ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
pelkas'ın profil fotoğrafını atatürk yapmaması
-
normal olan.adam yunan amk. sen ingiltere'de oynayan türk olsan churchill'i yapar mısın
1968'de istanbul'da denize giren 3 kız
-
bazı gerçekleri ortaya çıkarmış kızlardır. "a, ne tatlı yaşlı amca. eski istanbullu" diye yer verdiğiniz adam bu resimdekilerden biri olabilir. sorsan "biz beyoğlu'nda takım elbisesiz gezmezdik" diyecek.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"justin bieber a laf atan şerefsizler ben hayatımı ona borçluyum.
9 mart 2009 yılında bir kaza geçirdim. teleferikten düştüm.
altı ay boyunca komada kaldım.
bir gün bakıcı hemşirem radyoyu açtı. justin bieber çalıyordu.
hemen yataktan kalktım ve radyoyu kapattım."
8 km için 185 tl isteyen taksici
-
muhtemelen arabasına korsanı bitirdiğiniz için teşekkürler başbakanım yazısı yapıştıran, seçim zamanı rte istanbul'a geldiğinde haliç kongre merkezine gidip maymunluk yapan, sorsan dürüstlük abidesi taksici.
ekşi itiraf
-
benim hiç "en deli çağım" olmadı. en fazla minibüste kapıya asılarak gitmek... o kadar.
gelmiş geçmiş en iyi on bir klasik müzik parçası
-
gelmiş geçmiş en iyi midir bilmem ama benim en sevdiklerim:
chopin: nocturne no.1 ın b flat minor, op.9 no.1
gabriel faure: elegie, op. 24
beethoven: symphony no.7 in a major op.92 - ıı, allegretto
wolfgang amadeus mozart: lacrimosa
tomaso albinoni: adagio
g.f. handel: harpsichord suite in d minor vol.2 no 4 hwv 437 sarabande
claude debussy: claire de lune
domenico scarlatti: sonata k.27
zbigniew preisner: les marionnettes - la double vie de veronique
erik satie: gnossienne 1
schubert: ave maria
bonus olarak da en sevdiğim ilahiyi bırakayım:
hildegard von bingen: o euchari in leta via (orjinal)
rebecca nelsen versiyonu:
hildegard von bingen: o euchari in leta via
özgüven eksikliği
bir zamanlar anadolu'da
-
nuri bilge ceylan'nın görüntülerde ki hassas ve özenli tavrını diyaloglar,oyunculuklar ve kurguya da aynı kusursuzlukla yansıttığı müthiş film.diyaloglar,hayatlar yine çok etkileyici. film de geçen alıntıların anton çehov'dan olduğunu jenerikte gördüm. senaryo 12-13 saatlik bir zamanı içeriyor. nuri bilge ceylan bu 12-13 saati 2 saate sığdırmamış sadece çok daha ötesini,ana karakterlerinin tüm hayatlarını sığdırmış sanki. oyunculukların hepsi çok çok iyi. yılmaz erdoğan ve taner birsel çok başarılı.gerçekçi demek az bile kalır her ikisi içinde .muhammet uzuner'i izleyici olarak yeni tanıyor olmak bizim ayıbımız galiba.bizzat oyunculuğun ses tonu ve mimikten ibaret olmadığını bakışın, beden dilinin nelere yettiğini gösteriyor aynı fırat tanış gibi. fırat tanış ayrı bir baslıkta uzun uzun degerlendirilmeyi hak edecek kadar iyi oynamıs.filmin senaristlerinden ercan kesal'in muhtar rolunde doğal ve akılda kalan oyunculuğunu da es geçmek mumkun degil.film başarısını alacağı ödüllerle ve umarım gişeyle de tescilleyecektir.
koşu bandı alacaklara tavsiyeler
-
almayın. bir çamaşır askısı olmak için oldukça ağır ve hantal. hafif ve portatif bir çamaşır askısı tercih edin.
bütün kariyeri bir kenara bırakıp köye yerleşmek
-
böyle düşünen insanlara gaz vereceğini düşündüğüm bir yazıyı izninizle paylaşmak isterim.
--- spoiler ---
amerikalı bir iş adamı meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyretmektedir. bu sırada bir balıkçı teknesi kıyıya yaklaşır. teknenin içinde bir balıkçı ile birkaç tane de ton balığı vardır. amerikalı, balıkların kalitesini övükten sonra bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.
meksikalı “çok az sürdü.” diye yanıtlar.
bunun üzerine amerikalı “o zaman niçin denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun? ” diye sorar. “peki geriye kalan zamanda ne yapıyorsun?” diye sorularını sürdürür.
balıkçı ailesinin ihtiyacı kadar balık tuttuğunu anlatmaya çalışır.
amerikalı sormaya devam eder “peki geriye kalan zamanlarda ne yapıyorsun?”
balıkçı yanıtlar:
-geç yatarım. çocuklarımla oynarım. karım maria ile öğle uykusuna yatarım. her akşam kasabanın merkezine inerim. dostlarımla şarap içerim. biraz gitar çalarım. dolu ve meşgul bir hayatım var bayım.
amerikalı balıkçıyı alaylı bir tavırla süzdükten sonra konuşmaya başlar. ”harvard’dan derecem var. sana yardımda bulunabilirim. bunun için balık tutmaya zaman ayırmalısın. kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla, daha başka tekneler alabilirsin. böylece bir balıkçı filosu kurabilirsin.”
balıkçının dikkatle dinlediğini gören amerikalı konuşmasını tam gaz sürdürür.
“tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyenlere satarsın. sonunda kendi fabrikanı açarsın sonra da bu küçük kasabadan ayrılır önce mexico city’e ardından los angeles’e oradan da new york’a taşınıp kendine ait bir firma açıp onun başına geçersin.”
balıkçı sorar “peki bayım tüm bunlar ne kadar sürede olur?”
“15 veya 20 yıl.” diye yanıtlar amerikalı.
balıkçı sorar “sonra ne olacak bayım?”
amerikalı gülerek konuşmaya başlar “hikayenin en güzel kısmı da bu ya.” der ve konuşmasını sürdürür “zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, milyon dolarların olur. çok zengin olursun.”
balıkçı “sonra ne olacak bayım?” dedikten sonra amerikalı yanıtlar “sonra emekli olursun. geç yatacağın, akşamları bir şarap evinde, dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın, küçük bir sahil kasabasına taşınırsın.”
--- spoiler ---