hesabın var mı? giriş yap

  • - karinizla bir gece icin bir milyon dolar veririm
    - ya o diil de bende bi baldız var ilik gibi şerefsizim
    - ee?
    - eesi ikisini beraber bir buçuğa bırakırım sana
    - bambaşkaymışsın yabancı
    - tamam ya birdörtyüz ver ayağın alışsın

  • tuttuğum notları sözlükle de paylaşmak istiyorum.

    önce genel bir değerlendirme yapalım:

    kitap, avrupalıların nasıl askeri güç,mikroplar ve yüksek teknolojiye sahip olup dünyanın geri kalanına hükmettiği sorusuna yanıt arıyor. onları diğerlerinden farklı kılan neydi? bu üstünlüğü ne şekilde sağladılar? neden amerika yerlileri avrupayı değil de avrupalılar amerikayı keşfetti? bu eşitsizliğin kaynağı neydi?

    *
    jared diamond, kısaca dünya üzerindeki farklı toplulukların bu denli farklı gelişmişlik düzeylerine sahip olmalarının nedeninin bu toplulukların başlangıçta sahip oldukları coğrafi avantaj ve dezavantajlar olduğunu söylüyor. verimli bitkilere, evcilleştirilebilecek hayvanlara sahip olan ortadoğulular kısa sürede büyük topluluklar haline geldi ve bu topluluklar benzer coğrafi avantajlara sahip bölgelere yayılıp büyük medeniyetler inşa ettiler. avrupalılar daha akıllı,daha üstün oldukları için değil, ataları buğday-arpa gibi verimli ürünlere ve tarlalara sürülebilecek hayvanlara sahip olduğu için hükmeden taraf oldular.

    *
    avcı toplayıcılar zamanlarının büyük çoğunluğunu yiyecek bulmak için harcıyordu. ancak büyük tarım toplumlarındaki ürün bolluğu bazı kişilerin yiyecek için çalışmaya gerek duymadan zamanlarını belli konularda uzmanlaşmak ve teknoloji geliştirmek için ayırmasına fırsat verdi. bu sayede bu toplumlar kompleks hale geldi ve yeni teknolojiler elde edildi.

    notlar:

    *
    avcı-toplayıcılar belli bir çevrede elde edilebilecek yiyecek miktarının kısıtlılığı sebebiyle büyük gruplar halinde değil küçük gruplar halinde yaşarlar.

    *
    13 bin yıl önce son buzul çağının etkileri son bulmuştu. dünya daha sıcak ve nemli hale geliyordu. ortadoğu bugünkünden çok daha az kuraktı. buradaki insanlar dünyanın geri kalanındakiler gibi avcı-toplayıcı küçük gruplar halinde yaşıyordu. ortadoğu'da ağaçların arasında yabani olarak yetişen arpa ve buğday vardı. bunlar yeni gine'deki (ortadoğu ve avrupayla kıyaslanan bölge) avcı-toplayıcı grupların sahip olduğu sagu'dan( bir bitki) çok daha bol ve besleyiciydi.

    *
    12.500 yıl önce buzul çağı şartları geri döndü. dünya daha soğuk ve daha kurak bir yer haline geldi. ortadoğulular bin yıl süren bu kuraklık süresince gezici yaşam tarzını sürdüremeyince bulabildikleri su kaynaklarına yakın yerlerde kaldılar ve çervelerinde arpa ve buğday tarlaları oluşturdular. arpa ve buğday bu kurak koşullarda hayatta kalabilecek kadar dayanıklıydı.böylelikle ortadoğulular dünyanın ilk çiftçileri oldular. ekme ve hasat döngüsünün her seferinde en büyük,en lezzetli buğday ve arpay tanelerini seçerek farkında olmadan bir yapay seçilim oluşturdular.

    *
    tarım, ortadoğudan kısa bir süre sonra çin'de ortaya çıktı (pirinç) ve ardından dünyanın farklı birkaç bölgesinde daha: amerika(mısır,kabak ve baklagiller) afrika( süpürge darısı,akdarı,yer alması)

    *
    tarımın görüldüğü yerlerin çoğunda tarımı görece büyük ve gelişmiş bir medeniyet izledi. ancak bu durum yeni gine için geçerli değildi. dünyanın geri kalanıyla aşağı yukarı benzer zamanlarda tarımı keşfetmiş bu insanlar, diğerleri kadar gelişmiş bir medeniyet kuramamıştı. çünkü tarımını yaptıkları "taro" adındaki bitki buğday veya arpaya göre ekimi oldukça zor, uzun süre depolanamayan, protein oranı düşük bir bitkiydi. buradaki insanlar protein elde edemiyorlardı. yani yaşadıkları çevre gereği sahip oldukları bitkiler diğerlerine göre bir "dezavantaj" yaratıyordu.

    *
    tarım insanlar arasındaki eşitsizliğin sebebini anlamak için çok önemlidir ve burada tarımın yapılması kadar yapılan tarımın türü de önem taşır. en verimli ürünlere ulaşımı olan insanlar en üretken çiftçiler haline gelmiştir . (coğrafi şans)

    *
    asırlarca daha besleyici ve daha bereketli ürünlere sahip olan amerikalılar, yeni gine'leri göre daha avantajlıydı. bugünkü modern amerika'nın zenginliği, taro ve muzla sağlanamazdı.

    *
    avcı-toplayıcı olarak kalan insanlar dünyanın hiçbir yerinde tarım yapanlar kadar yiyecek sahibi olamadılar. bu kronik bir dezavantajdı.

    *
    9 bin yıl önce, ortadoğudaki ilk yerleşim alanları yerlerini çok daha büyük köylere bırakmıştı ve etrafını tarım alanları kuşatan bu köylerde insanlar hayvanları evcilleştirmeye başlamıştı. keçi ve koyun antik dünyada avcilleştirilen ilk hayvanlardı. bunları büyükbaşlar takip etti. ilk başlarda et ve süt için evcilleştirilen bu hayvanlar saban takılıp tarla sürmek için kullanılınca tarım verimliliği çok büyük oranda arttı. yeni gine'de ve dünyanın başka yerlerinde insanlar bu tür hayvanlara sahip olamadılar. çünkü evcilleştirecek hayvan yoktu. yalnızca insan gücü kullanmak zorundaydılar. 10 bin yıllık evcilleştirme çabası sonucunda yalnızca 14 tür evcilleştirilebilmiştir. bunların hiçbirisinin atası yeni ginede veya avustralyada değildir. biri hariç (lama-güney amerika) asya,avrupa ya da kuzey amerika'dır.

    *
    dünya'daki en iyi ekinlere sahip olan bölge aynı zamanda en iyi havvanların da (inek,domuz,koyun,keçi) anavatanıydı. (bereketli hilal) (coğrafi şans)

    *
    köyler büyüdükçe tarlalarda çalışacak daha çok insan oldu ve daha fazla insanı besleyecek ürün üretilebildi. bu sayede topluluk içindeki bazı kişiler tarım yükünden kurtulurak birtakım özel işlerle ilgilendiler. yeni yetenekler ve yeni teknolojiler geliştirdiler.

    *
    kırılgan iklim ve çevreninin aşırı istismarı sonucu ortadoğu verimliliğini kaybetti. insanlar göç etmek zorunda kaldı. göç bereketli hilalin doğusuna ve batısına oldu. buralar bereketli hilalle benzer enleme sahiptiler. dolayısıyla benzer iklim koşulları ve bitki örtüsü vardı. bereketli hilaldeki hayvan ve bitkiler avrasyanın doğu batı eksenindeki başka yerlerde de gelişti. ( kuzey afrika,avrupa,hindistan) buralarda büyük medeniyetler ortaya çıktı.

  • milyonlarca çomarın her türlü aşağılanmayı hiçbir şekilde umursamadan, sorgulamadan, saygısızca, onursuzca ve hiç gocunmadan memnuniyetle yaşadığı bir ortamda, pek çok insanın yerinde olmak isteyeceği olanaklara sahip hiç tanımadığım bir insanın incelikli bir yaşam sürdürme konusunda takatinin kalmadığını söyleyerek ölüme gitmesini izlemek milyonlarca çomarla tek başına kalmış olma hissi verdi. varlığından bu kadarcık haberdar olmuş bir kişi olarak hissettiklerimi düşününce tanıyanlara gerçekten sabırlar diliyorum. keşke varlığından bu şekilde haberdar olmasaydım mehmet kardeşim, keşke aramızda olsaydın da bir gün seninle tesadüfen bir şekilde karşılaşıp gerçekten doğru düzgün biri ile tanışma ve iletişim kurma olasılığımız devam etseydi.

  • "askerlik yapmak benim vatana olan borcumdur, onu ödemeliyim." diyemiyorum. o kadar yüksek vergiler ödedikten sonra devlete bir borcum kaldığını düşünmüyorum. beni 60 kişilik sınıflarda bok gibi hocalarla eğitmiş devletin bana bir faydası olduğunu da düşünmüyorum.o kadar eğitim aldıktan sonra hiçbir özelliği olmayan ego manyağı subayları tatmin edecek olmak bana çok ağır geliyor. askerlik yapmamak istemem ne korkudan ne cesaretsizlikten; sadece bu ülkenin vatandaşlarından böyle bir fedakarlık isteyecek yüzü olmadığını düşündüğüm için.

    mesela bugün askerlik şubesine gitmem gerekti ve bir noktada şube başkanı komutanın imzası gerekli oldu. adam dışarı çıkmış; 30 dakika bekledik bir sürü kişi. adam gelmeden önce zil çalınıyor, adamın kapısını falan açıyor erler o derece. adam odasına girdi; öyle oturdu keyif yaptı falan. bir 30 dakika sonra imza bekleyenleri içeri çağırdı. "gel", "dur", "ne var", "al", "git", "kimden aldıysan dosyaları ona ver". adamın kurduğu cümleler bu. "sen kimsin lan artist?" demek o kadar geldi ki içimden adama. altı üstü kıytırık bir askerlik şubesinde başkansın başka bir şey değilsin. ne bu artistlikler? erlerle "çay", "bana cevtel bul", "kapat" tarzı konuşmalar. azıcık saygı göstersen ölür müsün, rütben mi düşer biraz saygı göstersen insanlara! bu gibi adamların ordunun çoğunu oluşturmasından dolayı ben bu ordudan nefret ediyorum arkadaş. nerede o düşmana karşı tek yürek olan ordu, nerede bu bir özelliği olmayan heriflerin gençler üzerinden egolarını doyurdukları sözde ordu.

    itiraf ediyorum, ordunun yönetim kadrosundan nefret ediyorum.

  • düşünsenize maraşlı bi kızı istemeye gidiyorsunuz babası kızı kapıdan uzatıp uzatıp çekiyor.

  • pazar günü içimden, geldi, kahvaltıyla akşam yemeğini ben hazırladım. normal zamanlarda, mutfaktaki yardımım üst raflardan bir şeyler almakla sınırlı. aslında fena değilim yemek yapmakta ama işime gelmiyor hazır yapan varken.

    kız arkadaş - napıyorsun?
    ben - yemek hazırlıyorum.
    kız arkadaş - e kahvaltıyı da hazırladın.
    ben - olsun sen hep hazırlıyon.
    kız arkadaş - ben de içeri gidip, bağıra çağıra küfrederek fifa oynayayım bari.
    ben- ...

  • "kimse oturmak zorunda değil, parası olmayan yallah köyüne" demiş bir kişi. bu algıda olan ciddi bir yoğunluk var ve anlamakta ciddi zorluk çekiyorum bu kitleyi.

    benim köyüm burasıysa ne olacak kardeşim?

    burada doğup büyümüşüm, yerim yurdum burası. maddi koşullardan ev alamamışım, yıllardır aksatmadan ödüyorum kiramı. nereye gideyim ben? daha doğrusu niye gideyim?

    düzgün yönetilemeyen ülke ekonomisi dururken, mülteci sorunu, çarpık kentleşme ve enflasyon dururken, koskoca işsizlik sorunu dururken vatandaşa bok atmak, parası yoksa s*ktiri çekmek midir çözüm?

    bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığındasınız, anlıyorum. gel gelelim çember giderek daralıyor.

    ailenizden kalan mal mülk para, gün gelir de yetmez ise size, ya da o torpillerle girdiğiniz işiniz çalkalanırsa bu ekonomide, o vakit siz yallah köyünüze gidebilirsiniz. ama sesini duyurmaya çalışan, derdini dillendiren insanlara bok atmak haddinize değil, bunu da böyle bilin.