hesabın var mı? giriş yap

  • buzdolabinin göründügü kadar agir olmadigi, camasir makinasinin ise on kaplan gücünde oldugu...seklinde uzayip giden bir listedir bu gercekler.

    ama uzun süredir oturulan bir ev ise bu, ne kadar çok anınız oldugu daha hüzünlü bir gerçektir.

  • toplumun gazını almak için sınır dışı edilir. ülkenin sınırları sınır değil yol geçen hanı olduğu için aynı kişi 5 gün sonra yine türkiye'ye giriş yapar. sonra daha beterini yapıp çeker gider.

    “ceza almamış ilk suçtan daha cesaret verici bir şey yoktur.”
    marquis de sade

  • eczane dışında vitamin satmak yasak mı? hayır. internetten bile satıyorlar.

    eczaneler ilaç dışı ürünleri iki katı fiyata sattıklarında sorun yok, bunda mı var?

  • günlerdir yangın söndürme uçağı olmadığından ormanlarının ve köylerinin cayır cayır yanmasını seyreden bir ülkenin hükümetinden beklenebilecek fantastik beyanatlardır.

    şu olabilir; toki başkanı: patlayan reaktörlerin yerine öyle bir santral yapacağız ki patlamamış reaktörleri olan ülkeler keşke bizimki de patlasa da böyle yeniden yapsalar diyecek.

  • + dikkatli birisi misiniz?
    - dikatten kasıt?
    + meselaaa.. atıyorummm... bekleme odasında yerde kaç karo taş vardı?
    -tutuyorummmm..... otistik miyim lan ben?

  • yoldan geçen adam kapağı göremez bu enteresan ama daha dikkat çekici olan bakkalın sol omzuna dokunuyor ama bakkal sağ tarafına dönüyor... yani sağ değil de sol tarafına dönse kapak adama çarpacak. vallahi değişik bi olay.

    edit; bakkalın sırtına dokunan adam "arkana bak" demiş. bakkalın yerinde ben olsam dokunduğu tarafa, konuşana doğru dönerim kesin ölürüm amk. hatta adam beni tutup diğer tarafa çevirse ben yine inat eder adama doğru dönmeye çalışırım o kadar da bahtsız ve malım.*

  • rahibeler ya da rahiplerin herhangi bir din bağı olmayan insanlarca ayartılması veya birbirlerini ayartmaları bir çok edebi ve görsel eserce işlenmiş popüler muhalif konulardan.

    m.fazıl coşkun un uzak ihtimal i de ilk bakışta işlediği “rahibe ve müezzin yakınlaşması” ile bu tipolojinin uç örnekleri arasında kabul edilebilecekken film bir “olamama” ya da “mümkün olamama” durumuna bağlandığı için farklılaşıyor.

    bu olamama hali filmin isminin de çağrıştırabileceği gibi bakış açısının -yönetmenin ve karakterin-böyle bir ilişkinin uzak ihtimal dahilinde olduğu şeklindeki ön kabulünden ileri geliyor. filmi tamamıyle müezzin in açısından izlememiz bu şekilde düşünmeme sebep olan etkenlerden biri. olaylar, olaylara müezzinin verdiği safiyane tepkiler, müezzinin şehir kültürüne yabancılığı filmin ilgilendikleri. asıl problem olarak görünen türkiyede-istanbulda rahibe olmak olgusu filmde yeterince detaylandırılmıyor hatta görkem yeltanın kiliseden çıkıp hızlı hızlı evine yürüyüşü ve şileye dahi o yaşına kadar gitmeyişi dışında filmde bu bahse dair pek bir şey yok . bu izolasyonun sebebinin toplum baskısı mı , kızın farklı bir din mensubu veya öksüzlüğünden kaynaklanan bir karakter sorunu mu olduğu şeklindeki sorular cevapsız kalıyor . kızın adeta asosyal bir karaktermişcesine sunulup sahafla tanıştıktan sonra yavaş yavaş açılması şeklinde verilen bilgi akışı filme hakim olan gercekçi bakış açısına aykırı düşüyor .

    bunların yerine müezzin karakterinin taşralılığı, edilgenliği ve şaşkınlığı filmin temposunu belirliyor. filmdeki baba-sahaf figürü iki karakteri birbirine bağlayacak eskiliği-yaşanmışlığı ya da tarihselliği ki bunu iki büyük dinin derin geçmişleriyle de ilişkilendirebiliriz, taşıyor. bu sorumluluk hadi sizi yalnız bırakıyım cılıktan öteye gitmese de karakterlerin birbirleriyle temasının ancak ve tek belirleyicisi/müsebbibi olması bakımından filmin omurgasını oluşturuyor. ancak bu figürün ki bunu tarih in ta kendisi olarak anlamlandırmayı uygun görüyorum, daha babalığını açıklamanın zamanının gelmediğini belirtmesi ve akabinde müezzin in de aynı yönteme başvurmasıyla filmdeki sonsuza giden ihtimalsizliğin ve asla biraraya gelemeyişin de tek sebebi olarak görülebilmesi filmdeki önemli bir çelişki olarak göze batıyor. müezzin ve rahibe nin bir araya gelişi babanın kol kanat germesiyle pekala olabilecekken, bu durumun akışına bırakılması rahibenin anavatanına dönmesiyle sonuçlanıyor ve olası bir birleşmenin ve yıkılası bir tabunun daha da derinleşmesine ve en fazla uzak ihtimal olabilecek kadar yakınsayabileceğine ispat görünüyor. film bu tespiti yaparak bize bir şey söylemiş olmuyor, sadece olamamasının meşrulaştırılması ya da toplumsal ve psikolojik kökenleriyle tanışıklığımızın artmasına yardımcı oluyor.

  • amerikan hukuk sistemi; izlediğim muvilerde olsun, dizilerde olsun öteden beri dikkatimi çekiyor. bu sistemde başta jüri sistemi olmak üzere anlayamadığım tonlarca şey var. mesela taraflar bazen mahkeme öncesi bir tartışma yapıyorlar aralarında, böyle kameralı kayıtlı... bu nedir çözemedim. iki avukat aralarında yemek yiyip 100 bin dolara olur bu iş diyorlar, ondan sonra hakimin karşısına çıkıp "biz anlaştık yoranır" diyorlar, olay bitiyor. yolda sokakta gezen garip garip adamlar var, numaradan insanlara çarpıyor, insanların kapılarını çalıp "doğalgazdan geliyoruz" falan diyorlar. ondan sonra da pat diye adamın kucağına bir belge atıp "you've been served" deyip kaçıyorlar. bu belgeyi alan da apışıp kalıyor, daha belgeyi veren adamın peşinden koşup yakalayanını görmüş değilim. gerçek bir terbiyesizlik örneği. insanın kucağına belge bırakıp kaçmak da nedir? yakışıyor mu delikanlıya? olgun bir davranış mu bu? bu sorular hep kafamı kurcalıyor.

    işte amerikan hukuk sisteminden soğumak aslında böylesi bir karmaşık sürecin ürünü. ne kadar mahkemeli, jürili, hapishaneli film varsa izleye izleye amerikan hukuk sisteminden soğudum. abd'de yaşamıyorum ama hep bir gün başım abd hukuk sistemiyle belaya girecek ve benden en az bir buçuk, bilemedin iki milyon dolar kefalet isteyecekler gibi geliyor. beceriksiz avukatım ve bölge savcısının düşmanlığı yüzünden hapse girmek istemiyorum. suçu üstüme yıkmak isteyen polislerin eyalet hapishanesinde mutlaka tanıdıkları vardır ve benim gibi beyaz sıska çocuklara orada pek iyi davranmadıklarını herkes bilir. allahım sen beni hırsızla, uğursuzla terbiye etme yarabbim. bu konuyla ilgili belki bir gün texas eyalet hapishanesine düşersem lazım olur diye bir türkü besteledim. sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. tüm amerikalı kader mahkumlarına gitsin:

    eyalet hapishanesinde volta atanda
    zencisi, latini, nazisi banyoda karşıma çıkanda
    yürek taş kesildi, titreme geldi o anda
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    param olaydı iyi avukat tutaydım
    jürideki asabi yaşlı kadına yoldaş olaydım
    kodesimin demirlerine tırrrrrrrrr diye sürtülen kara cop olaydım
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    solaryum dönüşü aynasızlar beni zenci sananda
    arabadan indirip ağzıma ağzıma vuranda
    olayı kameraya kaydetmesi gereken görgü tanığı uyuyanda
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    şimdi texas mahpus damında namım söylenir
    bir gün nazilerin, bir gün zencilerin elinde yürek dağlanır
    sıla hasretinden gözler hep yaşlanır
    ellerin kırılsın bölge savcısı, ahım var sende bölge savcısı

    söz/müzik/düzenleme: gofret beyin history x

  • suriyelilere vatandaşlık vererek çözecek sanırım. artık "suriyeli" değil "türkiyeli" sorunu olacaklar.
    6 ayda başka türlü çözülemez o sorun.