hesabın var mı? giriş yap

  • yer: odtu dolmusu-ankara

    minibus soforu : parasini veremeyen uzerini alamayan?
    sanssiz bir hanimefendi (yanindaki solmus amcayi gostererek): sofor bey bu adam parasini vermedi
    ms : o adam benim babam hanfendi
    sbh : ... gak
    yolcular (hep birlikte): ha-ha-ha *

  • elimde camide terleme görüntüleri var. ama sanatına laf yok: çünkü bi boka benzemiyor.

  • okulda bilgisayar labaratuvarında iki tane tiki kız yan yana oturmuş facebooklarını karıştırıyorlar.

    - ayyyy bu kim be yaşlı?
    - yok ya can o ya... var ya kıvırcık saçlı...
    - allah allah... aaa bak biri daha o adam?
    - aaa aaaaa... hesaplarını mı kırmış acabaaaa kendi resmini koymuş her yere
    - ayyy bilmem ki benimkini kırmasın daaa

    (bahsettikleri hrant dink'in resmidir)

  • kemal kılıçdaroğlu'nun açıkladığı olay.. şimdi iktidar zamları geri alsa bir dert, almasa bir dert.

    halk için zaten bir dert de, iktidar için de zor bir durum. zamları geri alsa, "kılıçdaroğlu bastırdı ve zammı geri aldırdı" diyecekler. zamları geri almasa bu sefer de zamlardan dolayı bunalan halk iktidardan daha da bir soğuyacak. birkaç puan oyları birden düşecek...

    iktidarı fena sıkıştırdı..

    edit: faturayı ödemediği takdirde kılıçdaroğlu'nun elektriğinin kesilmesi hususunda da olabileceklere dair tahminlerimi de şurada yazdım.
    (bkz: kemal kılıçdaroğlu'nun ev elektriğinin kesilmesi)

  • filmlerinden ve kitaplarından cımbızlananlar:

    "aile bir sanatçının ölümüdür. ben huzur ve dinginlik istiyorum. demek istediğim... çok garip ama... beynimi sadece yeni alışkanlıklar, fikirler, şakalar, parlak ve yaratıcı şeylerle meşgul etmeliyim."
    (bkz: shadows and fog)

    "bunların hepsine son veriyorum: tavanaralarında yaşamaya, peynir yiyip şarap içerek kafelerde sanat hakkında konuşmaya. hepsi bitti. seni seviyorum."
    (bkz: bullets over broadway)

    "günler erimiş film şeritleri gibi birbirine karışıyor. görüntüleri bozulmuş ve anlamsızlaşmış bir film gibi."
    (bkz: bullets over broadway)

    "sanatta her şeyin kusursuz olmasını istersiniz; çünkü hayatta böyle değildir."
    (bkz: annie hall)

    "bence hayat ikiye ayrılıyor, korkunç olan ve berbat olan şeyler. sadece iki kategori. korkunç olanlar şöyle, bilemiyorum, mesela son evre kanser hastaları, bilirsin, kör insanlar ve sakatlar. bu insanların nasıl başardığını bilmiyorum. bu benim için inanılmaz bir şey. berbat olanlar ise diğer herkes. yani berbat durumdaysan müteşekkir olmalısın, çünkü bu büyük bir şans, berbat durumda olmak."
    (bkz: annie hall)

    "biraz düşününce, aşık olduğumuz zamanlar ne garip paradokslar içine sürüklendiğimizi görebilirsiniz. bu paradoksu oluşturan şey, aşık olduğumuz zamanlarda, çocukluğumuzda bağlandığımız bazı insanları, yeniden elde etme çabası içine girmemizdir. ama aynı zamanda, aşık olduğumuz bu kişiden, kendisini özdeşleştirdiğimiz insanların, geçmişte yapmış oldukları hataları da tamir etmelerini bekleriz. aşkın içindeki garip tutarsızlık da buradadır işte: geçmişe dönme girişimi ve geçmişi bozma girişimi aynı anda..."
    (bkz: crimes and misdemeanors)

    "dersin şu: okulda öğretmenlerinin söylediği şeyleri dinleme. sadece nasıl göründüklerine bak. hayata ancak bu şekilde hazırlanabilirsin."
    (bkz: crimes and misdemeanors)

    "hepimiz, hayatımız boyunca bazı seçimler yapmak durumunda kalırız. ahlâki seçimler. bazıları sıradan, bazılarıysa hayati seçimler. ama her hâlükârda bizi biz yapan seçimler. ne de olsa son tahlilde, her insan yaptığı seçimlerin toplamıdır. olaylar hiç ummadığımız bir biçimde hatta adaletsizce gelişebilir. öyle ki, varoluşun tasarımında insanoğlunun mutluluğunun hiç hesaba katılmamış olduğunu bile düşünebilirsiniz. çünkü sadece biz, sahip olduğumuz sevme kapasitesiyle, bu kayıtsız dünyaya anlam kazandırabiliriz. lakin pek çok insan, mutluluğun peşinde inatla koşmaya devam ediyor. ve bazen ona ulaşıyor da. basit şeyler sayesinde: aile gibi, iş gibi. ya da gelecek nesillerin daha anlayışlı olma umudu gibi."
    (bkz: crimes and misdemeanors)

    "eğer mutlu son görmek istiyorsan, hollywood filmleri izlemelisin."
    (bkz: crimes and misdemeanors)

    "televizyonun karşısına kurulup rastgele kanal değiştirmeyeli yıllar olmuş. tüm bir kültürü buradan takip edebiliyorsun: naziler, deodorant satıcıları, güreşler, güzellik yarışmaları, talk şovlar... güreşleri izleyen bir zekanın düzeyini düşünebiliyor musun? ama en beterleri kökten dinci vaizler. üçüncü sınıf bir üçkağıtçı kendisini izleyen zavallı ahmakları isa adına konuştuğuna inandırıp para göndermelerini istiyor. isa geri dönüp isminin nelere alet edildiğini görse, kusardı."
    (bkz: hannah and her sisters)

    "kişinin kendi ölümünü metanetle karşılaması ve üstüne bir de detone olmadan şarkı söylemesi, imkansızdır."
    (bkz: eğrisi doğrusu)

    "tanrı, musa’nın son kitaplarına göre iyilikseverdir ancak üzerine eğilmediği pek çok konu mevcuttur."
    (bkz: eğrisi doğrusu)

    "tanrı diye bir şey yok, anladık. asıl siz hafta sonunda tesisatçı bulmaya çalışın da görelim."
    (bkz: eğrisi doğrusu)

    "evren, tanrı’nın aklından geçen düşüncelerden ibarettir. oldukça asap bozucu bir görüş bu, özellikle eviniz için depozitoyu yeni yatırdıysanız."
    (bkz: eğrisi doğrusu)

    hamiş: zamanla geliştirebilirim belki, diyerekten...

    edit: @femme noir'ın katkısıyla annie hall'a bir pasaj eklendi.
    edit 2: güncelleme

  • tayfun talipoglu bam teli programini sunuyor.
    dagda belde dolasirken bir avciya denk geliyor. avci dediysek, elinde tek kirma bi tufek 65 yaslarinda bir koylu. biraz hosbes ediyorlar ayakustu.
    sonra;
    tt:amca tufek dolu mu
    - dolu
    tt-bi kere atabilir miyim
    - al at
    tt- gummmm...
    tt tufegi amcaya verir. amca tufegi alir ve sorar;
    "baska sikintin?"