hesabın var mı? giriş yap

  • çileğin suçu neydi dedirtmiştir. bütün çaba sonunda yine bir çilek elde etmek içindi. hayır bir de videoyu izlerken aklım hep ilk pişirdiği çileklerin nerede olduğundaydı. neyse ki sonunda döktü. kaçırdım diye çok endişelenmiştim. işte bütün işsizliğimle oturup 8 dakika 38 saniyemi ona verdim.

  • bu yılki favorimin taner olduğu program. yarışmıyor, riske girmiyor, dedikodu yapmıyor, afedersiniz ziki daşağı yaymış tatil yapıyor. en sevdiğim insan tipi. taner kazanmalı. smslerim senin.

  • valla sanat küratörleri kusura bakmasın ama dali, picasso, boccioni gibi devlerin resimleriyle aynı müzede sergileseler ben sadece bu fotoğrafın karşısına geçer saatlerce bakarım. bakar bakar iç geçiririm, hayaller kurarım. "vay bee" derim. aklıma mad men gelir mesela, 70'lerin new york u gelir. seattle, new jersey, brooklyn gelir. murathan mungan ın bir şiirinde dediği gibi "çağrışımın sonsuz gücü" var bu fotoğrafta.

    saymakla bitmez ki bu tablonun çağrıştırdıkları; 80'lerin b sınıf filmleri, broadway caddelerindeki kafelerde entelektüel bir edayla oturan senarist abiler, john, mr anderson, rachel, timoty (tim) gelir mesela. dış cephesinde kavisli demir merdivenler olan ve beni mest eden o amerikan apartmanları gelir. bir zamanlar amerika'da filmi gelir, o güzelim kazaklara ve renklere baktığımda manhattan'da aşık olma özlemi gelir. daha sabaha kadar sayarım da içim kabardı hüzünden biraz ara vereceğim şimdi.

  • cem yilmaz'in insanoglundan her gecen gun biraz daha nefret etmesinin disa vurumu olan film.

    adam nasil nefret ettiyse cevresindeki cahilinden de, okumusundan da, sosyetesinden de, koylusunden de...

    yardirmis.

    inanilmaz bir hikaye anlatimi var bayiliyorum ya.

    --- spoiler ---

    kendini merkeze koy, kendini merkeze koy...kimim ben ? belki gotun tekiyim, niye merkeze koyuyorum?
    --- spoiler ---

    ahahah tek cumlede butun yasam koclari ve sosyal medya psikologlarinin icinden gecmis abimiz.

  • yine de efsane olsun olmasın bütün michael'ler bir araya gelse arif'in o şutunu çıkaramazlar.

  • kapı açılmak üzereyken yanınızda duran teyzeye acıyıp "bekleyeyim de yol vereyim" demeyin, o sizi zaten ezip geçecektir. skill level'ı 100'dür kendisinin, sizden tecrübelidir. metrobüste acıma yoktur. herkes kendi başınadır.

  • felsefe yapmaya geldim acilin!

    kisilerin ic dunyasinda-bilincalti duzeyde- iki karakter var diyebiliriz. bu karakterleri “ezik karakter” ve “ideal karakter” olarak adlandiralim. alter ego gibi terimlere falan hic girmeyecegim

    kimse tarafindan gorulmesini, farkedilmesini bile istemedigimiz hatta kendimizin bile uzerine toprak atip yok etmek istedigimiz “ezik/karanlik karakter”imiz daha once yasadigimiz olaylarin bizde yarattigi olumsuz hislerden olusuyor. mesela abin ensene tokat attiginda, hoslandigin kiz/erkek seni reddettiginde, birine selam verdiginde o kisi sana selam vermediginde “acaba gormedi mi, tanimadi mi, yoksa beni sallamadi mi?” gibi dusunceler icine girip anlamak icin tekrar selam vermeye cesaret edemedigin anda hissettigin gorunmezlik duygusu gibi. bunlari yasayan “ezik karakter” sen olmamalisin cunku kendini gercekten kotu hissettin. bu hisleri surekli sindiren biri olmamak icin o hisleri yasatan olaylarin ustune gitmeden yasanmamis sayarsin. daha sonra sana bu hislere benzer hisler yasatacak durumlardan olabildigince kacarsin. belki de sana kotu hissettiren kisi sana naptiysa sen de aynisini baskasina yaparak bu histen siyrilmaya calisirsin ama konumuz bu degil.

    gel gelelim bir de kisinin surekli ulasmak icin cabaladigi, her gun kendini asmaya calismasindaki en buyuk motivasyonlardan biri olan “ideal karakter” var. bu karakter etrafindakiler tarafindan saygin, komik, sanat anlayisi yuksek, kulturlu, zeki, muzik zevki iyi, mutlu, guzel/yakisikli veya saglikli benzeri sifatlardan olusuyor ve hayatimiz boyunca potansiyelimizi kullanarak bu kisi olmak icin ugrasiyoruz.

    bir insan kendisinin zeki, yakisikli vb. gibi olumlu sifatlari tanimlayabilmesi icin etrafindaki kisilerden onay alma ihtiyaci hisseder. aynada guzel oldugunu gorse bile yeterince inanmaz. dunyadaki tum kitaplari okusa da kendini kulturlu hissetmez. bu onaylanma ihtiyacinin nedeniyse kisinin kendinden surekli olarak suphe etmesine neden olan, icinden bi turlu sokup atamadigi “ezik karakter”inin ta kendisi oluyor malesef.

    instagram’in besin kaynagi da insanlarin kendi icinde yasadigi bu catismadan doguyor bence. mesela kendini guzel hissetmiyosun. belki bir de gunes isigi guneyden 25 derecelik aciyla gelirken hafifce gulumsediginde guzelsindir. 100 tane selfie cektin, 1’inde kendini begendin. ama o kadar da emin degilsin. koy bakalim instagram’a kac kisi begenecekmis senin dusundugun kadar var miymis hemen ogren. fotograftaki her sey, yanindaki herkes iyi gorunmeli. iyiden kastim karizmatik, komik veya en azindan yanindayken seni iyi gosterecek bir sifati olmali. cektigin objelerin hepsi otantik, gordugun manzaralarin hepsi paha bicilemez olmali mesela. bunlarin degerini likelarla olc bir bak. ya da sevgilin mi var? koy instagram’a bi fotograf insanlar senin ne kadar sevilebilir, ne kadar ozel, ne kadar mutlu oldugunu gorsun. belki inanirlar... sen kendin inandin mi ama? az like mi aldin? ideal
    karakterine ulasmak icin biraz daha cabalaman lazim.

    insan once dusununce oha yok artik bu kadari ruh hastaligi heralde diyor ama cogu hesapta durum bu bana kalirsa.

    ben hesabimi ani defteri gibi kullaniyorum mesela iyi ya da kotu, bir sekilde hatirlamak istedigim bi andaysam bi sey cekip koyuyorum sonra da album olarak instagram’i kullaniyorum. neden instagram? cunku filtre var anilarim canli gorunmeli tististis ^_^

  • bir başlığa entry yazasım geldiğinde aklımdan geçen kelimeleri mutlaka "başlık içinde ara" tır önceden yazan olmuşsa şukelamı veririm. bazen bir de bakıyorum ki aklımdan geçenler teee 2005'te yazılmış ve üstelik ben yazmışım. 3000'e yakın entry'mi tek tek hatırlayamayacak kadar yaşlandığıma mı üzülsem bilemedim. bunca yıl içinde fikirlerimin hiç değişmemiş olmasına üzülsem mi sevinsem mi onu da bilemedim. bilmiş bi insan değilimdir zaten.

  • ben buna fena halde uyuz oluyorum hacı. bakın başta vurguluyorum "kadına öncelik vermeye değil, kadının öncelik hakkını kendinde sorgusuz sualsiz görüp 'ben bayanım' diyerek öne geçmesidir" uyuz olduğum kısım. yoksa her zaman hanımlara veririm sorun yok bunda. hatta vermezsem kendimi kötü hissederim. burada ben olayın örtülü anayasasından söz ediyorum (ayrıca kadınlar aşağı kadınlar yukarı diye başlık açmayı da hiç sevmem. ben iki cinsin de hakkaniyetli şekilde eleştirilmesinden yanayım).

    örneğin asansöre binmek için kalabalık bir sırada bekliyorsundur ve hemen arkandaki kadın "doğal öncelik reflesiyle" löp diye dalar. yahu bir dakika da sıra benim sıram. yani öncelik hakkı benim. o hakkı ben uygun görürsem "buyrun lütfen" derim zaten ama hanımefendi kişisi "nasılsa ben tırnak içinde bayanım verilecektir zaten o yüzden bakmaya gerek bile yok" diye düşünmesi beni deli ediyor. belki acele işim var? belki vermek istemiyorum? belki o kadar centilmen birisi değilim? olmaya da mecbur muyum? belki odunum?

    bu yalnızca bir örnek. çarşıda pazarda, bir kapıdan girip çıkarken, toplu taşımaya binerken her şart ve her koşulda karşımıza çıkabiliyor.

    ha arkada bekleyip "buyurun lütfen" diye teklif edilince teşekkür ederek öne geçen kadın yok mu? olmaz olur mu var ama ciddi anlamda az sayıda.

    tekrar ediyorum ayar olduğum nokta öncelik vermek değil, öncelik verilmesini beklemeyip o doğal hakkı kendinde görüyor olmasıdır.