hesabın var mı? giriş yap

  • mustafa kemal'in pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada mustafa kemal salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal." cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler..."

    şartları tekrar gözden geçirelim. istanbul işgal altındadır ve ingilizlerin o anda başkentini işgal ettikleri bir ülkenin subayına istedikleri şeyi yapabilme hakları vardır. o zamanlar henüz kurtuluş savaşı diye birşey başlamamıştır, mustafa kemal'in hayallerinden başka hiçbirşeyi yoktur. bu şartlar altında ve şartların farkında olduğu halde böylesi bir ayarı ihsan etmiştir işgal kuvvetleri subaylarına. pekçok devlet üst düzey devlet yetkilisine, diplomata, askere vs. pekçok güzel ayar verdiği olmuştur atatürk'ün ama bu anlattığım kanımca en güzel, en sade aynı zamanda en iddialı olanıdır.

  • check in genellikle 1 saat önce kapanır çünkü:
    yolcu sayısı ve bagaj sayısı sabit hale getirilip, bagajların uçağın kargo bölümlerine nasıl yükleneceği hesaplanır. bu hesaplamalar, uçağın ağırlık merkezinin uygun limitlerde çıkması için gereklidir ve her uçuştan önce yapılması gereken legal işlemdir. uçak tam dolu değil ise yolcuların check in yaptıkları koltukları dahi değiştirmek durumunda kalabilirler ki ağırlık merkezini korumak adına dağılım düzgün yapılsın.

    bu hesaplamalar en son kaptan tarafından kontrol edilir ve gerekirse müdahale edilerek düzeltilir.

    bunların tamamı için zamana ihtiyaç vardır. çünkü bagajların yüklenmesi, gerekirse farklı kargo bölümüne alınması zaman alan bir işlemdir.

    geniş gövdeli yani çift koridorlu büyük uçaklarda yolcu sayısı daha fazla olduğu için ve boarding daha fazla vakit alacağı için boarding'in bir saat önceden başladığı bile olur. böyle durumlarda check in daha önceden kapatılabilir.

    dolayısıyla "uçak orada duruyor, daha kalkmadı ama beni almadılar." tamamen cahilce bir önermedir.

    sözlük yazarlarına saygılarımla...

  • adini seviyorum ben. ankara guzel geliyor lan kulaga, ayaklari yere basiyor soylerken bile. bi de istanbul'a bak bildigin yavsagin gevsegin teki. ankara'yi en cokta agbi ankara gri yea, cok sikici yea diyen gotverenlere inat seviyorum. sen gokkusaginda yasiyosun sanki amina kodumunun.

  • işte bunlar hep tasarruf... saat neredeyse sabah 8, ama sokak lambaları yanıyor. evlerde lambalar yanıyor. işyerinde kambalar yanıyor. hep tasarruf.
    bu suudi saatine eşitleme fantazisine, tasarruf kılıfı uyduran itü yıkılsın, yerine 15 temmuz şehitler lunaparkı yapılsın.

  • atici: pitcher
    vurucu: batter
    vurucunu arkasindaki maskeli: catcher
    catcher'in arkasinda da hakem durur. bu amca topu atanin guzel atip atmadigini soyler...
    eger top iyi gelmisse ama vurucu vuramamissa ve catcher da gogsunde yakalamissa strike olur...bi cesit iska diyebiliriz.
    eger bir vurucu 3 defa strike olursa, hakkini kaybeder (out oluyo) ve siradaki vurucu gelir...eger bir atici takim (defans yapan takim oluyo) 3 oyuncu out etmissa yani cikartmissa yerleri degisirler...bu sekilde iki takimda birer kere hucum ve defans yaptigi zaman macin bir bolumu yani inning bitmis sayilir...maclar genelde 9 inningdir...
    eger atici topu guzel atamaz ise o zaman bu atisa ball denir...eger atici 4 defa ball yaparsa, 1 base ceza alir ve vurucu oyuncu ilk base'e yurur...
    bir de base steal vardir..bizim kose kapmacanin aynisi...top aticinin elinden ciktigi anda oyun baslamistir...eger o anda herhangi base'de bi eleman varsa bir sonraki base kosabilir....vurucu topa vurmussa oyun devam eder, eger sahadaki elemanlar topu yere degmeden tutarsa top vuran oyuncu out olur ama base'deki amcam br sonraki base'e kosmaya devam edebilir...bunu icin bu topu havada tutan kisi hemen topu karsi takimin elemanin kostugu base'deki kendi elemanina atar...bu eleman da topu tutup karsi takim oyuncusuna degerse (bir ayagi da base degmeli) kosan oyuncu da out olur..ama kosan oyuncu daha once base degerse o zaman safe'dir yani guvende...o yuzden son bi kac metreden ucar bu amcalar base'lere...
    eger vurucu topu iskalarsa, catcher (vurucunu arkasindaki maskeli) topu tuttugu gibi base calmaya calisan oyuncunu kostugu base atar...yine ayni sekilde ordaki eleman topu karsi takimin elemani gelmeden tutup elemana degmeye calisir...
    bazen de bu base calmaya calisan eleman bakar ki siciyo geri donmeye calisir eski base'ine....bu arada da kosmaya calistigi base'deki amcam topu obur base'e geri yollar...amcam da boole iki arada bi derede kalir..bi saga bi sola gider ama sonunda ebelenir topa ve out olur...
    bizim celik comak ve kose kapmacanin bi ust versiyonu gibi...
    kurallari karisik gibi gelebilir ve zaten karisikdir...kimse butun kuralari bilmez felan diyo amerikalilar....seyredince biraz anliyon ama yine de cok bayik ve yavas bi oyun.. ny yankees-red sox maclari zevkli olur bazen bi de kavgalari seyretmesi zevklidir..
    bi de satdlarda kimse dogru durusut maci seyretmez...bir piknik havasi vardir..ta ki bi taaak sesi gelene kadar..o zaman herkes maca geri doner kim vurdu diye de dev ekrana bakarlar:)

  • rezalet mi? bu ülkenin şartlarında nezakettir olsa olsa! ama bizim içi kokuşmuş insanlarımız nezaketi rezalet olarak algılar, yorumlar. o kadar da kötü niyetliyizdir zira.

  • patrilokasyon, kadınların evlilik yoluyla kendi akraba topluluklarını terk edip kocalarının akrabalarına katılması sürecine verilen ad.

    akrabalık ilişkilerini incelemek için antropolog claude levi-strauss tarafından ortaya atılan bağlaşma kuramı çerçevesinde "kadının değiştokuş" sürecini tanımlayan patrilokasyon uygulamasında kadın, kendi aile ve bölgesinden ayrılarak erkeğin ailesi ve bölgesine geçer. lévi-strauss, brüksel yerine malkara'da doğmuş olsa patrilokasyonu ele aldığı 1949 tarihli akrabalığın temel yapıları adlı kitabının epigrafına kesinlikle şu dizeleri yazardı:
    yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
    aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
    annesinin bir tanesini hor görmesinler

    patrilokasyonun günümüzdeki en bariz örneği kızın, damadın babası tarafından kızın babasından "istenmesi" ve bunun ardından baba evinden ayrılıp koca evine gitmesi. burada söz konusu olanın bir matrilokasyon değil patrilokasyon, yani kadının erkekler arasında değiştokuşu olduğunu gösteren bir diğer örnek, kiliselerdeki düğünlerde, kızın babasının kolunda damada teslimi olsa gerek. dahası patrilokasyon sürecinde kadının erkeğin soyadını alması, değişenin sadece lokasyon değil soy olduğunu da ima ediyor.

    patrilokasyona maruz kalıp erkekler arasında değiştokuş edilen kadının kendi bildiği, tanıdığı ve güvendiği bir çevreden kopup/koparılıp aşina olmadığı bir çevreye dahil olmaya çalışma süreci hayli tramvatik bir süreç. nitekim pek çok edebî tür bu tramvayı ele alır. örneğin kına, nişan, düğün gibi ayrılığa artık adım adım ilerlendiği sırada gelin ağıdı olarak yakılanlar aslında bir nevi patrilokasyon türküleri ve ağıtlarıdır. anadolu'da ağıdın yalnızca iki vesilede, ölüm ve evlenme halinde yakıldığını düşünürsek patrilokasyonun bu topraklarda yarattığı tramva daha net anlaşılır. hatta ceteris paribus deyip diğer bütün değişkenleri bir tarafa bırakırsak, akraba evliliklerinin bir amacının da kadının ait olduğu mezradan, köyden, şehirden uzaklaşmasını engelleyerek parilokasyonun sonuçlarını hafifletmek olduğunu ileri sürebiliriz. çünkü hatırlayın, o türküde sadece annesini, babasını değil köyünü de özlüyordu kızcağız:

    uçan da kuşlara malum olsun
    ben annemi özledim
    hem annemi hem babamı
    ben köyümü özledim

    en trajik olan ise türkünün son dizeleri, kızcağızın artık kendi ailesinin ve çevresinin desteğinden mahrum olduğunu ve yaban ellere terkedildiğinin bilincinde olduğunu gösteriyor:

    babamın bir atı olsa binse de gelse
    annemin yelkeni olsa açsa da gelse
    kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

    baba evinden koca evine giden kadının, olası bir ayrılık ve boşanma sonucunda tekrar "baba evine" dönmesi şeklindeki ters patrilokasyon, kadının yaşam döngüsüsünün bir patriyarkadan bir diğerine geçen bir kısırdöngü olduğunu ve "kendi evinin" bulunmadığını göstermekle birlikte "bir kadının kendine ait bir odası olmalıdır" diyen virginia wolf'u ve diğer bütün feminist literatürü, patrilokasyonun çarkına sokulan bir çomak olarak da okumak mümkün.