hesabın var mı? giriş yap

  • - ramazan denince aklınıza ne geliyor?

    italyan: pide!
    rus: pide!
    ispanyol: güllaç!
    koreli: nihat hatipoğlu!!!

    adsşlkasşldkadls

  • damadın açıklamasıdır.
    hani biri borç istemeden önce, "abi şuradan büyük para bekliyorum" diye önden bi güven vermeye çalışır ya, sanki damat da tam olarak onu yapıyor.

    bu arada hani dışa bağımlılık bitmişti, hani imf bizden borç istiyordu.
    edit; imla.

  • yemekte abimle sezar sosunun salatayı ne güzel yaptığından bahsederken ortaokulda okuyan yeğenim muhabbete dalar:

    - jülio sezar mı?
    - jülio değil, jül sezar denir. sen sezar'ın kim olduğunu biliyor musun?
    - biliyorum benfica'nın kalecisi.

  • üstteki deli ne anlatıyorsun anasını satayım. ezan kaldırılsın dedik sanki. yüzyıllardır bayram oluyor bu memlekette ben bir kere bile duymadım bayram öncesi sabah 4te sela okunup üstüne 2 tur tekbir getirildiğini. update mi geldi dine? işiniz gücünüz mağduriyet amk.

  • hiçbir zaman gerçek anlamda gelişememiş ve beklenen seviyeye ulaşamamış edebiyat türüdür.

    fantastik edebiyat, dünya çapında son derece popüler ve saygın bir edebiyat türü olmasına rağmen türk edebiyatında başlıca bir tür olamamış, çocuk edebiyatının bir alt dalı olarak kalmıştır. esas ilginç olan ise türk halkının ithal ikame fantastik edebiyatını okumayı sevmesidir. yani harry potter, yüzüklerin efendisi, taht oyunları gibi yabancı eserleri seviyoruz ancak fantastik edebiyat üretmiyor, üretilen nadir eserleri de okumuyoruz. türkiye'de fantastik edebiyat ithal ikame olarak varlığını sürdürüyor.

    bu durumun birçok nedeni var ancak bu nedenlerden biri hiçbir zaman türk kültürünün "fantastik altyapı ve unsurları" bulundurmaması olmamıştır. batı kültüründe olduğu gibi türk kültüründe de peri, cin, hayalet gibi doğaüstü yaratıklar bulunmakta ve kahramanlar canavarlarla çarpışmaktadır. üstelik bu gelenek sözlü edebiyata kadar uzun bir tarihe sahiptir. başka bir deyişle türk fantastik edebiyatının bu kadar geri planda kalmasının nedeni "gerekli altyapının olmayışı" değildir.

    peki nedir bu sebep? başlıca dört neden sayılabilir. bunlar din, geleneksel toplum anlayışının yıkılmaması, bireyselciliğin gelişmemesi ve bu türün ciddiye alınmaması şeklinde sıralanabilir. karşımıza ilk olarak geleneksel toplum yapısı ve "bireyselleşme" kavramının yeterince gelişmemesi çıkıyor. dünya edebiyatına baktığınızda fantastik edebiyatın yükselişinin 19. yüzyıldan itibaren bireysellik kavramıyla birlikte yükselişe geçtiğini görürsünüz. fantastik edebiyatın bir "çocuk eğlencesi" olmaktan öteye geçip başlıca bir tür olmasında bireyin kendisini geleneksel toplumdan kurtarıp sorularına özgürce cevap verebilmesinin çok büyük payı vardır. geleneksel toplumun onun için otomatik olarak verdiği cevapları kenara bırakıp kendi hayal gücünü kullanabilmektedir. oysa geleneksel toplum, kişiyi bireysel cevaplardan uzaklaştırarak kalıplaşmış cevaplara yönlendirir. bir de buna din faktörü eklenince kalıplaşmış cevapları yıkmak şöyle dursun, sorgulanması bile gündeme gelmemektedir. her şeyden önce fantastik edebiyatı yaratıcıya karşı çıkmak olarak gören toplumsal zihniyet, bu türün çocuk eğlencesinden öteye geçmesine izin vermemektedir. örnek vermek gerekirse j.k. rowling harry potter'daki ruh emicileri depresyona girdiği bir dönemde hissettiklerinden yola çıkarak oluşturduğunu söyler. türk geleneksel toplumunun bir üyesinin aynı depresyonu yaşaması durumunda bunu yaratıcının bir imtihanı olarak görme ve süreç geçene kadar sabretme ihtimali hayli yüksektir. olumsuz olayları nazar değmesine, açıklanamayan olayların gaipten gelmesine, ya da başka bir deyişle "allah'ın hikmeti olduğuna" inanan toplumun bir üyesi, bu süreçleri hayal gücüne bırakıp fantastik yaratıklarla yorumlamaz. böyle bir eğilimi bile olmaz. yapmaya kalkışanları da dine şirk koşma fikri durdurur.

    toplumun mevcut anlayışı fantastik edebiyatın yazılmasını engellediği gibi okunmasını da engellemektedir zira ciddiye alınmamaktadır. çocukları eğlendirmenin ötesine geçen her fantastik hikaye amacını aşmış demektir. kişi masal yazmıyor ya da anlatmıyorsa boşuna zaman kaybetmemelidir. bu "ciddiye alınmama" durumu beklentileri de şekillendirmektedir. son yıllarda bunun çok bariz bir örneği var. netflix'in hakan muhafız dizisini izlerken muhtemelen birçok kişi onlar adına utanmış ve başını sokacak yer aramıştır. bu diziyi bu kadar izlenemez yapan şey sadece senaryo ya da oyunculuklar mı? izlerken bir şeyler kafamızda oturmuyor, yer edinmiyor çünkü kültürümüzde yok. çünkü alışmamışız. "süper kahramanın geçmişten gelen yaratıklarla savaşarak bir şehri kurtarma" fikri bizim için yabancı fantastik edebiyatla özdeşleşmiş. bir hikaye okurken james isimli bir karakterin elinde asasıyla kilisede gargolye peşine düşmesi normal iken ahmet ya da mehmet'in sihirli değneğiyle camide peri avlaması fikrini özümseyemiyoruz. bu süreç döngüsel olarak birbirini etkiliyor. biz türk yazarlarından realist ve toplumun sorunlarını ele alan romanlar bekliyoruz, onlar da o tarz roman yazıyor. "yetişkin türk fantastik romanı" üretmeme ve okumama konusunda bir uzlaşma söz konusu.

    türk edebiyatında fantastik eserlere bakıldığında, sözlü edebiyatla günümüze gelen masallar ve dede korkut hikayeleri gibi efsaneler haricinde karşımıza ilk olarak 19. yüzyılda giritli aziz efendi tarafından yazılan muhayyelât çıkar. yazıldığı dönemde hiç ciddiye alınmadığı gibi edebiyat çevresi tarafından alay konusu olan bu eser günümüzde pek bilinmemektedir. bizzat ahmet mithat efendi, giritli aziz efendi'yi ülke bu derece karışık iken "boş işlerle uğraşmakla" suçlamıştır. bu sebeptendir ki batı kültürünün 18. yüzyıldan itibaren ürettiği "yetişkin fantastik edebiyatı," 19. yüzyılda dracula ve frankenstein gibi eserler verip 20. yüzyılda zirveye ulaşırken türk edebiyatında ilk ciddi girişimler ancak son 30 yıllık dönemde ihsan oktay anar ve barış müstecaplıoğlu gibi isimlerle vermeye başlamıştır. bu zamana kadar hüseyin rahmi gürpınar'ın gulyabani gibi eserler kaleme alınsa da, fantastik ögeler hikayenin ana unsuru olmaktan ziyade öğretici mesajı destekleyecek yan faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

    son yıllarda basılı medyada değil de, görsel medyada yetişkin fanstastik kurgular netflix gibi ithal ikame olarak yavaş yavaş yer edinmeye başladı (sihirli annem ve selena gibi uyarlama dizilerin hedef kitlesi bir kez daha çocuklar olduğu için bahsetmenin lüzumu yok). hakan muhafız ya da atiye gibi dizilerin kalitesi başka bir konu ama aslında alttan alta türk halkına "yetişkin fantastik edebiyatını" kabul ettiren projeler ikisi de. görsel medyada bu durumun normalleşmesi belki zaman içinde basılı medyaya da yansır ve bu türde daha fazla eserler verildiğini, bunların da ciddiye alındığını görürüz ama günümüzde baktığımızda daha zamanı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

  • biz onu imralıya tıkmamış mıydık zaten dediğim haber.

    edit: bu entry, 'dünyanın en değerli böceği kürdistanda bulundu' başlığına, pkk sevici bi arkaşa ithafen girilmiş, önce arkadaş gitmiş sonra başlık taşınmış, gül gibi entry'im piç olmuştur.

  • bir çok sözlük yazarının "aha ne boktan film, iğrenç, utanç verici" diye entry girip 3-5 ay sonra bir otobüs yolculuğu sırasında mecburen izleyeceği filmdir, hatta bazı sahnelerde elinde olmadan gülecek, sonra da etrafına bakıp "ulan rezil olduk yandaki kızlara, bu filme bile gülüyor diyecekler" diye hemen kenarda bekleyen leman/uykusuz vs. dergiye yönelecektir bu arkadaşlar

  • dücane cündioğlu'nun boyunduruk & pranga isimli felsefe dersinde yaptığı sanatçı tanımı oldukça değerlidir.

    "sanatçı imgelemi idelerle temas edecek şekilde kullanan kişidir. filozof gibi kavramdan yola çıkmaz ama ideye ulaşır. sanatçı sezgiyle elde ettiği şeyi kavrama getiremez. onu açıklayamaz fakat anlatır. "

  • jeodezi ve fotogrametri mühendisliği memleketimin en ilginç mesleklerindendir. öncelikle bu mesleği serbest olarak yapmayı düşünen insanların arazide lahovoleyy diye bağırabilirken, belediye ve ya kadastroya girince müdür bey, uzaktan algılama bey diye incelikten kırabilecek esnekliğe sahip olmaları gerekiyor.

    bu meslek dalı halk arasında harita mühendisi ya da kadastro mühendisi olarakta bilinir. genel olarak 5 anadaldan olusur.

    1. ölçme tekniği:

    bu dal ile akademik kariyer yapanlar ve topograf olarak adlandırılan arazi adamları ilgilenir. işin özünde bir noktayı en hassas ve doğru şekilde hangi yöntemle ölçerize kafa yorarlar.

    2. jeodezi

    bu tamamen akedemik bir olaydır ama 40 kilometre kareyi aşan ölçümlerde hemen devreye giren bir durumdur zira yerin çekim kuvveti ve yamukluğu işin içine girer.

    3. fotogrametri
    uydu ve hava fotograflarından harita elde etme işidir. mesleğin en acaip kısımlarındandır. bu işle meşgul kişiler nasada çalışıyorum havasındadırlar.

    4. kamu ölçmeleri

    devlet dairesinde çalışacaksan işte bu onu kapsar. arazi düzenlemeleri, ölçmeleri, hukuk, şehircilik, kadastro

    5. kartografya.

    beyle puşt gibin ipne gibin bir şey olmanızı sağlayan derstir. size her şeyin bir gaz kütlesiyken nasıl dünyanın olduğunu ve haritacılığın temelini en has şekilde veren kısımdır. anlatılmaz yaşanır. devamı jeodezidir.

    bu kadar açıklayıcı bilgi sonrası haritacı nasıl yaşar ne içer ne yer sorusuna cevap vermek gerekirse genel olarak haritacı adam kendi içinde ikiye ayrılır.

    ilk grup büro grubudur. bu insanlar bilgisayar başında yaşar. kullandıkları programını ( autocad, eghas, netcad, microstation) yalamış yutmuş, artık programın kodlarını yazan kişilerin bile bilmediği özelliklerini bulmuş insanlardır. hareketsizlikten genel olarak kilo alma, fıtık ve çeşitli tikleri vardır. sürekli yazma ve hesaplama modunda oldukları için parmaklar, kollar ve favorim gözde seğirmeler olur. boş zamanlarında kanun ve yeni çıkan yönetmelikleri okurlar. kendileriyle tartışmak gereksizdir zira her zaman haklı çıkarlar. esnek olmak zorundadırlar. araziyi kendileri görmedikleri için genel olarak bir hatayı düzeltmek için gerekirse bir gün harcamaktan çekinmezler. bu insanların bir de şantiyeye yollanmış versiyonları vardır. bu insanlar artık 24 saat uyku harici bilgisayar başında oldukları için usb kahve ısıtıcısı ve usb traş makinası yılın icadı gibi görürler. (bu başka bir yazı konusu)

    ikinci grup ise arazi adamlarıdır. bu kişiler yönetmelik, kanun ya da program bilmezler. program ile yapılacak bir şey varsa bunu büro ekibinden isterler. arazi ekibinin yegane işi arazide ölçüm yapmaktır. kışın soğukta, yazın sıcakta çalışırlar. gölge veya sıcak bir oda nedir bilmezler. araziyi kimsenin görmediği şekilde 3d olarak görür bunu 2d olarak kafada kurar ve son olarak ölçmeye başlarlar. normal alım (ölçüm) yaptıkları zamanlar güzel görünür ama bu işin sırtta poligon taşıma, kazma gibi kısımlarıda vardır. alet noktayı görmüyor diye bir ölçümü iptal edemezler bu yüzden gerektiğinde yangın merdiveninden sarkar, gerektiğinde 10m lik istinat duvarının üzerinde yusuf yusuf dururlar, gerektiğinde bir binanın sacının üstünde gezerler. genel olarak çamurlu, sakallı ve yorgun olurlar.

    son olarak istisnalar kaideyi bozmaz tadında bu her iki grup içerisinede giren haritacılar vardır. ( misal olaraktan ben ) bu kişilere gudalist denir. nerde eksik adam varsa oraya yamanır. genel olarak hiç bir konuda tam uzman olamazlar ama her yere gidip durumu kontrol altına alabilecek tecrübeye sahiptirler.

    haritacı adam aç kalmaz. aç kaldım diyen tembel insandır. çalışma yerleri devlette dsi, belediye, kadastro, tapu, tck, iller bankası, maliye, teaş, anıtlar kurulu vb tüm devlet kurumlarında çalışabilirler. özel sektör olarak camia küçüktür. hemen herkes bir şekilde birbirinden haberdar olduğu için staj zamanı iyi bir elemansanız gene iş bulunması zor değildir. bu meslek yapı itibariyle yıpratıcı bir meslektir. sevilmeden yapılmayacak mesleklerdendir. ben büro elemanı olacam, ben arazi elemanı olacam demeniz bir şeyi değiştirmez. olaylar ve durumlar sizin konumunuzu belirler. hiç düşünmediğiniz bir zamanda ve yerde kendinizi beklemediğiniz bir durumda bulabilirsiniz. araziye çıkınca olmaz yerlere girmekten, uyuz itlerden korkmayacak, acaip bir gps ölçümünde allahın unuttuğu bir yerde kurtlar sizin aracınızı arkadan kovalarken sakin olabilecek esneklikte olmanız gerekir.

    bir de dezavantajları vardır meslekten gelen. konu olarak avrupada jeodezi ve fotogrametri bölümünden 5 üniversite bölümü çıkarmışlardır. alan konu olarak bu kadar geniş olunca asla tüm konulara tam anlamıyla hakim olamazsınız. bu yüzden her zaman kıvırmaya hazır bir insan olursunuz. bilmediğiniz bir şey karşınıza çıkınca bilmiyorum yerine zaman kazanmak için genel, yuvarlak cümleler kurmak nefes almak kadar kolay hale gelir. üstünüze ve başınıza dikkat etmemeye başlarsınız zira araziye ne zaman çıkacağınız belli olmaz ve gittiğiniz zaman kesin çamur olacaktır. büroda iseniz bütün gün orada olduğunuz için kime kendimi beğendirecem diyerek evde çalışan insan gibi hareket edersiniz.

    son olarak okumak mesleği icra etmekten daha zor olan ender bölümlerdendir. iş hayatına atıldıktan sonra bir çok iş jeodezi sınavını vermekten daha kolay gelir insana.

  • hayatımda ezberlediğim en anlamlı şiir istiklal marşıdır. dünyanın bütün popüler bağımsızlık marşlarını anlamlarıyla okuyan biri olarak söylüyorum bunu. kansızlar anlamaz.
    edit: başlığı ben açmadım. başlığı açan arkadaş ezberlediği en saçma şeyin istiklal marşı olduğunu savunmuştu. ben de aksini iddia etmiştim. salak salak mesaj atıp durmayın.