hesabın var mı? giriş yap

  • rock tarihinin başaltı gruplarının en niteliklilerinden ikisinin karşılaştırılması.

    iki grup da 80'lerin ortasından 90'ların başlarına kadar plak şirketleri neyin para edeceğini düşündüyse o müziği yapmışlardır.

    çünkü kariyerlerine benzer dönemlerde başlamaları ve dönem dönem yaptıkları müziklere bakarak, 90 sonrası patlama yapıp neyi piyasaya sürseler satacak müzikten bir haber keriz buldukları döneme kadar, nasıl plak şirketlerinin güdümünde müzik yaptıklarını görebiliyoruz.

    heavy metal'in farklı türlerinde çalarak müziğe başlamalarına karşın; 1986 yılında iki grup da progressive ağırlıklı metal yapmaya başlıyorlar.

    iron maiden 86'da somewhere in time ile bu türe dönerken, metallica (büyük kısmı progressive olan) master of puppets'ı çıkarıyor aynı tarihte.

    88'de artık tümüyle progressive'e dönmüş durumdalar. maiden seventh son of a seventh son'ı çıkarıyor, metallica ...and justice for all 'u.

    fakat iki grup da oradan devam etmeyip, bu kez kısa süreli, kısa sololu, akılda kalıcı riffli ve nakaratlı parçalar yapmaya başlarlar.

    maiden 90'da no prayer for the dying ve 92'de fear of the dark'ı çıkarır, metallica 91'de siyah albüm'ü.

    elbette birileri çıkıp bunun plak şirketi ile ilgisi olmadığını; müziğin evrildiğini ve bu değişimin, aslında yaptıkları müziklerin gelişimiyle ilgili olduğunu söyleyebilir.

    halbuki seventh son of a seventh son'dan fear of the dark'a, yahut ...and justice for all'dan siyah albüme doğru bir gelişim değil, korkunç bir düşüş olduğunu fark etmek için ihtiyacınız olan sadece iki kulak.

  • ya ben eski sevgilimi önünü kestiğim düğün arabasının içinde gelinlikle gördüm, bana gündelik acılarınızdan bahsetmeyin. üstelik zarf da boştu..

  • baba bir tamirat işi ile uğraşmaktadır.

    - baba ya o öyle olur mu. alttan ittireceksin.
    - hsss
    - ya baba bırak allahaşkına, o tornavidayla olmaz o, şununla yapsana.
    - (dayanamaz işi bırakır) bak oğlum bigün dedenin dükkandayım. saat tamir ediyor rahmetli. ben de omuzundan bakıyorum. dedim ki "baba şunu şöyle yap, bunu böyle yap", deden elindeki işi bıraktı, bana döndü, anlatmaya başladı:

    birgün devenin biri coşkun akan bir ırmağın kenarına gelmiş, maksadı karşıya geçmek. suya girmiş, yürümeye başlamış. biraz açılınca akıntıdan ayakları yerden kesilir gibi olmuş. o esnada korkudan biraz kaçırmış.

    deve bakmış ki boku suda batıp çıkıyor, girdaplara gire çıka, döne döne uzaklaşıyor, içinden geçirmiş.

    "işe bak yahu, sıçtığım bok bana yüzme öğretiyor."

    -tısss

  • ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

    baba: 'yahu bu korkunç bir fatura. ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'
    anne: 'aynen ben de... akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. ne yapayım bunu.'
    oglan : 'vallahi ben de şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.'
    kız: 'e benim de şirket hattim var. ev telefonunu hic kullanmam ki..'

    herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

    hizmetçi : 'eee... problem ne o zaman? sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz...'

  • dandik bir firmayla görüşmenin bir kısmı tamamlanmıştır. devamında,

    ik: akıcı yazıyor ama ingilizceniz ne seviyede?
    kedish: isterseniz ingilizce devam edelim.
    ik: eheheu yok benim pek iyi değil aslında da!
    kedish: (iç ses) -teallam sabrımı mı sınıyorsun!-