gözümdeki lekeyi görmeyen , aşk idi.
12.mâdem aşkın bitti, dicle'ye bir adım atarsan boğuluverirsin.
13.o adam bu sırrı kavrayamadı ve ırmağa girip boğuldu.
14.insan aşk evine aklı ile girmez ve sevdiğinin kusurlarını görmez.