hesabın var mı? giriş yap

  • zaman makinesi, h. g. wells'in 1895 yılında yayınlanan bir bilim kurgu kitabıdır. aynı ada sahip iki filme de uyarlanmıştır.kitap zaman makinesinin kullanıldığı ilk eserlerden biri oluduğu için bilim kurgu edebiyatı için oldukça önemlidir.

    kitapta zamanda yolculuk yaptığını iddia eden bir araştırmacının evine çağırdığı bir gurup aydına bu yolculuğu anlatmasıyla başlayan hikayeyi çok gizemli bir şekilde bitirmeyi başarmış yazar.

    bu tarz edebiyatı seven herkesin okuması gereken bir kitap olarak görüyorum bu kitabı.çünkü buradaki ögeler birçok filme ve benzeri romana referans olarak kullanılmıştır.zamanda yolculuk anında kişinin hissettikleri ve zamanın nasıl döngüsel biçimde aktığı gibi bir çok ilginç betimlemeye yer verilmekte.

    ayrıca yazarın başka efsanevi kitapları da bulunmakta.bunlardan bir kaçı;

    dünyaların savaşı 1989
    dr.moreau'nun adası 1896
    körler ülkesi 1904

    edit:düzeltme

  • muhasebe sınavı:

    soru: kasa sayımında 100bin tl eksik çıkmıştır. bunu büyük defterde* muhasebeleştiriniz.

    cevap: tekrar sayın, eksik çıkmaması lazım.

  • kadincagizin dedigi, "konu neden hep bizim aldigimiz maasa geliyor'u" iste bu baslikta tum ciplakligi ile gorebilirsiniz.

    kadin onca sey anlatmis, ucret/vergi bunlardan sadece biri! kadinin dediginde bir tane yalan varsa ne olayim. bak az demistir, cok degil! olum tehditleri, fiziksel ve sozlu saldirilar, hastalarin ve hasta yakinlarinin mobbing'i, fazla calistirilma, imkansiz performans beklentileri, yasamak zorunda birakildigi psikolojik cile ve daha bir cogu seni zerre ama zerre rahatsiz etmemis, aklinda bir tek maas olayi kalmis! cunku sana gore para aliyorsa, her sey mubah.

    senin ben ta amk! iste o kadinin benim gibi acik acik diyemedigi sigir, tam olarak sensin!

  • ibretle okuduğum bir yazının bölümü.
    demek ki senin bile plakan var fatih abi.

    ekleme: colonel casey arkadaşımız da şöyle bir ekleme yapmamı rica etti.

    "bir memur çağırsın bir uber aracı, bağlasın sen yasadışısın diye. araç bile ayağına gelecek, çevirmeye bile gerek yok. neden yok böyle bir uygulama?
    polis ve jandarma mı uyuyor, fatih altaylı mı neyin yasal olup neyin olmadığıyla ilgili bol keseden atıyor acaba?"

  • ders çalışma, konsantrasyon sağlama ve zinde kalma anlamında, alanında kullanılan en iyi drug'larından biri. amfetamin etken maddeli olan bu ilaca, ritalin ve concerta'nın yetmediği durumlarda geçiş yapılır. zaten amfetamin, yetişkinlere yönelik bir psikostimülanttır ve daha etkilidir. 20 mg'lık bir adderall, 54 mg'lık bir concerta'dan daha fazla iş görür. sadece konsantrasyon gerektiren çalışmalarda kullanıldığında yan etkisi yok gibi. abd, kanada, japonya gibi ülkelerde devlet kontrolünde satışı yapılırken bizde neden yok halâ anlamış değilim. edebiyle adabıyla kullanıldıktan sonra zaten ilaçtan bir yan etki beklemiyoruz.

    özellikle amerika'da tıp, hukuk ve birkaç mühendislik bölümlerinde okuyan; sürekli olarak yoğun çalışma ve yüksek konsantrasyon gerektiren bölümlerde kullanılması neredeyse zorunlu hale gelmiş ilaçtır.*

    tabi sürekli "dogru kullananlar" üzerinden gitmek de yanlış olur. verdiği aşırı öforiden dolayı kötüye kullanımı yaygındır. alkolle beraber abd kampüslerinde abuse edilir, ya konsantrasyon eksikliği çeken öğrenciler tarafından kullanılır ya da alkolle daha da kafa bulmak isteyen tez canlı "hastalar" tarafından. doktorlar bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru şekilde yaparsa, smart druglar, gerçekten hak ettikleri konumda olurlar.

    edit: ben kullanmadım ve ne yazık ki türkiye'de de yok.

    edit 2: yeşillendirmeler üzerine açıklama yapma gereği duydum. malesef hala türkiye'de yok. amerika'dan ithal edilip gelebilmesi için sağlık bakanlığının bu ilacı onaylaması gerekiyor, bende inanın sizler gibiyim keşke olsa :(

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."