hesabın var mı? giriş yap

  • "traş olurken berber örtüsünün altında ellerimle değişik hareketler, nah falan yapıyorum. kendimi çok çılgın hissediyorum."

  • geçen hafta arkadaşlarımla 'lan acaba türkiye genelinde 24 saat elektrik kesintisi yaşansa bilanço ne olur' diye tartışmıştık. buradan evrene selamlarımı gönderirim. bu akşam tekrar bir araya gelip aynı grupla 'acaba j. lopez hangimize verir' sorusunu tartışacağız, oturum halka açıktır.

  • şu pozu 90'larda bir başbakan verseydi, bin tane kepsi yapılır akp facebook gruplarında paylaşılır dururdu. yanına da erdoğan'ın obama'nın karşısında ayak ayak üstüne attığı bir poz...

    erdoğan, kraliçe'nin önünde iki büklüm olunca ise hiçbir aktroll'ün sesi çıkmıyor. adeta ölü taklidi yapıyorlar. ama ingiliz kraliyeti ilginç bir mesaj vermiş.

    o tablonun orada olacağını ve fotoğrafların bu açıdan çekileceğini bilenler ingilizler. her şey ayarlanmış. ve bu fotoğraf alınmış. yetmemiş, resmi hesaptan bu fotoğraf servis edilmiş.

    diplomasi, mesaj işidir. mesajlarını vermişler. açıktan bile değil, subliminal mesajlar bile hayvan gibi değerliyken, göz göre göre verilen bu mesaj erdoğan'ın karizmasına sağlam bir darbedir. geçmiş olsun.

    e ama tabi bunlar da kaç yüz yıllık hanedan aq. bunların entrikalarının okumak bile insanın iq'sunu arttırıyor, öyle alavere dalavere var bunlarda. bunlarla aşık atmak zor. kasımpaşa'ya benzemez bu işler reis.

  • iq ile ilgili en ilginç saptamalardan biri, en tehlikeli grubun 80 - 85 iq aralığı olduğudur. şimdi bununla bu korkunç katliamın ne alakası var derseniz , çok alakası var, şöyleki;
    bu aralıkta bulunan , salak olarak tabir edebileceğimiz insanlar, basit suçları planlayacak ve uygulayacak kadar zeki , fakat bu suçların sonuçlarının kendi hayatlarına ne kadar zarar vereceğini, nihai sonuçlarını anlayamayacak kadar salak olurlar. zekaları hayatta normal şartlarda başarılı olmalarına yetemeyecek kadar düşük, fakat suç işlemelerine yetecek kadar fazladır, üstelik , daha aptal insanların sahip olduğu çocuksu masumiyette bulunmaz bu grupta. dünyada, suçun yaygın olduğu pek çok getto bölgesinde iq ortalaması 80 -85 arası çıkar.

    bu sebeple , bu grup en tehlikeli grup olarak kabul edilir. türkiyenin ortalama iq'su da bazı kaynaklarda 86, bazılarında 89 bazılarında ise 90 olarak geçiyor, ve büyük şehir merkezlerinde ortalama 90 üstündeyken, gerçek yüzünü müge anlının programlarında gördüğümüz anadolu çomarları tam olarak bu 80-85 bandında yer alan tiplerden oluşuyor. palu ailesi süper bir örnektir bu tiplere. işte bu tipler, hele birde alkol ve uyuşturucu ile gaza geldilerse, her türlü pisliği yapabilirler. kendileri 8 yaşında kıza tecavüz edip, oruç tutmuyor diye milleti dövmeye kalkan tipler var ya, işte onlar tam olarak bunlar. o köy enstitüleri falan bunların, zekasını biraz olsun açmak için kurulmuştu, fakat imam hatip liseleri ile işte o iğrenç , cahil ve cehaletleri ile gurur duyan zeka seviyesine sabitlendi bu çomarlar.

  • 1800'lerin sonunda dünyanın dört bir yanındaki büyük şehirler “at gübresinde boğuluyordu”. insanlar, bu şehirleri işleyebilir kılmak için hem insanların hem de eşyaların taşınması amacıyla binlerce ata bağımlıydılar.

    1900 yılında yalnızca londra sokaklarında 11.000'den fazla fayton vardı. ayrıca her biri günde 12 ata ihtiyaç duyan birkaç bin de atlı otobüs bulunurdu. tüm bunlar şehrin içerisinde faaliyette olan 50.000'den fazla at demekti.

    atlı otobüs (1911)

    o zamanlar dünyanın en büyük şehri olan londra'daki at nüfusu bununla da kalmıyordu. şehrin çevresinden şehre mal taşıyan at arabaları da bulunmaktaydı.

    bu kadar büyük bir at popülasyonu büyük sorunlar yarattı. en büyük problem atların sokaklara bıraktığı gübreydi. (bildiğiniz at boku) bir at günde ortalama 7 ila 15 kilogram dışkılar. şehrin içerisinde 50.000'den fazla at bulunduğunu düşünürsek bu, her gün 750.000 kilogram at dışkısı demektir. bu dışkı aynı zamanda sayısız sineğin şehri istila etmesine ve tifo gibi hastalıkların yayılmasına sebep olmuştur.

    her at dışkının yanında günde yaklaşık 8-9 litre kadar da idrar yapmaktadır. 50.000 at üzerinden hesapladığınızda 450.000 litreden fazla idrarın sokaklara aktığını söyleyebiliriz.

    tüm bunlar yetmiyormuş gibi o zamanlar çalıştırılan bir atın yaşam beklentisi sadece 3 yıldı. çalışırken ölen atların leşlerinin de sokaklardan kaldırılması gerekiyordu. ancak, cesetlerin kaldırılması zor olduğu için genelde çürümeye bırakılıp, çürüdükten sonra kolayca parçalanıp o şekilde şehir dışına taşınıyordu.

    londra sokakları insanlarını zehirlemeye başlamıştı.

    ancak bu sorunlar sadece ingilizlerin başını ağrıtmıyordu. new york'un günde yaklaşık 1.500.000 kilogram dışkı ve 900.000 litre idrar üreten 100.000'lik bir at nüfusu vardı.

    the times gazetesi 1894'te "50 yıl içinde londra'daki her sokak dokuz metrelik gübrenin altına gömülecek" tahmininde bulunduğunda sorun doruk noktasına ulaşmıştı.

    bu süreç "1894 büyük at gübresi krizi" olarak tanımlandı ve 1898'de new york'ta düzenlenen dünyanın ilk uluslararası şehir planlama konferansında tartışıldı. ancak bir çözüm de bulunamadı. kent uygarlığı mahvolmuş gibiydi.

    ancak platon'un da dediği gibi "ihtiyaç inovasyonun temelidir" (our need will be the real creator) ve bu sorunun çözülmesi için gerçekleşen buluş motorlu taşıtlardır.

    henry ford'un uygun fiyatlarla motorlu taşıtlar üretme sürecini keşfetmesi ile sokaklarda atlı otobüslerin yerini elektrikli tramvaylar ve motorlu otobüsler aldı. 1912 yılına gelindiğinde, önceden aşılması imkansız gibi gözüken sorun çözülmüştü. dünyanın her yerindeki şehirlerde atların yerini motorlu taşıtlar almış, ana ulaşım ve taşıma kaynağı haline gelmişti.

    kaynak: historic uk

  • başlık: beyler bir günlüğüne kız olsanız

    1.ne yapardınız amk sabah uyanıdınız kızsınız bir gün olduğunuda biliosunuz o gün neyapardınız

    4. dur lan hayallere daldım nasıl başlık açtın kendi kendimi gibcektim az kalsın

    5. bizde bu şans varken o gün de regl olurduk mk

  • ilk olarak 1936'daki 14. uluslararası psikanaliz kongresi'nde fransız " psikanalist" jacques lacan tarafından ortaya atılan bir "psikanaliz "teorisidir.sözü edilen teori yaşamın ilk 6-18 aylık dönemindeki psikolojik gelişim süreçlerini ele almaktadır. bu dönemin öncesinde çocuk çevresindeki nesne ve bireylerden ayrı bir varlık olduğunu henüz algılama düzeyine erişememiş bir ihtiyaçlar ve istekler bütünüdür. bu süreçte bebek , varlığının birbirinden ayrık algı ve duyguların yardımıyla farkındadır; ancak bunların hiçbiri henüz bir "ben" bütününe oturmamıştır. bebek kendisini bir bütüne haline getirilmemiş henüz tamamlanmamış bir puzzle gibi algılamaktadır. ayna karşısında tutulduğunda ilk olarak kendisini çevresinden ve en yakın hissettiği varlık olan annesinden (ya da yerini tutan birincil kişiden) ayrı bir bütün olarak görür. ben kavramının ilk ortaya çıktığı bu birincil süreçte bebek kendisini aynadaki görüntüsüyle özdeşleştirir ve kendisini ideal, organik ve mükemmel olarak duyumsar. lacan bebeğin içerisinde bulunduğu aynayla yüzleşmeden önceki zihinsel süreci 0 olarak ifade eder ve aynadaki görüntüyle özdeşleşen ben kavramının ardından bu değer 1'e ulaşır. lacan için bebeğn kendisini aynadaki benle bir tutması bir yanılsamadır ; çünkü aynadaki ben sanal bir görüntüden fazlası değildir. aynaya bakan ben ile aynadaki ben aynı değildir; biri gerçek bir varlık diğeri ise sanal bir görüntüdür. kendim ya da "ego" bölünmüş, parçalara ayrılmıştır ve bebek hiçbir zaman yaşadığı psikolojik süreçleri aynada algıladığı tek bir fiziksel bütüne indirgemeyi başaramaz. ideal ben algısı aslında ulaşılamayacak bir ilüzyondur. egonun ya da ben algısının bir yanılsamaya dayandığı gerçeği egoyu bir kurgu ve ilüzyon olma durumuna itmektedir.

  • pek ünlü olmadığı dönemlerde bodrumda müge anlı ile voleybol oynamışlığım vardır.

    sağa sola kaçan topları gidip bulur gelirdi. o zamandan belliymiş.