hesabın var mı? giriş yap

  • yapay zeka ve makine öğrenmesi üzerine master yapan biri olarak şu haberleri görmek beni delirtiyor. yapay zeka konusu o kadar ele ayağa düştü ki herkesin dilinde ve yalan yanlış haber kaynıyor ortalık.

    edit: çok fazla mesaj geldi, gördüğüm birkaç eksik

    1- "emir almadan kendi kararıyla saldırdı" "hiçbir yönlendirme yapılmadan" cümlesi yanıltıcı. çünkü zaten emir dediği şey saldırının onayı, yoksa drone bayırlarda ineklere bakarken "dur lan şurada terörist mi var" diye kafasına esince gitmiyor bir yere. belirli koordinatlar arasında uçuş emri verilmiş, taramasından gelen verilerden elde ettiği sonuç eğer belirli bir threshold değerini aşarsa, onay beklemeden saldır komutu verilmiş. ortada tümüyle otonom bir alet yok zaten tamamen otonom kendi kararlarını alan bir yapay zeka sistemi de yok, olsa çağ atlardık. buradaki drone belirli komutları baştan almış anlayacağınız.

    2- bahsedilen şey yapay zeka değil, yapay zeka daha gerçeklenmedi çünkü. bahsedilen şey makine öğrenmesi algoritması ile eğitilmiş bir drone. saldırılması istenilen hedeflerin yüz binlerce fotoğrafı eğitim seti olarak sisteme yollanıyor, algoritma matematiksel modellemeler ile bu hedefleri (fotoğrafları) genel bir modele oturtuyor. daha sonra salıyorlar bunu gökyüzüne, kendisine verilen veriler doğrultusunda tarama yapıyor ve önceden bu genel modele oturttuğu sisteme uyan bir görüntü yakalarsa saldır emri gerçekleştiriyor.

    3- yapılan şey bence hatalı. şu an makine öğrenmesi sistemlerini biz insanlara destek olması amacıyla kullanıyoruz. eğer gerçekten saldır emri onayı verilmeden saldıran bir drone ortada dolaşıyorsa bu endişe verici. halihazırda bulunan modeller tümüyle güvenilir değil ve kesinlikle bir insan onayına ihtiyaç var. eğer ne yaptığınızı biliyorsanız bir makine öğrenmesi algoritmasını yanıltmak o kadar da zor değil. bir çocuk parkını hedef zannetmesi(zannettirilmesi) içten bile değil.

  • eğer varsa üniversitelerin hayvan hastanelerine gidilerek aşılabilecek sorun.

    benim oğlanı da kısırlaştırmak gerekti, bir veterinere gittik "%50 yaşar, %50 ölür. fiyat 300 tl" diyince "kasaba söylesek kedinin takımlara satır vursa yaşama ihtimali daha yüksek, dalga mı geçiyorsun sen" diyerek çıktık. üniversite vet. fakültesi hayvan hastanesi'ne giderek 30 tl operasyon, 10 tl elizabeth yakalığı, 5 tl'de ilaç* parasıyla 45 tl'ye çok güzel ilgili ve alakalı bir hizmet aldık.

    fırın gibi ısıtıcının** olduğu cihazda 4 saat kedinin ayılmasını bekleyip 20dk'da bir "narkoz sebebiyle gözü açık olan kedinin gözleri kurumasın" diye suni göz yaşı damlası damlatmaları, sürekli ilgi ve alakaları da ayrı bir güzellikti.

    gelen sorular üzerine edit: izmir ege üniversitesi ve sivas olmak üzere iki farklı hayvan hastanesinde de hizmet çok iyi. ege'nin güncel fiyatları bilmiyorum ama yukarıdaki yazan olay sivas'da 6 ay önce gerçekleşti.

  • "ama kullanabileceği vicdansızlığın %100'ünü kullandı" şeklinde devam etmesi gereken cümle.

  • 80 gençliğinin ilkokul yılları adetlerindendir.. pazar akşamları bizimkiler dizisi bittiğinde jenerik eşliğinde banyo yolu tutulur.. banyo çabuk yapılır ki, spor studyosu'na yetişilebilsin.. spor stüdyosu'nun tümünü izlemek kısfmet olmaz, uyunur...

  • obama abisi izin vermeden sıçmaya gitmeyen, obama suriyeye girme planları yaparken paralel olarak savaş planları yapan, obama abisi yok suriyeye girmeyelim yeaaa dedi diye esada saldırmaktan vazgeçen dümbüklerin başkalarını amerikan yalayıcı olarak tanımladığını görmemizi sağlayan olaydır. yazmadan önce git sor lan obama izin veriyor muymuş ahahahah

  • benim.
    yıllarca kolejde çalıştım.öğrencilerle arkadaş gibi de oldum hep,çoğuyla hala görüşürüm zaten yaşlarımız çok yakın.bir yerlerde buluştuğumuzda öğrenci -öğretmen olduğumuz anlaşılmaz. yani sizin bahsettiğiniz o 'evde bekleyen,dershanede üç kuruş maaşla sürünen, idealist,arkadaş tipte' vs öğretmen de benim aynı zamanda. ayrıca belirtmek isterim ki alan sınavım sayesinde atanabildim. çünkü ben diğer alanlarda pek bir şey bilmiyorum.
    şimdi geldiğim okulda ise can güvenliği olmayan bir kadın öğretmenim. gözlerini korkutmak için ufak çapta fiziksel müdahalede bulunuyorum arada ,fazlasını yapmam, yapamam da zaten tehditler havalarda uçuşuyor ,evime tek başıma yürüyemiyorum,kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu bir yerdeyim. ki büyük bir şehrin büyük bir ilçesindeyim. ama bu "büyük"lükler insanların kafalarındaki örümcek ağlarının yanında maalesef hiç kalıyor.
    korku içindeyim,ayaklarım geri geri gidiyor. sınıfta" bana bugün napıcaklar acaba ?" düşüncesiyle dakikaları saatmiş gibi yaşıyorum.bu sadece bir kısmı tabii.
    biliyorum sizin için hayaller "ölü ozanlar derneği, her çocuk özeldir,koro"filmleri tadında.hayatlar için (bkz: ben)

    bir yıldan fazla süre sonra edit: bütün yıl boyunca emek verdim o öğrencilerime. dövdüm de sövdüm de ... ama sevgilerini kazanmayı başardım en sonunda. artık beni benimsemişler, sahiplenmişlerdi.sonra koruyup kollamaya başladılar. doğumgünümde 1'er lira toplayıp pasta alıp bana sürpriz yaptılar. hediyeler aldılar,utanıp veremeyip başka arkadaşlarıyla yolladılar. sene sonu geldiğinda artık evladım olmuşlardı çoktan.şimdi başka bir ile ggeldim,çocuklarımı özler oldum. nereden nereye işte. verdiğim tüm emekleri hatta daha fazlasını hak etmişler bilememişim.

  • yıllardır restoranlarının kanını emen yemek kartı şirketlerine; hele şükür durun diyen birilerinin çıkmış olması ile sonuçlanacağını umduğum, sömürü sistemidir!

    elbette çoğu çalışan sistemin ne olduğu konusunda habersizdir kısaca açıklayalım;

    piyasanın hakimi sodexo, ticket setcard gibi firmaların işi sadece ve sadece komisyonculuktur. hiç bir sorumlulukları olmadan sadece oturdukları yerden emekçileri sömürmektedir. sistem şöyle işler;

    1- yemek kartı şirketi firmalara gider ve işçilere dağıtılan yemek kartlarını kendi markaları ile kullanmalarını söyler. mesela çalıştığınız şirket aylık 200 lira kartınıza yükleme yapar. şirketiniz bu 200 lirayı yemek kartı şirketlerine +kdv olarak peşin öder. patron memnundur çünkü masrafı faturalandırmıştır ve gider olarak düşer!

    2- aynı yemek kartı şirketleri tüm lokantaları dolaşarak bak şu firma bizi kullanıyor diyerek o şirkete air pos makinasını aylık bir fi ücret ile restorana bağlar.

    3- çalışanlar yemeğini yer diyelim ki 10 lira, kartından restoranda ödemeyi yapar.

    4- yemek kartı şirketleri anında %10'unu restorandan keser. 1 ay boyunca siz bu pos cihazı üzerinden müşterinizden tahsil ettiğiniz parayı alamazsınız! 1 ay sonra pos cihazıdan aldığınız bir rapor ile birlikte yemek kartı şirketine fatura kesersiniz. (komisyonlar düşülerek) sonra şirkete yollarsınız ve ne olur biliyor musunuz? yemek kartı şirketleri 1 aydır ödemediği paranın faturasını size 60 gün sonra öder! yani sizin yediğiniz yemeğin parasını, o restoran sahibi 90 gün sonra %10 komisyon kesilmiş olarak alır! (bu arada düşük cironuz varsa ayrıca pos cihazı aidatı da keser)

    şimdi size soruyorum güç bela ev yemekleri dükkanı işleten, kıt kanaat esnaf lokantası çalıştıran bu gariban insanların sırtındaki komisyoncuların görevi nedir? neden bu paraları kazanmaktalar? neden bu paraları nakit olarak patrondan tahsil ettikleri halde lokantalara 90 gün sonra %10 keserek ödemekteler?

    haber

    çözüm; bu kan emicilerin ortadan kaldırılması gerekir. patron eğer masrafını düşünüyorsa, çalışanına ödediği para için çalışanından ödediği yemek bedeli kadar fiş yada fatura istemelidir! unutmayın bu yemek kartları ile ödeme yaptığınız her restorandan o yemek kartı şirketlerinin aldığı komisyon kadar kalitesiz yemek yemektesiniz çünkü gıda da sektör nakit döner arkadaşlar!

    (daha özel bir bilgi vermem gerekirse; vaktinde bu firmalar şirketlere gidip bizim kartımızı kullanursanız 100 liralık yemek ödemenizi sizden 90 lira olarak alalım diyorlardı. yani ortada şirketler arası bir rekabet vardı ve patronun bu durumdan bir çıkarı oluyordu. sonuçta ne oldu biliyor musunuz? bu şirketler bir araya gelerek kendileri arasında bir anlaşma yaptılar ve patronlara hiç bir şekilde indirim yapmama kararı aldılar! şimdi yapmıyorlar.)