hesabın var mı? giriş yap

  • film çıkalı 13 yıl olmuş, yıllardır gerek afişinin hoşuma gitmemesi, fight cluba haksızlık yapıldığını düşünmem sebebiyle antipati beslediğim, izlemeye değer bulmadığım filmdi. dün izledim; ve bugün de...
    hissettiğim ama sözlerle bile anlatmaya çalışsam anlatamayacağım bir çok şeyi bu şaheserde öyle bir anlatmışlar ki, ağlıyordum.
    belki 1999 da 19 yaşında bu filmi izlememek bu yaşımda izlemek çok isabetli bir şeydi. 19 yaşında bu hisleri yaşatmazdı.
    o yaşta fight club'ı izlemek 30+ da da bu filmi izlemek lazım.
    gerçekten filmi anlatacak söz bulamıyorum. hayatın raw image i.
    fight club'ı geride bırakıp o kadar oscar almasını şimdi anlıyorum. ilk 20 filmim içerisinde fight clubtan daha üst bir sıraya yerleşti.
    keşke seneye öleceğimi bilsem de ben de lester gibi içimden geldiği gibi yaşayabilsem.

  • az önce aşağıdaki gibi bir diyalog yaşanan program ;

    - nerelisin ?
    - izmir.
    - neresinden ?
    - manisa.

  • referandum sonuçları ve bu süreçte tüm yaşatılanlara rağmen izledikçe insana umut aşılayan, atamızın her daim dik ve kararlı duruşuyla bizleri selamladığı görüntülerdir.link
    kaldır başını yerden ey türk istikbalinin evladı! ne olursa olsun, sana ne yaşatılırsa yaşatılsın bu dik duruştan al ilhamını. ve unutma ;
    " umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim."

  • çocukların üstünde basınç testi, hadım etme, soğuğa ne kadar dayanıyolar , ilaç testi gibi deneyler yapmıştır. hatta abarıp göz rengi değiştirmek için çocukların gözlerine bazı kimyasallar enjekte etmiştir.eğer cehennem var ise en dibinde olmasını istediğim insanlardan biridir.

  • eskiden derdim ki;
    insanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün 'yapayalnız kalmasıdır'.
    öğrendim ki; hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey,
    'yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır'.

    (bkz: goethe)

  • 2 yıldır beraberdik. evlenme kararı almıştık. evlilik teklifi için tek taşını bile almış, teklif edeceğim günü bekliyordum. bu arada çeyiz düzmeye de başlamıştık. beyaz eşya seçiyor, ev bakıyorduk. onu terk ettiğim gün, ailelerin tanışmasına gün saymaya başlamıştık.

    bu arada pandemi denen lanet çıktı* esnafım ben. işlerim bozuldu. kapanmalar zorlamaya başladı beni. günün yarısı dükkan kapalı, haftasonu kapalı derken mali dengem bozuldu. kiralar birikti, kartlar patlamaya başladı, krediler çekildi vs derken haliyle her günüm şikayetle geçmeye başladı. seviyorum ya, evleneceğiz ya. sevdiğim kadına dert yanıyorum haliyle. başka kime yanayım? yine dert yandığım bir gece bana " ehh yeter ya her akşam şikayet" dedi. canım öyle bir yandı ki...*

    sonra şunu fark ettim. evleneceğiz. idareli olmalıyız. benim de işlerim çok ama çok kötü olmaya başladı. buna rağmen evliliğe dair bir şeyler yapmaya çabalıyorum. yediğimi içtiğimi kısıyorum falan. yine de gel diyor gidiyorum, yap diyor yapıyorum. özledim diyor o işsizlikte dükkanı kapatıp gidiyorum. gak deyince et, guk deyince su hikayesi gibi. sonra fark ettim ki ben bu haldeyken müstakbel eş adayım tredyoldan alışveriş yapma derdinde. hiç yokmuş gibi 40. botunu, 50. montunu falan alıyor. alışveriş konusunda çılgın. öyle böyle değil. durumları da çok iyi, rahat yani. kendi rahatlığından ödün vermeyecek kadar rahat hem de. ama birden kafamda şimşek çaktı ya da geleceği gördüm diyebilirim. biz evleneceğiz ve bu hengamede benim işlerim çok kötüyken o kendine üst baş alma derdinde. müşterek hayat için köşeye bir şeyler koyması gerekirken o, hediye olarak istediği botu o anlık alamamam ve tükenmesi neticesinde alamadığım botu, satışa tekrar çıkar çıkmaz alma peşinde.*

    kafama gelecek kaygısı girdi bir kere. en son bana ilişkimizin başında söz verdiği bir şeyi yapmaya kalkması ve benim bana söz verdiğini bu nedenle iznim olmadığını söylemem üzerine kızıp, küfredip yüzüme telefon kapaması son darbe oldu.e sen söz vermiştin? *

    bu 3 olay sadece 1 ay içinde oldu ve ben ayrıldım. arkama da bakmadım. o, onu ne kadar çok sevsem de benim açımdan doğru kişi değildi. evlilik gibi ciddi bir olaya onunla birlikte gidilmeyeceğini gördüm. doğru ya da yanlış bilmem ama benim doğrum buydu ve ne kadar doğru bir karar verdiğime eminim artık.

    şimdi bunları niye yazdım? kimseye anlatmadım çünkü. soranlara olmadı dedim geçtim. bitmiş olsa da kimse onun için farklı düşünsün istemedim. sadece ona gerekçeleri söyledim o da bahane dedi. haklıydı belki. onun bahane olarak gördüğü şeyler hayatın ta kendisiydi ve evlilik konusunda beni karamsarlığa itti.

    şimdi buraya rahat rahat yazıyorum çünkü aradan aylarrrrr geçti biteli. ilişki biteli olduğu kadar bende de bitti. çok uzun zamandır haberim yok. ne yaptı ne etti takip etmeyi, okumayı, görmeyi bıraktım. ölse haberim olmaz. ama çok içimde kalmıştı. birilerine anlatmam lazımdı. sözlük de bunun için var değil mi? hiçbir his olmadan rahat rahat içi dökmek için. zaten onunla ilgili yazmıyorum. yok hükmünde benim için. bir kez yazayım içimde kalanı paylaşayım, içimdeki aksın gitsin istedim.

    debe editi: debeye girmesine şaşırdım entarimin. kendi halimde içimi dökmüştüm oysa. yine de destek ve hakveriş mesajlarınız için teşekkür ederim. hepsini okuyorum.

    edit 2: inanılmaz şaşkınım gerçekten. 100'den fazla mesaj gelmiş. herkese çok teşekkür ediyorum. cevap veremediklerim kusura bakmasın, iyi dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum.

    arkadaşlar ben bu kararı aldığımda dönüp arkama bakmadım. ilişkim boyunca hep o mutlu olsun diye debelendim durdum ama bir yerden sonra artık kendimi ve geleceğimi de düşünmem lazımdı ve ben aylar sonra bile aynı kafadayım. haklı olduğumdan, doğrusunu yaptığımdan hiç şüphem olmadı ve gördüm ki gelen mesajların büyük çoğunluğu doğrusunu yaptığım yönünde destek mesajları olmuş. entariyi girerken amacım destek almak değildi sadece içimde kalan son irini akıtmak istemiştim ama olay çok büyüdü hatta yazdığıma pişman oldum bile diyebilirim. teşekkürler herkese.

  • canım mustafam.

    umarım iyisindir. beni soracak olursan biraz sırtım ağrıyor.
    memleketi soracak olursan:

    3. köprüyü de açtık çok şükür. geçiş 3 dolar; ama sen ona 10 lira de. bir de osman gazi köprüsü var, izmit körfezine yaptık. geçiş ücretini hatırlamıyorum ama biraz pahalı. zaten geçseler de geçmeseler de para vereceklerdi öyle bir şey...

    aaa darbe oldu sen bombayı bilmiyorsun! yani tam olmadı. bu hani senin kökünü kazımaya çalıştığın dinci cemaatlerden yeni birisi abi, sen palazlan palazlan gel devletin ta başına kadar! yalanım varsa şurdan şuraya gitmek nasip olmasın, yaverim bile onlardanmış; inanabiliyor musun?! yani düşünsene mustafa, kılıç ali ajanmış, hainmiş?! olacak şey mi?! ben bi dellendim; aynı senin gibi çıktım dedim ki, ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum dedim herkes meydanlara dedim... allah seni inandırsın, mermiye kafa attılar, sesten hızlı uçaklara taş attılar valla allah razı olsun hepsinden! seni şimdi daha iyi anlıyorum. nasıl bir millet varmış senin elinin altında valla helal olsun... zaten ertesi gün senin posterini astım hemen parti binasına falan gördün mü?! çok yakışıklısın mustafam... keşke senin gibi olabilseydim. lens takayım diyorum bazen; ama emine istemiyor. emine'yi tanıyorsun? eşim. neyse hadi tamam. öpüyorum. komutan bakıyor sonra görüşürüz... aşkım benim....

  • sadece oruç tutulurken aç ve susuz kalınacağını düşünen zihniyet beyanı. sen sokaktaki açları düşünerek(!) bir ay oruç tutuyorsun ama kalan 11 ay, o açların yüzüne bakarak su içip yemek yemesini biliyorsun. onu napıcaz?

  • çok, çok, çok sevdiğinizde yapacağınız aptallıktır. kesinlikle özgüven kaybıdır ve yapılmamalıdır.
    telafisi zor yaralar açar.
    neden özür dilediğinizi bile bilmezsiniz.
    ama dilersiniz...
    bir şeyler daha fazla karışmasın diye...
    azıcık huzur olsun diye...
    daha fazla ağlamamak, kanamamak için...
    daha fazla çirkinleşmesini ve ilişkinizin yıpranmasını önlemek için...
    ama en çok da belki ben özür dilersem, hatalı olduğunu anlar, utanır diye...
    hatadır, aptallıktır.
    çünkü anlamazlar ve utanmazlar!

  • goygoyunuz ve boş beleş esprileriniz bittiyse uzmanı geldi kenara çekilin.

    başlık saçmalama amacıyla açılmış olsa da bilgi almak isteyen birkaç kişi mutlaka vardır. onlar okusun yeter.

    özel jet almak istediğinizde bunun için ilk şartınız "benim buna gerçekten ihtiyacım var mı?" sorusunun yanıtının kesinlikle evet olmasıdır. eğer orta ölçekli bir kobi veya orta ölçekli aile gelirine sahipseniz ve işlerinizi görmek için tarifeli uçuşlar size yetiyorsa, çok fazla zaman problemi çekmiyorsanız özel jet size ekstra maddi külfetten başka bir şey getirmez.

    detaya inmeden önce 1 özel jetin minimum masrafını anlatalım. şöyle:

    a. personel 2 pilot (kaptan+fo), 1 servis görevlisi, 1 teknisyen:

    türk vatandaşları arasında kaptan uçağa göre ortalama 10-20k tl alır. fo ise 10-15k bandında bulunabilir. ama spesifik bir model alırsanız veya "benim konuştuğumu anlamasın, yabancı olsun" derseniz kaptan ve fo için 10-15k euro bandından maaş vermelisiniz. daha aza gelen olursa kısa sürede kaçacaktır bunu unutmayın.

    servis görevlisi hanımlar aylık ortalama 4-6k tl civarı maaş alır. ingilizce bilme seviyesine göre maaşı biraz artabilir.

    1 teknisyen şarttır çünkü uçak uçuştan önce ve sonra nerdeyse günlük ilgi alaka isteyen bir makinedir. eğer "teknisyenim uçağı çektirsin, ittirsin, ben gelmeden önce şöyle sağına soluna baksın, ilgiensin, başıboş bırakmasın aleti" derseniz 6-10k tl civarına birini bulabilirsiniz. ama bu durumda en ufak bakımlarda bile (mesela line seviyesi şeylerde) bakım şirketlerine iyi para ödersiniz. o nedenle en azından line bakım yapabilen ve o uçağın tipine sahip bir teknisyen bulmalısınız ki ufak tefek bakımları teknisyeniniz yapsın. bu durumda teknisyen maaşı 15k tl'den az olmaz, ayıp olur.

    ayrıca bu ekibe araç vereceksiniz, gittiğiniz yerde otel ayarlayacaksınız filan. bunları yapmanız lazım çünkü adama gecenin bir yarısı "hadi gel norveç'e gidiyoruz" deme hakkına sahip olmanız için aranızı iyi tutmanız lazım, yoksa bir anda bırakır giderler. özel havacılık personel, özlük hakları konusunda hassastır, biraz nazlarını çekmelisiniz.

    b. işletme ve bakım hizmeti:

    türk sivil havacılık kuralları gereği tc-... tescili ile uçan her hava aracının bir işletici şirket altında bulunması zorunludur. bu şirketler sizin adınıza bakımları takip eder, uçağın sivil havacılık işlemlerini izler, arka planda yapılması gereken tüm kağıt kürek işlerini halleder. eğer çok paranız varsa siz bir işletme şirketi kurup kendi uçağınızı işletirsiniz ama bu iş bürokratik anlamda kabustur ve size ekstra personel masrafı (1 işletme müdürü, 1 planlama mühendis, 1 kalite müdürü en az) çıkarır. o nedenle eğer çok büyük bir holdinginiz yoksa gidip paşa paşa aylık 3-5k dolara bir şirket altına girmeniz en mantıklısı hareket olacaktır. (meraklısına not, kalite müdürü form-4 denen bir belge alır shgm'den. bu belgeyi alan adam 10k liradan aşağısına müdürlük yapmaz. keza işletme müdürü de bir o kadar alır. mühendise 3-5k ateşlemeniz yeterlidir.)

    bakım için mutlaka bir bakım merkezi ile anlaşmanız lazım. yoksa işiniz yaş. bakım işi için 2 temel seçeneğiniz var.

    - tipi işlenmiş lisanslı bir teknisyen alır ve o adama line seviyesi bakımları ve ufak tefek arızaları yaptırırsınız, büyük bakımlar için de türkiye'de büyük bakım yapılma yetkileri olan olan cessna, embraer, bombardier gibi uçakları tercih ederseniz ülkemizde iyi kötü birşeyler yaptırırsınız. ama daha büyük bakımlar için mutlaka yurtdışına çıkmanız lazım çünkü ülkemizde maalesef o işlere giren bakım merkezi henüz yok.

    - teknisyeninizin tipi yoksa o zaman tamamen bakım merkezine bağlı kalacaksınız demektir. bu durumda en ufak bir bakım için (mesela kabin el feneri bakımı) bakım merkezine güzel para verirsiniz. iş büyürse ne bileyim arıza vs. olursa ve ülkemizde çözülmezse dışarıdan adam gelir. o zaman fatura kabardıkça kabarır.

    ayrıca bakım merkezi uçağınızın uçuştan önce çekilmesi, uçuştan sonra hangara alınması (hangar kirasını ayrı hesaplanız lazım), uçağın genel temizliği ve korunması gibi şeylerle de ilgilenir. uçağa uçuştan önce ikram malzemelerinin konulması, su, sıcak su, çay vs. ikmalini nereden alacağınız bulmalı ve o şirketle anlaşmalısınız. ikram malzemelerinin ve personel eşyalarının konulması vb. şeyler için uçağı parkettiğiniz bakım merkezi hangarında bir oda kiralamanız lazım. bu gibi detaylar ufaktır ama yoklukları büyük sıkıntı çıkartır benden söylemesi.

    bunun dışında uçağın teknik yayınlarına abone olacaksınız, pilot ve teknisyenleri yeri geldiğinde yurtdışına kursa göndereceksiniz, uçağın dhmi hizmetlerinden faydalanması için masraflarınız olacak, yıllık bazı sivil havacılık işlemleri giderleri var, vergisi var falan filan. ha bir de uçak alacaksanız mutlaka bir bakım takip programına (uçak için ayrı, motorlar için ayrı) girmeniz lazım.

    evet çok basit anlattım ama giriş seviyesi masraflar bunlar.

    evet cüzdanı hazırladınız ve uçağı alacaksınız.

    ---sıfır uçak alımı---

    hop hop hop... bir dakika. öyle galeriye gidip araba alır gibi almıyoruz uçağı.

    herşeyden önce ülkemizde bakımları yapılabilen bir model alacağız. yoksa en ufak bakımda yurtdışına çıkarsanız veya oradan teknisyen getirtirseniz 2-3 senede uçağın parası kadar parayı bakıma kaptırırsınız. peki ne yapıyoruz? şu listeye bakıp ülkemizdeki onaylı bakım merkezlerini ve uçak tiplerini inceliyor ve ona göre uçak alıyoruz.

    beğendiğiniz uçak oldu ama adı listede yok. o zaman o uçağa en yakın tipte hangisi varsa onun olduğu bakım merkezine gidiyor ve pazarlığa başlıyorsunuz. eğer adamları ikna edebilirseniz sizin uçağınız için bakım yetkisi alırlar ve siz de oraya bakımları yaptırırsınız. bu durumda bakım merkezi gireceği masrafı doğal olarak size fatura edecektir çünkü tek uçak için yatırım yapmak bakım merkezi patronlarının sevmediği bir durumdur ve patronlar en az 3-4 yıllık bakım anlaşmaları yapmadan o yetki işine girişmezler. olayın çok detaylı bürokratik işlemleri var, eğitim, tool, yeek parça vs. konularında sivil havacılık kuralları var uyulması gereken. bunlar masraf demek.

    uçağı beğendiniz ama şuna dikkat edin; menzili, bakım aralıkları ve sizin ihtiyaç duyma dereceniz en optimal aralıkta buluşmalı. aylık 100 saatiniz havada geçiyorsa o zaman every 25 hrs periyodik bakımı olan bir jet sizi delirtir çünkü uçak nerdeyse ayda 4 defa bakıma girecektir. keza uzun vadeli düşünürsek 2-3 bin saatte büyük bakıma girecekse, komponent yani üzerinde taşıdığı kendine özel teçhizatların kısa bakım aralıkları varsa o uçağı almıyoruz.

    bunun yanında yedek parçası pahalıysa, dünya genelinde toptancısı azsa, avrupa'da özellikle yakın ülkelerde bakım merkezi yoksa o uçağı tercih etmeyin.

    üreticilere bakarsanız:

    gulfstream: mercedes/bmw/audi/ferrari ayarında üst segmente hitap eder.

    bombardier, cessna, hawker beechcraft, embraer, dassault: volkwagen, opel, renault, peugeot gibi orta üst, orta ve daha alt segmente hitap eder.

    bir de boeing, airbus vardır pazarda. bunlar işin suyunu çıkarmayı sevenlere özel jetler üretir. yalnız bunları ferrari, lamborghini gibi görmeyin, bence ingiliz butik spor araba üreticileri gibi ayrı bir yerleri vardır.

    ferrari seviyesine özel jet alacaksanız gulfstream 550, 650 gibi seçeneklere bakmalısınız, işimi görsün taksi gibi git gel yapayım derseniz cessna ideal bir tercihtir. fiyat/performans anlamında cessna çok idealdir bence. fiat tipinde bir marka, memnun olmayanı görmedim ben. embraer de işçiliği iyi ve dayanıklı bir markadır ama bence iç dizayna biraz çalışmalılar. beechcraft uçakları tam bir workhorse'tur, dayanıklıdırlar. bombardier ve dassault fena değildir ama nedense bana tekdüze geliyorlar, çok benziyorlar bence birbirlerine.

    teknik destek anlamında gulfstream, cessna ve beechcraft çok iyidir. özellikle gulf'çüler çok süper adamlar. açın telefon 10 saat muhabbet edin "ya yeter da aç kitabı bak" filan demezler anlatırlar. teknik dökümantasyon anlamında da gulf çok başarılıdır.

    bir de sıfır uçak alırken şirketler bazen çakallık yapıyor ve 3-5 yıllık yedek malzemeleri de size satmaya çalışıyor. bu opsiyonel bir durumdur, gidip sakın almayın onları. sonra elinizde yığınla malzeme kalır kullanamazsınız.

    ayrıca sıfır uçak alırken size halısı ne olsun, koltukları neyle kaplayalım, musluklar krom mu olsun altın kaplama mı olsun filan diye sorarlar. gulf'e giderseniz örneğin fabrikada dior, dolce&gabbana, prada vb. şirketlerin tasarım büroları vardır ve uağı doğrudan bunların tasarımı ürünlerle donatabilirsiniz. ama sakın gibi çok nadir olan malzemeleri seçmeyin. mesela dişi uruguay dağ devesi derisinden koltuk alırsanız ve o koltuğa vişne suyu dökerseniz bir daha değiştirmek için dünyada 35 tane olan develerden binin doğal yollarla ölmesini filan beklersiniz. gerek yok delirmeye. adam gibi bolca bulunabilen renkleri ve malzemeleri seçin iç dizaynda. ayrıca uçakta günlük kullanım için kesme kristal bardak, altın kaplama yemek takımları filan satmaya çalışıyorlar. gerek yok onlara eğer holdinginiz yoksa. neticede iniyor, kalkıyor bu alet zangır zangır titriyor o bardaklar. kırılırsa içiniz gider. genel prensip şu olmalı, gereksiz lüks gereksiz masraftır.

    ---ikinci el uçak alımı---

    1. kural: kesinlikle afrika'dan, güney amerika'dan ve uzakdoğu'nun bazı bölgelerinden uçak almıyoruz.
    2. kural: 1 kuralı kesinlikle ihlal etmiyoruz.

    bunun dışında gövde ve motor saatleri uçmuş gitmiş olan, teknik dökümanları eksik, sicilleri düzgün tutulmamış uçağı almıyoruz.

    bir uçağı incelemek için pintilik yapmıyor ve adam gibi bir eksper tutup (mümkünse lisanlı bir teknisyen veya sağlam iş yapan bir teknik personel) tüm bakım kayıtlarını inceletiyoruz.

    genel kural şudur; piyasa değeri altında satılan uçakların yüksek ihtimalle motor overhaul zamanı ve büyük gövde bakım zamanı yaklaşmıştır. 3 milyon dolara uçak alıp 1 sene sonra motorları overhaula gönderip motor başına 500k dolar vermek var bu işin ucunda. ayrıca uçağın çok fazla el değiştirmemiş olduğundan, geçmişinde ambulans vb. spesifik görevlerde kullanılıp kullanılmadığına bakmanız lazım. mesela ambulans olanların iniş kalkışı ve cycle dediğimiz başlatılma saatleri fazladır (her cycle motor çalıştırma değildir, mesela ambulans görevinde hastayı beklerken yerde beklerken pilot cycle yapar ve apu çalıştırır. çünkü adam kokpitte gebermiştir sıcaktan ve klima açmak ister). bu şu demektir, o iniş takımlarını ve ilk startı veren apu'yu vaktinden daha önce overhaula göndermeniz gerekir (gidiyor 500k dolareeeeessss!!!!)

    avrupa ve arap ülkelerinin uçakları iyi durumdadır. arapların uçakları iyi çünkü tüm personel yabancı olduğundan bakım atlamıyorlar. avrupalılarda klasik düzen ve tertip hastalıkları olduğundan uçaklara çok iyi bakıyor.

    ve burada bazı komedyenlerin yazdığı gibi almak istediğimiz uçakla en az 1 defa uçuyoruz. kapıdan sığıyor muyuz, çoluk çocuk binersek adım atacak yer var mı? halısı güzel mi? inişi kalkışı nasıl, kabin gürültülü mü, basık mı ferah mı? gibi kişisel şeylere bakıyoruz. bir de gidip aptal saptal renklere boyalı olanları almayın, sonra boyatmak için memlekette deli gibi yer aramak zorunda kalınıyor büyük sıkıntı.

    genel olarak işler böyle. uçak işi masraflıdır. 5 milyon dolar bayılıp sonradan 3-5 doların veya uçak için çalışan gariban pilotun, teknisyenin, mühendisin maaşının hesabını yapmayın. özel jet işi masraftır, arada masrafı çıksın diye kiralamaya gidiyor bazı uyanıklar ama o zaman uçağı kiralayan adam berbat ediyor uçağı veya kiralama işinde aracı olan broker çakallık yapıyor uçak sahibine borç takıyor daha fazla sinir oluyorsunuz. o nedenle pintilik yapmayacaksanız uçak alın, yoksa gerek yok.

    ekleme: ücretler ortalamadır ve pazarlığa bağlı olup +/-%20 oynayabilir.