ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
feyza altun'un skandal nafaka tavsiyesi
-
bunu tasarlayan kadınla çocuk yapmaya karar verilirken düşünülmesi lazım o zaman;
"çocuğu yaparken boşanınca alacağı nafakayı mı hesaplıyor acaba?"
ümit özdağ'ın %100 iç savaş çıkacak açıklaması
-
ırkçı değil gerçekçi yaklaşım.
ırak'a, suriye'ye ve afganistan'a bakıp da aynı tehlikenin türkiye'ye sıçramasından endişe ettiği ve buna bir önlem alınması gerektiği için ümit özdağ böyle konuşmaktadır.
türkiye'nin büyük sanatçısı linç ediliyor
-
ali ismail korkmaz'ın linç edildiği videoyu izlemediği için "linç" tanımını osuruktan yapan, eğitimli bir zevke sahip olmadığı için de yavuz bingöl'ü "sanatçı" zanneden, bu ve bunun gibi tüm basiretsizliklerini gördükçe kendisini "usta" veya "dünya lideri" olarak nitelemesine şaşıramadığımız bir amcanın sözleri.
richard dawkins'in down sendromlular ölsün demesi
-
a: "down sendromlu bir çocuğa hamile olsaydım ne yapardım bilmiyorum. tam bir ahlaki ikilem."
b: "aldırırsın ve tekrar denersin. seçeneğin varsa, çocuğu dünyaya getirmek ahlak dışı olur."
c: "down sendromlular ölsün diyorsun yani?"
bu diyalogdaki gerizekalıyı bulunuz.
la casa de papel
-
öncelikle bu pedro alonso (berlin) gerçekten de vefalı ve karakterli bir adammış. ülkemize geldiğinde gördüğü sevgi karşısında, on milyonlarca dolar versek dahi yapamayacağımız reklamı, tüm dünyada izlenen popüler bir dizide bizler için doğaçlama olarak yapmıştır. dizinin en sevilen karakterlerinden biri olarak, romantik bir akşam yemeğinde, aşık olduğu kadına "hayatımıza renk katmak için istanbul'a gideriz" demesi gerçekten de paha biçilemez bir selam bizler için. çünkü dizinin orjinal metninde istanbul geçmiyor.
eğer bu dizi abd veya fransız dizisi olsaydı, istanbul ismi anca bir terör saldırısı haberinde duyulurdu. işte bu yüzden bu adamın yaptığı şey çok değerli.
efsanevi cimrilik hikayeleri
-
vaktiyle bir amca vardı tanıdığım. o kadar cimriydi ki, anlatamam.
-mercedes, audi alacak parası vardı. parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi o arabaya, benzini gidecek diye. her tarafa yürüyerek giderdi.
-üzerindeki tişörtler 10 yıllıktı, rengi solmuştu ama yinede giyerdi.
-12 yıldır kullandığı ayakkabıları vardı.
-ölene kadar dışarıda yemedi pahalı diye.
-karısına bir kez olsun dışarıda lokantada akşam yemeği ısmarlamadı, çok pahalı diye.
-ramazanda yoksullar için yapılan iftar yemeğine katılırdı. evde yemek bitmesin diye.
-yazın sıcaktan ölürdü antalya'da klimayı açmazdı. elektrik gidecek diye.
sonra her fani gibi bu dünyadan göçtü. öldüğünde bıraktığı miras 20 trilyon'du, eski parayla. şimdinin parasıyla 20.000.000 tl'si. ne mi oldu? o kadar parası 2 damadıyla bir gelinine kaldı. damatlarıyla gelinin altında son model bmw, mercedes, audi var. damatları öğlen yemeğini bodrum'da akşam yemeğini paris'te yiyorlar. gelini 2500 liralık çanta alıyor. damatları 1000 tl'lik takım elbise giyiyorlar. o parayla günlerini gün ediyorlar. krallar gibi yaşıyorlar.
birkaç ay önce damadını gördüm dışarıda altında 200.000 liralık bmw'siyle. o cimri amca geldi aklıma, parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi benzin parası gidecek diye.
o cimri amca ömrünün sonuna kadar varlık içinde yokluk çekti. şimdi ise eloğlu zevk-u sefa yapıyor.
demem o ki gençler hayatınızı yaşayın şu kısa dünyada.
apple'ın beyaz eşya işine girmesi
-
klozet kapağı satsa kapısında kuyruk olacak mallar olduğu için akıllı bir yatırım.
edit: başlık başa.
çocuksu bir erkeğe aşık olmak
ankara metrosu
-
sincan eklentisi ile beraber sincan - kızılay 40 dakikadan 1 saate inmiştir.
acilen tam kapanma gelmesi gerekliliği
-
acilen erken seçim gelmeli. daha büyük virüsler var.
mank
-
david fincher'in babası jack fincher'in senaryosundan uyarladığı şimdilik son filmi. sinema sanatı açısından oldukça malzeme barındıran citizen kane'in tamamlanmasından sonra basın imparatoru william randolph hearst'ün filme açtığı savaş ve yaşananların etkisiyle orson welles'in çalkantılı bir kariyere sahip olması başlı başına bir film konusu olabilecekken "mank" çok da alışık olmadığımız bir yoldan ilerliyor.
--- spoiler ---
merkeze herman mankiewicz'i yerleştiriyor ve onun efsaneyi senaryolaştırırken yaşadıklarından çok sık sık geçmişe giderek yazarın senaryoyu biçimlendirmesinde rol oynayan olaylara değiniyor. filmde anlatılanlara göre welles'in "mank"'ı senaryo yazımı için seçmesinin tesadüf olmadığını, hearst'ün hayatını irdelemek için onu yakından tanıyan ve kimseden lafını sözünü esirgemeyen alkolik yazar herman mankiewicz ile çalışmak istediğini anlıyoruz. geriye dönüşlerle yazarın şahit olduğu acımasız holywood kurallarının ve o çevreye hakim kişilerin onu ne denli doldurduğunu fark ediyoruz. yani citizen kane çok kişisel bir senaryonun ürünü. bu açıdan bakıldığında hearst'ün gücünü kullanarak saldırıya geçmesini anlamlandırabiliyorsunuz.
filmi seyrederken yığınla isim karşınıza çıkıyor. josef von sternberg, david o. selznick, joseph l. mankiewicz, ben hecht, charles lederer, irwing thalberg, marion davies ve elbette louis b. mayer ile william randolph hearst. filmin en kayda değer yanlarından biri de mank'ın iç dünyasına daha fazla girmemize yol açan kaliforniya valilik seçimleri ve adaylardan biri olan upton sinclair. yıllar sonra senatör mccarthy'nin başlatacağı cadı avının aslında holywood'un genel yapısına çok uygun olduğunu görüyoruz bu olayda. louis b. mayer ile ilgili çok hoş şeyler söylenmez ama şeytanın film dünyasındaki izdüşümü gibi sunulmuş olması da çok ilginç.
--- spoiler ---
kişisel film zevklerim ve sinemadan beklentilerim doğrultusunda söylemek isterim ki tüm david fincher filmografisi içinde en severek seyrettiğim film oldu "mank". kane ile onun işaret ettiği medya patronu hearst arasında kurduğu paralellik ve iki karakter arasındaki tutarlılık konusunda gösterilen özen beni kendine hayran bıraktı. son yıllarda seyrettiğim en iyi filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. bu filmin ışığında citizen kane'i yeniden seyretmenin çok ilginç bir deneyim olacağı kanısındayım.
deconstructing harry
-
hayalle gerçeğin birbirine karıştığı, yazarla karakterlerin birbiri ile atıştığı ve bu haliyle pirandello'nun six characters in search of an author unu hatırlatan ve tüm filmin deconstruction üzerine kurulması ile "aha işte postmodernizmbudur" mesajı veren aşmış woody allen filmi. ayrıca ölüm ile konuşma sahnesiyle bergmanın seventh seal'ine, ödül almaya gitme olayı yine bergman'ın wild strawberries'ine ve hayatına bir şekilde girmiş tüm kişileri gördüğü hayal sahnesiyle de bob fosse'nin all that jazz'ine yapılan göndermeler de dikkat çekicidir.
favourite line: he had long ago come to this conclusion all people know the same truth: our lives consist of how we choose to distort it.
ayrıca: (bkz: deconstruction) (bkz: jacques derrida)