hesabın var mı? giriş yap

  • 20 yılını "askeri vesayet" eleştirisi ve sivil siyaset vurgusu ile geçiren siyasal islamcılar, bugün türkiye'ye askeri disiplin öğretiyor.

  • anadoludan kop gel düz git
    ankarayı geç sağdan
    bursanın biraz yukarısı
    altunizadeden sonra köprünün hemen aşağısı
    avrupa yakası

    babamın otoritesini geç
    annemin damat takıntısı
    abimin şöhret sevdası
    gençliği solla
    kariyeri fulle
    çayını da demle
    son durak
    avrupa yakası
    avrupa yakası
    avrupaaaa yakasııııııı

    velhasıl;
    (bkz: avrupa yakası)

  • karakter sınırı sebebiyle başlığın uzun hali : 65 milyon yıl öncesine geri dönüşü olmayan bir zamanda yolculuğu yapmış olsaydınız, gelecekteki insanların bu yolculuğu yapabildiğinizi ve yolculuk yaptığınız dönemdeki varlığınızı bilmelerini sağlamak adına hangi delilleri bırakabilirdiniz? cem yılmaz filmi olan arog'da arif'in mağaraya yazı yazması olayı gibi.

    65.000.000 yıl
    ortalama insan ömrü 70 yıl dersek 928 bin 571 farklı nesil eder.
    bulunan en yaşlı insan fosili, 3.200.000 yıl öncesine kadar uzanır (lucy). yani ölünüzü bulamazlar.
    bulunan en eski insan yapımı anıt, mö 4850'den kalma barnenez'deki cairn'dir. bu nedenle, bir binanın ayakta kalma süresi ~6869 yıldır. yani bir şey inşaa etseniz o da günümüze kadar dayanamayacaktır. (göbekli tepeyi atlamışım bunu göz önünde bulundurursak yaklaşık 10-15 bin yıl diyebiliriz.)

    kehribar içine kapana kısılmış bir organik canlı 230 milyon varlığını sürdürebilirdi fakat 65 milyon yıllık yeryüzü yıpranması ve jeolojik kargaşanın arasından sıyrılarak bıraktığımız notun günümüz insanına ulaşması oldukça zordur. dünyanın 65 milyon yıl önceki hali için bakınız

    seçenek 1 : bulması kolay, değişime uğramamış veya uğramayacağını düşünülen doğal bir yapı bulunarak veya bilindik bir coğrafi konuma yakın yerleşim alanı olabileceği varsayılan bir yer seçilir. sert kayaların sivri kısımlasıyla diğer kayalar oyarak anlaşılması kolay bir iz bırakmaya çalışılır. (coğrafi olarak tanımadığınız yerdeyseniz ve tanıdığınız bir yere gitmek isterseniz otçul bir dinozoru evcilleştirip üzerine binerek seyahat edebilirsiniz. ama evrim sürecine dikkat! çünkü dinozur'u evcilleştirdiğiniz için kendi ırkınız / diliniz muhtemelen mevcut zaman çizelgemizdekinden farklı olarak delişebilir.) latin alfabesi veya sembol kullanırdım ama bu, geleceği nasıl etkilerdi bilemiyorum.

    seçenek 2 : almanya'nın güneyindeki messel çukuru'na ulaşmak. milyonlarca yıldır değişime uğramamış fosillerle dolu olan buçukur o tarihlerde göl halindeydi. bir kaç gün kil topraktan sonra pişirilmiş kil ile sanatınızı konuşturarak saksı, testi veya harf ve rakamlardan oluşan eserler yaparak gölün içine bırakabilirdiniz. muhtemelen 1995 yılında varlığınızdan dünya haberdar olurdu.

    seçenek 3 : eğer ideolojik hareketliliğin az olduğu bir yer bulunabilirse var olan bir anıt veya eserin 3d modelini yaparak reçine dolu bir kabın içine yerleştirmek. bulunması için de uranyum ile işaretlenebilinirdi. fakat sıradan bir vatandaşın doğada uranyum bulması biraz zordur. eğer bulunabilseydi günümüz teknolojisiyle korunmuş 3d modelimiz radyasyon sayesinde kolaylıkla gün yüzüne çıkabilirdi.

    *mağaraya yapılan resim ne kadar kalıcı olur bilmiyorum ama eğer bir mağaraya yazılabilseydi gelecekten notlar ve dikkat edilmesi gerken doğal felaket tarihleri hakkında bilgiler yazardım.

  • oruç tutmayan arkadaşımı dövdüler..

    olay kız meselesi ama sonuçta arkadaşım oruç tutmuyor.

  • son yıllarda ortaya çıkan ilginç bir tür. 1 yıl süren çalışmalarımın sonucunda hazırladığım raporu yayınlıyorum. buyrun:

    -genellikle gri eşofman giyiyorlar. fenotipi* bronz olanların beyaz gömlek giydikleri gözlemlendi.
    -populasyon kendi içinde ellerini göğüs hizasına kadar kaldırıp tokalaşıyor, sanırım bir tür şifre.
    -çoğunun bileğinde dövme olduğu düşünülen karartılar var.
    bir kısmı vücudunun bütün kıllarını kirli sakal uzunluğunda alıyorken kalan kısım sadece sakallarını 3 numara kesiyor.
    - lise-vakıf üniversitesi-devlet üniversitesinde yapılan nicel gözlemlerde tüm eğitim kurumlarında eşit yoğunlukta bulundukları tespit edildi.
    -tüm illerden gelen sonuçlar değerlendirildiğinde kıyı şehirlerinde yoğunlukları artarken sadece bilecik'ten sonuç gelmedi.
    -kıyı şeritlerinde(tophane, bostancı, bakırköy vs) daha sık görülüyorlar.
    -havalar ısınınca kıyı şeritlerine nargile kokusuna iniyorlar. sıvı ihtiyaçlarını kola, votka-red bull, rakı, çay gibi likitlerden karşılıyorlar.
    -yaşam alanlarındaki tüm tütün kaynakları tükenene kadar çoğalıyorlar.
    -üniversite 1. sınıf olanları genellikle her yere 15'er kişilik gruplarla giderken daha yaşlı olanların populasyon büyüklükleri 4-5 kişiye iniyor.
    -gençlik dizilerine kadar yayılan bu türün aralarında şifre olarak kardeşim yerine kankaaağğ dedikleri de gözlemlendi.
    -populasyon içi çatışmalara genelde derbi maçlarından sonra rastlansa da ölümcül kavgalar genellikle dişiler için yapılıyor.
    -grupların alfa erkekleri genellikle araba sahibi oluyor.
    -aralarında verimli döller oluşturamamalarına rağmen sayıları esrarengiz biçimde durmadan artıyor.
    -üreme konusunda mitoz bölünmeden şüpheleniliyor.

  • bir gün boğaz kıyısından arabayla geçerken gözün bir yalı dairesine ilişmesinin ardından "kimbilir ne biçim insanlar oturuyor burda milletin dedesinden neler kalmış keşke ben de böyle bir evde yaşasam" diye iç geçirdikten bir ay sonra alakasız bir semtte emlakçıya gidilir, kiralık ev sorulur. emlakçı "ya bir yer var bu gün geldi ben de daha görmedim, ama hem yalı diyorlar hem üç kuruş para söylüyorlar hiç gidip bakmayalım kesin yıkılmak üzeredir böyle yerler" der. gwtw "yok yok bakalım " diye ısrar eder. arabaya binerler, boğaz kıyısında bir ay kadar önce iç geçirilen yalının önünde dururlar. emlakçı evi görünce dumur olur, gwtw de dumur olur, evin içine atlar, ev sahipleri çok yaşlı ama varlıklı ve para pulda gözü olmayan, sadece üst katlarında oturacak güvenebilecekleri sevecekleri birini arayan tonton insanlardır. gwtw evi tutmuş vaziyette kapıdan çıkar. sonra bir miras davasına dek yuvarlak camlarından huzurla boğazı seyrettiği evinde oturur, camın önünden eve bakıp geçen insanlara el sallar. bence doğaüstüydü, hem ev, hem olay. milli piyango, size de çıkabilir.

  • otobüse beraber bindik. taksime doğru gidiyoruz. ayakta ortadaki direğe tutunuyorduk. çok koşmuştum peşinden belli ettim hislerimi ama açılamadım. en azından ayıkken. geldi elimi tuttu. tutuş o tutuş.

    hiç konuşmadık yüzümüzde bir gülümseme ile galata kulesine kadar yürümüşüz. bir banka oturduk. nasıl bir mutluluk bendeki. etraftaki binaların pencerelerine bakıyorum. mayıs ayı böyle baharın da serin mi sıcak mı belli değil havası. dünya gözümde kocaman bir yumak gibi. ben çeviriyorum o dönüyor.

    o an hayatımın en güzel anı idi. çok sonra, o banka yolumuzu düşürüp evlenmek istediğimi söyledim; ağladık. pano'ya gidip sarhoş olduk. seneler geçti hala sarhoşum.

  • savulun, liste yaptim:

    -denizde ufuk cizgisinin arkasinda selale var ve deniz oradan asagi dokuluyor sanirdim.

    -dunya'nin bir kure seklinde oldugunu biliyordum ama bizim kurenin uzerinde degil de ic katmanlarinda yasadigimizi saniyordum.

    -dunya'da sadece 2 ulke oldugunu saniyordum: turkiye ve abd. zira televizyonda ya turk filmi oynardi ya amerikan filmi oynardi.

    -dunya'da sadece muslumanlar ve hiristiyanlarin oldugunu saniyordum. muslumanlar'in "allah'a" hiristiyanlar'in "tanri'ya" inandigini ve bulutlarin uzerinde allah ile tanri'nin surekli gurestigini, kah birinin kah otekinin galip geldigini saniyordum. tabi ki iki tanri da voltran seklindeydi.

    -ezan okundugunda dunya'da olmus tum ruhlarin bir yerde toplandigini ("summon edilme" seklinde) saniyordum. hatta ezandaki "hayalel selah" bolumunu "hayalet ol sen gel" seklinde saniyordum. yani ezan gunde 5 vakit gerceklesen bir ruh cagirma seansiydi bana gore.

    -solucanlarin yavru yilan oldugunu, buyuyunce tam yilana donustugunu saniyordum.

    -ali kirca'yi levent kirca'nin kardesi saniyordum.

    -sadece yaz mevsiminde antalya'ya gittigimiz icin antalya'da mevsimin surekli yaz oldugunu saniyordum. bir kere ekim ayinda gitmistik ve havayi yagmurlu gorunce resmen kultur soku yasamistim. antalya'da ilk kez yagmur gorunce ufkum genislemisti.

    -degisik dillerin harflerin farkli kodlanmasi seklinde oldugunu saniyordum. mesela turkce'deki "a" harfi ingilizce'de "e" seklinde. yani sadece harflerin yerlerini degistirerek yeni diller uretildigini saniyordum. bu durumda bir dilin alfabesini ogrenince o dili ogrenmis oluyordunuz. keske o kadar kolay olsa.

    -4-5 yaslarindayken fenerbahce, galatasaray gibi takimlarda oynayan futbolcularin 13-14 yaslarindaki gencler oldugunu saniyordum. o zamanlar 13-14 yas gozume ne kadar buyuk gozuktuyse artik.

    -filmlerde olenlerin gercekten oldugunu saniyordum. hatta cesitli filmlerde olen aktorler icin "adama bak ne kadar fedakar, coluk cocuguna para kalsin diye gonullu olarak olmeyi kabul etmis" diye bakiyordum.

    -omrumun ilk yillari izmir-istanbul-antalya ucgeninde gectigi icin turkiye'yi bu uc sehirden ibaret saniyordum.

    -temel reis'in (popeye) turk yapimi bir cizgi film oldugunu saniyordum.

    -ulkedeki tum koylerde kibar feyzo'daki maho aga gibi bir aganin oldugunu, hatta koyleri resmi olarak agalarin yonettigini saniyordum. ilkokulda hoca yerlesim birimlerinden bahsederken "koyleri muhtarlar yonetir" dediginde "aga yonetmez mi?" demistim, hocayi guldurmustum. ha bir de memlekette her evlenen mutlaka baslik parasi oduyor saniyordum.

    -futbolda turnuvalarda nasil mac berabere biterse penaltilara gidiliyorsa basketbolda da ayni sekilde serbest atislara gidiliyor saniyordum. hayatimda ilk kez bir basketbol maci uzatmalara gidince heyecanlanmistim ama serbest atislara gecilmedigini gorunce hayalkirikligi yasamistim.

    -yaser arafat'i metin akpinar saniyordum.

    -can dundar ve mithat bereket'i kardes, ikisinin babasini da mehmet ali birand saniyordum.

    -1994 dunya kupasinda turkiye ile abd arasindaki saat farki yuzunden maclar abd'de gunduz oynansa da turkiye'de gece saatinde yayinlaniyordu. ben de maclari izlerken "vay be amerika'da ne teknoloji var, adamlar gece vakti stadyumu gunduz gibi aydinlatmislar" diyordum.

    -ay'in nasil olup da surekli sekil degistirdigini merak ederdim ve kendi kafama gore bir teori uretmistim. bu teoriye gore ay normalde yuvarlakti ama arada sirada meteorlar veya diger gok cisimleri tarafindan vurulup olusan darbe sonucu bir parcasini kaybediyordu. bir sure sonra da kesilen tirnak nasil uzuyorsa ay da bir sekilde eski haline geliyordu. sonradan olayin basit bir isik/golge oyunu oldugunu ogrendigimde epeyce hayalkirikligi yasamistim cunku benim teorim daha eglenceliydi.

    -halit kivanc ve cenk koray'i kardes saniyordum. ayni zamanda kemal sunal ile halit akcatepe'nin de kardes oldugunu dusunuyordum. munir ozkul ile adile nasit'in evli oldugunu saniyordum.

    -street fighter'daki ken, ryu, guile gibi karakterlerin gercekten de yasadigini ve ayni oyundaki gibi kendi aralarinda surekli dovustugunu saniyordum.

    -asilarak idam edilmenin kurbanlik hayvan gibi kancayla sirttan asilma seklinde gerceklestigini saniyordum. ilk kez boyundan iple asilma oldugunu ogrendigimde de olumun kafanin kopmasi seklinde gerceklestigini sanmaya baslamistim.

    -susam sokagi gibi kuklali programlarda kuklalarin icinde insan var saniyordum. kisaca kuklalarin uzaktan iplerle degil de kostum seklinde giyilerek hareket ettirildigini saniyordum.

    -futbol musabakalarinda futbolcular aralarinda hic konusmuyor saniyordum. ceza sebebiyle seyircisiz bir mac gordugumde, oyuncularin kendi aralarinda ne kadar konustugunu gorunce saskinligimi gizleyememistim.

    -kibris turkiye'nin bir parcasi saniyordum.

    -fatih sultan mehmed koprusunu fatih sultan mehmed insa ettirdi saniyordum.

    -tansu ciller'i suleyman demirel'in kizi, mesut yilmaz'i da turgut ozal'in oglu saniyordum.

    -kirmizi baslikli kiz, kulkedisi gibi bir cok masalin turkiye'de gectigini saniyordum.

    -mahmut hekimoglu'nu ferdi tayfur'un abisi saniyordum.

    -ali uyanik karakterini ferhan sensoy canlandiriyor saniyordum.

    -o zamanlar naim suleymanoglu, hamza yerlikaya gibi surekli olimpiyatlarda madalya kazanan atletlerimiz oldugu icin ulkecek olimpiyatlari domine ettigimizi saniyordum. sonradan ulke olarak olimpiyatlarda pek sesimizin solugumuzun cikmadigini ogrenince epeyce hayalkirikligi yasamistim.