hesabın var mı? giriş yap

  • ürün: gucci ayakkabı

    alıcı yorumu: arkadaşlar ürün orjinal değil, kimse kanmasın.

    satıcı yorumu: kargodan kaynaklanan bir yanlıslık olmus beyefendi, 30 milyona size gucccinin yüzde 50 hisse payını da vermemiz gerekiyordu. en kısa sürede mağduriyetinizi giderecegiz. tekrar gorusmek dilegiyle

  • 4 saatten uzun süren yolculuklarda başıma gelen olay. uyuyamadığım için önce bi belden aşağısı öne kayıyor, sonra eller kucakta birleşiyor, kafa yana kayıyor derken bi de gece yolculuğuysa yıldızlara dalıyorum; ulan kainata bak amma çok yıldız var düşünüyorum bildiğin. şöyle bi 200-250 saat devam etsek yemin ediyorum tanrı parçacığı yaparım otobüsteki alet edevatla. valla yaparım.

  • formulsuz bulunamayacak hizdir.
    boy, kilo ve yas bilgileri olmadan hesaplanamaz.

    hesaplama yontemi soyledir;
    erkekler icin: (9.99 x kilo) + (6.25 x boy) - (4.92 x yas) + 5
    kadinlar icin: (9.99 x kilo) + (6.25 x boy) - (4.92 x yas) - 161

    basal metabolic rate (bmr) hic hareket etmediginizde yaktiginiz kalorilerdir.
    eger masa basi isiniz varsa ve fazla hareket etmiyorsaniz 1.2 ile, haftada 1 ila 3 gun spor yapiyorsaniz 1.375 ile, 3 ila 5 gun spor (egzersiz) yapiyorsaniz 1.55 ile, sporcuysaniz ve haftanin 6-7 gunu egzersiz yapiyorsaniz 1.725 ile, maratona hazirlaniyorsaniz veya vucut gucunu kullanan bir isiniz varsa da 1.9 ile carparak gercek sayiyi elde edebiliriz. bu sayi kadar kalori alirsaniz kilonuzu korursunuz, az alirsaniz zayiflarsiniz. (bu sayiya total daily energy expenditure (tdee) deniyor.)

    fakat; zayiflamak isteyenler genelde az yiyerek vucudun yaktigindan az kalori almayi hedeflese de, kadinlarda en az gunluk 1200, erkeklerde 1800 kalori almak gerekir.
    gunde 500 kalori kisarak zayiflayacaksaniz ve aldiginiz gunluk kaloriden 500 cikardiginizda bu ustteki sayilardan (1200 / 1800) azsa, artani bogazinizdan kisarak degil sporla yakmalisiniz.
    kolay yoldan anlatirsak bazal metabolizma hiziniz kadar kalori alsaniz da, aslinda yaktiginiz (tdee) daha fazla oldugu icin zayiflarsiniz.
    eger bogazinizdan cok kisarsaniz, protein - karbonhidrat - yag 3'lusunu dengeli bir sekilde almazsaniz metabolizma hiziniz duser, vucut enerji ihtiyacini yagdan once kaslari eriterek giderir (karbonhidrattan kistiginiz icin), aldiginiz kaloriler de yag olur ve ince fakat yagli (skinny fat) olursunuz.

    gunluk kalorinizin %30'unu proteinden, %50'sini karbonhidrattan, ve %20'sini yagdan almaniz tavsiye ediliyor.
    *1 gram protein & karbonhidrat 4 kalori, yag ise 9 kaloridir.

    edit: elbette her ayni kilo ve boya sahip ayni yastaki kisi ayni kaloriyi yakmaz. ustteki bilgiler fikir versin diye verilmistir, diyetisyeninizin tahlil sonuclarina guveniniz, bana mesajlar atip cemkirmeyiniz.

  • böyle açıklamalara sinir oluyorum çünkü satır aralarında bu şekilde ölmüş veya yaralanmış herkesi suçlamış oluyorlar.

    siz beş hafta önce "korunmadığınız" için değil, aracınız sağlam olduğu için kurtuldunuz.

  • bahaneler çoğaltılabilir.

    ancak yaratıcı insanı tek körelten şey; psikolojik savaştır. insan en çok kendine acımasız davranır. sürekli kendini eleştirir, yaptığı işi hiç bir suretle beğenmez, mükemmeliyetçi bir zihniyeti vardır. bu nedenle çevresiyle paylaşmaktan korkmaya başlar, sanattan anlamayan insanların eleştirileri de eklenince haliyle özgüven kaybına uğrar ! tarz yaratmakta sıkıntı bile yaşayabilir.

    türkiye’de yaşamak bir tarafa dursun, parasızlık ya da internet kesinlikle körelme sebebi değildir. insan yaratmak istedikten sonra parayı her türlü idare edecek gerekirse kıyafet almayacak gene de boya setine tonlarca para yatırmaktan hiç geri kalmayacaktır. internet dediğiniz meseleye gelince, faydalı kullanmak yine kişinin kendi elinde. sosyal medyada gezerken başkalarının hayatını merak edip stalklamak yerine, yaratıcılığa ilham olabilecek dergileri, çizimleri, modern çağın sanatını ya da belli web siteleri takip ederek her boş bulduğu aralıkta kendini geliştirmek için çabalayabilir.. kaldı ki bu en büyük nimettir. zaman kavramı diye de bir olgu olduğunu sanmıyorum, yeterki kişi sanatını geliştirmek istesin gerekirse her akşam bir saat bunun için vakit ayırmayı hevesle isteyecektir...

    kendi yaşadığım problemlerden ufak bir özet geçeyim, belki biraz olsun herkese ilham kaynağı olabilirim. eminim içinde başlığa cevap olabilecek nedenlere dayalı detayları yakalayacaksınız...

    henüz 10 yaşımdaydım, abim okul kütüphanesinden aldığı meslekleri detaylı şekilde anlatan bir kitabı eve getirmişti. hala dün gibi, aklımda kalan tek görüntü sayfada ki resim yapan insan çizimidir. kitaba dair başka bir şey hatırlamıyorum. bir süre incelerken o sayfaya denk gelmemle dönüp ev halkına ‘karar verdim ben ressam olacağım’ demiştim. nasıl bir his nasıl bir tutku biliyorum o sayfayı detaylıca okumamın ardından kitabı öylece kapatıp abime geri verdim. senelerce bana ‘aç kalacaksın, ısınmak için tablo mu yakacaksın, sonra evin alev alacak ve yalnız başına öleceksin, hobi olarak yapsan da olur, türkiye’de bu işi yapamazsın, yol yakınken vazgeçmelisin’ gibi gibi bir çok acımasız uyarı ve espiri yapıldı !!! bu arada anne baba öğretmen buna rağmen herkesten tepki aldım. derken; lisede tembel bir öğrenciydim, bir şekilde mezun oldum. test çözmek öss ye hazırlanmak gibi bir karektere sahip değildim. neredeyse beni iki yıllık bir bölüme öylesine göndereceklerdi. bir gece ailece çok içmiştik ayakta duramadığım için uzanmıştım, babamı yanıma çağırdım geldi oturdu başucuma ‘ neden ağlıyorsun’ dedi. ‘ben güzel sanatlara girmek istiyorum, başka mesleği yapamam, beni hazırlık kursuna göndermiyorsunuz, hayatımla oynuyorsunuz, yıllardır dershanelerde sürünüyorum, buna mecbur değilim’ dedim. bir hafta sonra beni ressam bir tanıdığın atölyesinde kursa yazdırdılar. o sene sadece üç ay eğitim aldım. ilk yetenek sınavına girdiğim üniversitede görsel tasarım bölümünü kazandım. benden umudu kesmişlerdi haberi aldığımız gün bütün aile kutlama yaptı. hevesle bütün süreç boyunca yanımda oldular. hatta gidip bana okulum ilk günü ev tuttular. üniversite boyunca resim yapmayı hiç bırakmadım ancak dijital dünya ve teknoloji hoşuma gitmiyordu. mezun olunca denedim sektörü sevmedim. bıraktım. sinema sektöründe devam ettim. şartlar hassas karekterime zor geldi onuda bıraktım. çünkü hayatım boyunca hiç bir zaman para için çalışmadım. ailemin durumu çok çok iyi ya da çok çok kötü de değildi ancak bir şekilde kendi ayaklarımın üstünde durmak için oradan oraya savrulup, çabalayıp, yıpranıp duruyordum. 6/7 sene çizim yapamadım. belki daha fazla. sonra yine aniden, hayatımı böyle saçma sapan şeylerle geçiremeyeceğimi, sektörün yeteneklerimi körelttiğini farkedip meslek hayatımı bitirme kararı aldım. yaşım oldu 32, hızla geçen 10 seneye geri dönüp baktım. elde hiç bir şey yok. ne para, ne ev ne kendi aldığım bir araba ! sorgulamaya başlayınca en ağır eleştirileri kendime yaptımı anladım. ne için gelmiştim ki dünyaya, üç beş lira kazanmak adına sağlığımı kaybetmek için miydi tüm bu eziyetler. hayatım boyunca yalnız yaşamıştım, ailemden maddi bir beklentiye girmemiştim ama artık yılmıştım. psikolojik tedaviler, fiziksel problemler yaşamaya başlamıştım. her şeyi bırakıp sıfırdan kendi istediğim mesleği icra etmek, insanlara, topluluklara, saçma sapan şirketlere, kapitalizme hizmet etmektense kendime yatırım yapmak istiyordum. hayatım düzene girecek diye beklemekten senelerimi harcamıştım. ne yapacağımı bilmez bir ruh haliyle kayıplara karıştım. başka bir şehre göç ettim. kendimi geçindirebilmek için evime yakın olan bir markette işe başladım. mesai saatlerimi kendim ayarlama şartım vardı. akşamları erkenden soluğu evde alıyordum. her gece saatlerce resim yaptım. iki ay aileme yalan söylemek zorunda kaldım. bu süreçte ziyaretime gelen kuzenlerim durumumu görüp haber vermişler. ailem endişelenmeye başlamıştı. hatta bir süre yalanıma ortak olmaya devam ettiler. sonra bana geri dönmem için ideal teklifler sundular. babamın şöyle bir cümle kurduğunu hatırlıyorum sadece ‘ biz senden maddi bir şey beklemiyoruz, sende yıllarca mücadele ettin, sağlığını bozdun, ülkenin durumu zaten ortada, bence tatilini yapıp kafanı dağıttığına göre artık dön yanımıza. markette çalışmanı istemiyoruz, buna gerek yok, gel evinde otur, resim yap, ne yapmak istiyorsan onu yap, orda kendine daha fazla işkence çektirme’ dedi. istanbul’a geri döndüm. gerçekten de bir sene evde oturdum. odamı atölye gibi kullandım. malzemelerin bir kısmını babama aldırdım. bir kısmını arkadaşlarım, kuzenlerim, dayılarım aldı, eksiklerim oldukça kendi harçlıklarımı kullandım. gerektiğinde bir ay sokağa çıkıp para harcamaktan kaçındım. 32 yaşında eve dönmek sıkıntılı ve mahçup ediciydi. onu da aştım. resim yaparak motive oldum. sağlığım düzeldi, aileme yakınlaştım, yılların kopukluğunu ortadan kaldırdım. yıllarca çalışmaya alışkın biri olarak sonra neden evde duruyorum dedim. yüksek lisansa başladım. eski ressam hocalarımla görüşmeye başladım. çevrem bile değişti. hayatımda her kademe değişti. mutluyum. resim yapmayı hiç ihmal etmedim. yılların acısını çıkardım, günlerce sabahladım, bende körelen ne varsa yeniden ortaya çıkardım.....

    gelecekte bir sergi açmak dileğiyle !

    sevdiğin şeyi yapmak bahaneleri hiçe sayar bunu anladım.
    kendiniz olun. toplum baskısı, aile, ekonomi, siyaset bunlar faso fiso. hayatta hiç bir şey sağlığınızdan daha önemli olmasın ! ancak o zaman gelişmeye devam edebilirsiniz.

  • okul mokul gormemis gorucu usulu bir evlilik yapmis benim annem. cok mutsuz olduguna pek tanik olmadim. genelde mutlu olan, neseli bir kadin. eli de cok agirdir. gudumlu anne terliginin arkasindan gelen o ellerin acisini hic unutmadim. dayak yedikce gulen cocuktum daha da ustune dayak yerdim guldugum icin. aglamayi da cok sever garip bir sekilde. universiteyi kazanana kadar izmir'de ailem ile beraberdim ve cokca sahit oldum aglamalarina. deniz gezmis icin aglarken ertesi gun adnan menderes icin de aglayabiliyordu. 80 sonrasi apolitik bir kusaktim ve ben buna anlam veremezdim. sivas katliami icin gunlerce aglarken ayni kadin abdullah catli icin de agliyordu. 10 senedir zaman zaman ulke simdilerde de sehir farkli oldugu icin kendisi ile senede 3-4 kez gorusebiliyoruz. en son gorusmemiz esnasinda kayseri-gs maci oynaniyordu ve ailecek maci izliyoruz. bobo bir kirmizi kart gordu ve annem hungur hungur aglamaya basladi. ben tam anlamiyla olayi anlama calisirken kardesim hafta icerisinde bir avrupa macinda kirmizi kart goren meireless icin de agladigini soyledi.

    boynuna sarildim benim de gozlerim dolmus bir sekilde. beddualari da hala kulagimda:

    -bu hakemler kafir kafir! koymuyorlar ki oynasin su cocuklar.

  • ilkokul 3. sınıftayız. bi özel okul sıra olduk. müdürün ismi ''maşallah sayın '' kendisiyle o yaşımda sayın maşallah sayın diye dalga geçerdim her neyse sabah sıra olmuşuz. dizilmişiz. o zamanlar kısa boyum en önde duruyorum. her neyse bu müdür çıktı konuşma yapıyor. ben de o esnada hayallerde yaşıyorum yok işte şuraya bi göktaşı düşse tam kürsüye nasıl kurtulurum ki lan geriye koşamam sola kaçayım falan diye hesap yapıyorum. o esnada assolist gibi mikrofonla sağa sola dönüp dolaşan müdür mikrofonun kablosunun yetmediği alana doğru ısrarla mikrofonu çekiyor falan. ben bir anlığına hayallerden çıkıp gerçek dünyaya dönüyorum müdür arkası dönük mikrofonun yetmediği yere ısrarla giderken bir anda

    -kopacaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaak !!!

    diye bağırdım. 500-600 kişi susuyor. bütün gözler bende amk.

    sonra tabi herkes güldü. ben kıpkırmızı oldum.

    sonraki günlerde,haftalarda,aylarda üst sınıftaki kızlar yanıma gelip kopacaaaaaaaaaaaaaaaaaaak diye bağırıp durdu.

    skiyim ya :/