hesabın var mı? giriş yap

  • durumu anlatabilmek adına bulduğum en uygun başlık buydu.

    örnek: aldatan karımı terk etmiyorum (troll başlığı)

    x kişi: sen gavatsın
    y kişi: bence böyle şeyler normal
    z kişi: buna normal diyen gavattır
    tekrar y kişi: buna gavatlık diyen yobazdır.

    örnek: volkan demirel türk futbolundan atılsın.

    x kişi: atılsın çünkü terbiyesizdir. (hafifletilmiş ifadeler tercih ediyorum yoksa evlilik hayatından olaya girenler var)
    y kişi: o atılacaksa diğeri de atılsın
    z kişi: o atılacaksa diğeri de atılsın diyen şikecileri görmemize vesile olmuş başlık
    y kişi: fransız döllerini ortaya çıkartan başlık.

    iki durumda da; "ne neden yapılır?" "bu durum hangi sosyolojik durumlar sebebiyle bu hale gelmiştir", "bu durumu düzeltmek için ne gibi öneriler sunulur" gibi önermeler yok, hesapta burası kutsal bilgi kaynağı ama gel gör ki kuşlubahçe muhtar heyetinden farksız. bu iki örnek özelinde sergilenen uygulamayı alın bütün başlıklara yayın. ben okuyan adamım, dünyadaki olan bitenle meselem var, ilgileniyorum ve gelip böyle bir platformda yazıyorum diyen zekanızın eseri bu mudur? seçimlerde bok attığınız milletten tek farkınız elinizin altında internet olması diyeceğim sonra aktroll olacağım ama onlarla sizi kıyasladığım için kemalist yavşak da diyecekler. ben olacakları önceden söylüyorum. kendinize çeki düzen verin, akıllı olun.
    (yazıyı o son cümleyle bitirmeyecektim fakat içeceğim masaya döküldü.)

  • küçüklükte yapılan aktivitelerden biridir.

    ınşaat çevresinden toplanan mermerleri tokuşturup, ortaya çıkan osuruğumsu kokuyla eğlenebilmek ne güzel şeydi lan.

    edit: sirie hatırlattı, tükürüyorduk da öncesinde.

  • $ehirlerarasi yolculuklarda biz erkeklerin sikca ba$ina gelen hissel durum. zerre alakasi yoktur abazalik ilen, ipnelik ilen. tepeden tirnaga temiz ve sevimli hislerin dogurdugu durum.
    ornek olay, tamamen mizansendir:
    ankara - izmir hatti, alinmi$ metro firmasindan bilet, izmir'e akilacak. bir ilkbahar gecesi, saat 01:00 gibi. otobuse binilir, hemen sagda solda guzel kizlar dikkat ceker, bu kismi abazalik, ipneliktir bak o dogru, "-uff ne duzgun kari baba be, kalcalarina kurban..." gibi... bunlar pek klasik erkek geyikleri.
    sonra yolculuk hali ba$lar, etraf karanlik. yol i$iklarinin, asfalt otobanda yazdigi $iirler...
    o guzel kizlardan pek bir begenileni pek bir hastasi olunan uyur. sen de kenarda artik uyur musun ne bok yersen. ertesi sabahin gune$i parlamaya ba$layip izmir'e yakla$irken, o kiz hala uyuyordur. ama ne uyumak. melek mi, prenses mi, huri mi... ba$ o ince boyundan hafif sola yatmi$, o pembecik dudaklarin uzerinde cig gibi ter, saclarin daginikligi, yolculuk oncesi makyajdan kalma kalem hafif silinmi$. 2-3 dakikada bir kafayi ufak hareketler ile saga sola cevirir, bu hareket esnasinda boynun on kismindaki o iki kiri$ ortaya cikar, aralarindaki o cukur, dunyadaki en guzel yeridir belki... i$te o zaman direk opesi gelir insanin kizi...
    daha fazla yazamayacam. elim ayaam titriyo bak...
    (bkz: hisli entry) (bkz: smiley koymak istiyorum) hatta koydum.

  • 'abbas güçlü ile genç bakış'ta soru soracak olsam, abbas güçlü'ye "bebekken de mi adınız abbas'tı?" sorusunu sorardım.

  • " küçük albert ve şartlandırma deneyi "
    olay john hopkins hastanesi kreşinde avlanan davranış psikolojisi önderlerinden amerikalı psikolog john broadus watson ve asistanı rosalie rayner tarafından gerçekleşmiştir. amaç " korku " davranışının doğuştan mı geldiği yoksa sonradan mı kazanıldığını öğrenmektir. bu yüzden kreşteki bir bebeğin ailesine ulaşılıp belirli bir miktar ücret ödenerek deney yapmak istedikleri açıklandı. maddi imkansızlılardan dolayı albert'in denek olarak kullanılması kabul edildi.

    deney başlangıcında albert' a sunulan beyaz cisimler ona korkutucu gelmemekteydi. beyaz fare verildiğinde korku reaksiyonu yerine gülme eğlemi gerçekleştirmekteydi. deneyin can alıcı kısmı gelmişti. artık albert' a sunulan her beyaz cisim ve beyaz fare sonrasında çeşitli ürkütücü sesler verilmekteydi. albert beyaz fareye her dokunuşunda iki çekiç birbirine vurulup ürkütücü bir ses çıkarmasına ve korkmasına sebep oluyordu. uyarılar uzun süre devam ettikten sonra artık albert beyaz gördüğü şeylerden korkmaya başlamıştı. bununla yetinmeyen watson çitayı yükseltip bir gün albert' i tuttukları odaya asistanıyla beraber beyaz sakal beyaz elbise giyip dalmıştır. gözünde giderek ona yaklaşan beyaz bir şey farkeden albert durmaksızın ağlamaya ve titremeye başlamıştır. ve deney sonunda korkunun uyarıcıya verilen şartlı tepki olarak sonuçlanmıştır.

    deney sonrası kimi yazılara göre albert iyileştirilmedi ki zaten iyileştirilse de bu olaylar örgüsü bilinç altına yerleştiği için gelecekte bu kaygının onu nasıl etkileyeceği muallaktaydı; kimi yazılara göre de aynı deney tekrarlandı ve albert' a sunulan beyaz fareler ve cisimler ona güzel gelecek seslerle bağdaştırıldı ve dokunması sağlandı. kimi yazılara göre de annesi yapılan deneyden haberdar değildi ve albert' i alıp kayboldukları açıklandı. gerçek olan şu ki denek olarak kullanılan bu bebek 8 aylıktı.

  • aylik 250bin kazanip danismanligi bir profesyonelden degil eksisozluk'ten almak.

    burasi cok acayip bir mecraya donustu yilllar icinde.

  • uyarıya rağmen yaptıysa erkek haklıdır. bu abuk sabuk türk adetleri niye üretildi anlamış değilim.. bu kahve değil, içine tuz girdiği vakit vücuda alınmaması gereken bir maddedir.

    tweet altında kız kurtulmuş yazmışlar. tuzlu kahveyi reddeden bir damat adayı gerçek yüzünü gösterdi diye eleştirmişler. kusura bakmayın ama aptal aptal gelenekleriniz ile kafayı yemişsiniz.

  • öncelikle belirtmek zorundayım ki bahse konu olan mesaj kuvvetle muhtemel sadece benim için komik, pek yarmayacak sizi yani.

    ben 11 ve 9 yaşlarında 2 çocuğu olan, 34 yaşında bir kadınım. çocuklarımın arkadaşları arasında pek sevilirim. elimden geldiğince kendi çocuklarıma nasıl davranıyorsam, arkadaşlarına da öyle davranırım. karşımdakilere bebe muamelesi yapmam, adam yerine koyarım yani. bazen onlarla parka çıktığımda muhabbet ederiz, aramızda mesafeli bir samimiyet vardır...

    bu yıl çocuklar anneannelerinin yanında okula gidiyor. işsizim ben şu sıralar, bütün gün evde depresif depresif tek başıma oturuyorum. sadece kitap okuyup, sözlük kurcalıyorum. böyle zamanlarda içimden kimseyle konuşmak gelmez, ne telefona bakarım ne de kapıya... hoş banka, turkcell ve sigara bıraktırma merkezi dışında arayan da yok ya, neyse...

    çocuklarımın arkadaşlarından biri (onur diyelim adına) 10 yaşında, beni ekstra sever. böyle hafiften bir hayranlık besler. çocuklar evde olmasa da ara sıra kapıya gelip sohbet etmek ister. öyle havadan, sudan, derslerden, okuldan, can sıkıntısından falan bahseder kapıda, ben de dinlerim. ama şu son birkaç haftadır kapı çalındığında servise gelen apartman görevlisine bile kapıyı açasım yok. dolayısıyla gelen çalıp çalıp geri dönüyor. tabii onur da kapıyı çalıp çalıp geri dönüyor.

    bugün evde oturup yine dakikaları sayıyordum ki telefonuma bir mesaj geldi:

    gönderen: onur

    mesaj: naber:)

    len bu ne? fahriye abla gibi hissettim kendimi birden!

  • "bentley içinde simit" ve "ferrari içinde nargile" fotoğrafları ile türk zengini'ni özetleyen fotoğraflardır.

  • houston sokaklarında yalın ayak ve içkili bir şekilde, avare gibi dolaşırken görülmüş.

    http://officialtmaclyfe.com/…e-west-in-rough-waters

    kendisini saha içindeki çirkef hareketlerinden ve kendini beğenmişliğinden dolayı sevmezdim ama bu hale düşmesine üzüldüm. adam resmen ana haber bültenlerinin arkaya acıklı müzik döşeyip verdiği "yeşilçam yıldızı çöp topluyor." tipi haberlere konu olacak hale gelmiş.