hesabın var mı? giriş yap

  • gözünün önüne getir bi' şimdi...

    gözleri çizgi çizgi, saçları karışıktır; ekseriyetle en son ne yana yattıysa orası yastıktan iz olmuştur hatta. sesi çatallıdır, boğuktur, sıcacıktır. dudaklar şişer uyurken, onunkiler de şişmiştir şimdi biraz, ah ne öpülesidir... üstüne mis gibi, bebek gibi uyku kokusu sinmiştir, zaten teni de sıcacıktır, iyice açığa çıkarır kokuyu o sıcaklık... birbirine dolaşan kirpikleri yeni çözülüyordur, kolları seni sarmaya, dudakları sana gülümsemeye hazırlanıyordur...

    ve bunları gözünün önüne getirdiğin şu anda, köpek gibi özlüyorsundur onu...

  • peki zamanlamayı mükemmel bir şekilde yaptık, yine de kırmadan önce emin olmak istersek, yumurtayı nispeten sivri ucunun üzerinde inception topacı gibi çeviririz. eğer kusursuz bir şekilde dönüyorsa katı, yalpalayarak dönüyorsa kayısı, hiç dönmeden düşüyorsa gerçek hayattayız demektir. duruma göre tekrar suya koyulup istenen kıvama gelene kadar pişirmeye devam edilebilir.

  • ortaokulda dersaneye giderken annenin harclik verip "bunu harcaman icin vermiyorum, yaninda bulunsun" demesi. ogle arasinda tum herkes hamburger tost karnini doyururken benim cebimdeki parayla yutkuna yutkuna onlari izlemem.

  • insana açtığı kapılar, dingin, derinlikli anlatımı, özenli kurgusu ve alçakgönüllü, varsıl içeriğiyle olağanüstü bir kitabı andıran netflix dizisi. insanın evrenini genişleten gerçek bir sanat yapıtı.

  • jelko obradoviç geldikten sonra sistem ve düzen kurgusu değişen, her sezon bir öncekine fark atan fenerbahçe'nin, güzel bir takım oyunu ile ortaya koyduğu final four final mücadelesinin neticesinde 2016-2017 sezonunda armamızı zirveye yazdırdığı, avrupa kıtasındaki en büyük basketbol takımı ünvanını eline aldığı maçın neticesidir.

    bu olayı biraz detaylandırmak gerekir. sayın obrakadabra'nın dediği gibi "fsssht! its past!"; geçti sevgili dostlarım. seneye euroleague final four'u neticelene dek avrupanın bir numaralı takımı ünvanımız elimizde. o gün geldiğinde muhafaza etmek için tekrar bir arada olacağız. konumuza dönmek gerekirse;

    bizim bu sezon gördüklerimizden sonra neticelendirmemiz gereken en önemli sorunsal türk oyuncuların yetiştirilip euroleague düzeyine çıkartılması olacaktır. bunu sadece fenerbahçemiz için değil, milli takımlar düzeyinde de kupa getirebilecek takımı kurgulamak için söylüyorum.

    obradovic maç sonunda dedi ki "ben pasaportlarla ilgilenmiyorum. en çok hakeden parkede olur." bundan sonrası türk oyunculara ve bu spora önem veren kitlenin çocuklarını devlet memuru yapmak yerine sporcu olarak yetiştirmesine bakar. hepimizin çocukları memur olsun, düzenli işi olsun, aman iyi. sonra niye finalde türk yokmuşmuşmuş. kardeşim spor ile para kazanmak, memur yaşamından katbekat fazla olacaktır. tek derdin paraysa sorunun cevabı bu.

    ama yok, büyük bir sakatlık geçirir kariyeri biter iş güç yapamaz diye düşünüyorsan; eğer kaliteli bir çocuk yetiştirirsen ve bir gün basketbol (yada diğer herhangi bir branşta) oynayamaz hale geldiğinde kendi yolunu bulacaktır.

    obradovic'in gitmeye niyeti yok. burada gördüğü yönetim desteği, taraftar desteği ve müthiş imkanlar ile ona çok güvenen bir ülke seyircisi var. onun gibi 9 kez bu kupayı eline almış bir hocayı bir daha bulamayız. euroleague'i bırak, nba'de bile bulamayız böyle hoca. bu yüzden bu hoca gitmeden bir şeyleri değiştirmek istiyorsak yerli oyuncuların yükselmesini istemeliyiz.

    ötekileştirmek istemiyorum ancak sırp, yunan ve rus oyuncular bu işi nasıl yapıyor ve destek alıyorlarsa bizde aynısını yapmalıyız. real madrid'in "rising" takımında ispanyol oyuncu yok. yani aynı sorun sadece bizde değil, dünya devi gördüğümüz kulüplerde de mevcut. buradaki en büyük avantajımız tutkumuz olacaktır.

    euroleague bu işin en tepesi. bu düzeyde oynarsak nba takımlarının play-offlara kalma mücadelesi eden takımlarının düzeyinde yer alacağız. ve tabi kupa törenlerinde sırtına ay yıldızlı bayrağımızı alıp sevinenleri görmek ister bu gözler.

    bu yüzden iş bizde. obradovic gibi bir faktörün, 25 yıllık deneyimini cömertçe verebileceği ikinci bir takım yok şuanda. işin güzel yanı, belki de bu kadar büyük deneyimi alabilecek ikinci bir avrupa takımı da yok.

    finale dönmek gerekirse; oly takımını tebrik etmek lazım. ilk çeyrekte çizgiden, ikinci çeyrekte tam kapasite hücumla ve son iki çeyrekte takım oyunu ile mental deneyimi ortaya koyarak maçtan hiç kopmadan savaşıp yenildiler. cska'dan alacağımız olduğu için onları daha çok arzuladım ama başka bir final four'a kaldı diyelim. neticede kupa finalinde intikam almaya gerek yok, çünkü şampiyonuz!

    maçın yayınlanmasına destek veren tüm belediyelere ayrıca teşekkürü borç biliriz. sağolsunlar. ülkemiz adına çok önemli bir maçta, belkide sahadaki 5 adama hiçbir destek olmasa da birliktelik adına çok şey ifade etti bu dev ekranlar.

    son olarak diğer takım taraftarlarına ve ezeli dostlarımızın iyi kalpli destekleyicilerine de teşekkürler.

  • başlık: askerlik paralı olacak diyolar

    entry: hazır bedavayken hemen şubeye gittim. kaydımı yaptırdım, kasım da askerim inş.

  • geçen gün iş yerimize bi abi geldi, ben de karşılamak için yanına gittim. baktım arabasında 3 demet çiçek var.

    - abi hayırdır 3 demet çiçeği ne yapacaksın dedim?

    - bugün benim hanımın doğum günü ona çiçek alırken 2 kızıma da çiçek aldım, her zaman böyle yaparım dedi. (adamın 2 kızı bir oğlu var).

    - neden dedim?

    - kızlar çiçeğe alışsınlar, doysunlar böyle şeylere. yarın hıyarın biri kızlarımı basit bir çiçek alarak etkileyip kandırmasın, üzmesin dedi.

    benim de tecrübelerime göre it kopuğun, ailesinden ilgi görmemiş kızları etkileyip kandırması çok kolay. anne babasından ilgi ve sevgi görmemiş kız, belki bir çiçeğe boş beleş bir oğlana aşık olup kendini kaptırabiliyor. ama iyi ailede yetişmiş, iyi babaların görmüş geçirmiş kızlarını kötü erkekler kandıramıyorlar. iyi aile kızları eş seçiminde daha rasyonel tercih yapıyorlar.

    adamın bu görüşü çok hoşuma gitti, inşallah ileride evlenirim ve allah bana da bir kız çocuğu nasip eder. ben de kızıma çiçek alırım.

  • o zamanlar tığ gibi delikanlı, cepte para çok. oyuncu bir de. mavi boncuk filmini çekiyoruz. bir gün setten çıktık, eve gidiyoruz. ben laleli’de oturuyorum, kemal benden önce çıktı. herkes yevmiyesini almış, taksiyle giden gitti, kendi arabasıyla giden de gitti. ben baktım ki kemal yürüyerek gidiyor. üç kilometre var gideceği yere. her gün yürüyerek gidip geliyor, merak ettim nereye gidiyor bu adam böyle diye.
    uzun süre yürüdü. sonra bir bankta bir adam yatıyordu, kaldırdı adamı bir şeyler konuştular. cebinden para çıkarıp verdi. şaşırmıştım, sonra biraz daha ilerde bir lokantaya girdi. bir şey yemeden çıktı. oraya da para verdiğini görmüştüm...
    bıraktım takibi. banktaki adama yaklaştım, "tanıyor musunuz o az önce size para veren adamı?" dedim. "adını bilmem, sormam da her gün para verir bana..."dedi. teşekkür ettim. daha sonra az ilerideki lokantaya gittim, "az önce gelen beyin borcu mu var size?" dedim. tanımadılar beni. "kemal abi’nin mi? yok hayır, bize her gün evsizler uğrar, yemek yediririz, o da sağ olsun onların yemek masrafını öder." dedi.
    ertesi gün kemal’in yanına gittim.
    "sen ne güzel bir adamsın ya..." dedim. ne olduğunu anlayamadı, sarıldım ağladım... "ölme sen benden önce." dedim.
    dinletemedim...

    emel sayın.