hesabın var mı? giriş yap

  • yemek yaparken evdeki koku çıksın diye dairesinin kapısını açık bırakan ve tüm apartmanı kokutan komşunun olmadığı muhit

  • kelime başına ücret mi alıyorlar nedir.. mesela:

    “ya rab! şu anda şu mekanda şu yerde şu mübarek camide seni anmak, seni zikr etmek için toplandık, bir araya geldik, evlerimizden işlerimizden ayrıldık, çocuklarımızdan ayrıldık, buraya geldik, huzurunda hazır nazır olduk, dua ediyoruz, sana el açıyoruz ya rab! ellerimizi şuna buna değil, sana kaldırıyoruz, sana yalvarıyoruz, içimizi sana döküyor ve senin için deşarj oluyoruz.”

    özet: “şimdi buradayız ve dua ediyoruz.”

    bir başka örnek: “demek ki neymiş efenim, maddi imkanı el veren, yeterince parası olan, ekonomik durumu iyi olan kimseler için hacca gitmek artık bir vecibedir, bir görevdir, boynunun borcudur ve bu borç ancak ve ancak bizzat ve bilfiil hacca giderek ödenir, yerine getirilmiş olur. eğer bu kişi, bu tuzu kuru şahıs hacca gitmezse (şimdi hepsini ters çevir) bu vecibeyi ifa etmemiş, görevini savsaklamış, boynunun borcunu ödememiş ve dolayısıyla ne yapmış olur, yapması gereken bir şeyi yapmamış olur (kişi hacdan geldi bu arada cümle bitene kadar).”

    özet: zenginsen hacca gitmen şart.

    biri buna dur diyecek mi, yoksa “dur yapma, etme eyleme” şeklinde eş anlamlı kelimeler mi kullanmamız gerekiyor?

    lâhika edit ilave ek: 500 yıl öncesinden gelen giri özetini de buraya koyalım:

    koyup tesbih-i mercânı* seni kim dinler ey vaiz
    mufassal kıssa başlarsın, garîb efsane söylersin
    bâkî

    ayrıca: bu ortak duygumuzun desteklerinizle gündeme gelmesinden mutlu mesut ve bahtiyar oldum. allah cümlenize sağlık, sıhhat ve afiyet (3in1) versin, bakın benim cümleme verdi bile!

  • hahaha, korsan yayın yapan siteler, ana yayıncılardan daha kaliteli yayın yapıyor amk. bein connect defalarca kopup bağlantı hatası verirken selçuksports 5 farklı yayın açıyordu.

    fubtolun gelişmesi için değil, kendi gelişmeleri için istiyorlar. futbol yayınlarını şifresiz yapın bakalım gelişiyor mu :)

  • günümüz rock müziği dendiğinde akla ilk gelen gruplardan biri imagine dragons. kendilerine geniş ve genç bir kitle oluşturdular. radyolarda sıkça duyabileceğimız single'lar yayınladılar. şimdi de yeni albümleri origins piyasaya çıktı. ben de neler yaptıklarını merak ettim ve bir süredir albümü dinliyorum. imagine dragons kulliyatına hakim olmadan, albümün bana dusundurttuklerini yazmak istedim. tam anlamıyla dışarıdan bakan bir gözle albümü yorumlayacagim. yani biraz ahkam kesiyor oluyorum. kusura bakılmasın.

    girişte her ne kadar "rock" grubu desem de imagine dragons'a şu an için tarz olarak rock demenin bir manası yok. elbette arada kulağımıza elektro gitar ya da akustik gitar melodileri geliyor ama genel olarak bütün enstrümanlar oldukça elektronik. şarkılar melodik ve kavranması kolay. grubun en rock yanı bazı şarkı sözleri ve zaman zaman dan reynolds'ın gırtlaktan gelen vokali. rock olmamaları bir eleştiri değil elbette ama grubun nasıl bir müzik yaptığını tanımlamak için önemli. şunu kabul edelim: bu albüm bir pop müzik albümü.

    albümü çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. bunun da en büyük nedeni genel olarak şarkılarda tutku olmaması. bazı şarkılarda belli bir duygu işlenmiş. mesela kalp kırıklıkları ya da düzene karşı isyan ya da barışa özlem. ama hiçbiri tutkulu bir şekilde yansıtılmamış. bu tutku sadece vokalde değil, düzenlemede, bestelerde ve sözlerde de yeterince yok. her şey belli bir sınır içinde gerçekleşiyor gibi. hani internette "10 dakikada x gibi şarkı yapmak" videoları vardır ya, bunlardan biri eminim ki imagine dragons içindir. vurgulamak istediğin kelimeyi bul, onu nakaratta "it is x" ya da "we are x" olarak kullan ve kelimeyi bol bol tekrarla. bir kıta ve bir pre-chorus yaz. şarkıya ikinci nakarattan sonra ufak bir enstrümantal parça at. sonra nakaratı ufak değişikliklerle bol bol tekrarla. bu formül grup için yeni değil ama believer gibi benzer yapılı şarkılarda en azından bir hırs vardı. bu albümde maalesef bu hırstan eser yok. belki de bu nedenle albümün daha sakin şarkıları daha hoşuma gitti ama bu şarkılar da nispeten sıradan ve albüm sonlarına doğru çok fazla üst üste gelmeye başlıyor.

    albümün açılışını yapan natural bence albümün en iyi şarkısı. beni albüm için oldukça umutlandirmisti. bir kilise korusu gibi başlıyor ve bu tarz, sözlerde geçen cennet, günah gibi temalara uygun. pre-chorus oldukça dokunaklı. nakaratta bağlanırken reynolds, vitesi beşe alıyor ve nakaratta oldukça güçlü bir performans sergiliyor. "you're a natural" id'den bekleyeceğim, slogan bir nakarat. ama şunu da söylemem lazım, şarkıyı daha ilk dinlediğimde sevsem de aklımda kalması için bir süre daha geçmesi gerekti. maalesef bu şarkıdaki duygu yükü diğer şarkılarda pek bulunmamakta.

    yine id ile ozdeslestirdigim garip ses efektleri ile desteklenmiş altyapilardan biri boomerang'ın girişinde karşımıza çıkıyor. neyse ki bu altyapı şarkının ilerisinde kayboluyor. hatta nakarattaki altyapı oldukça kafa dinlendirici ve çok güzel. ama nakarattaki tekrarlar bana çok ama çok yorucu geliyor. özellikle şarkı sonunda daha da uzatılan bu bölümü dinlerken zorlanıyorum.

    albümün söz bakımından en rock şarkılarından biri machine. rutin giden hayatını sorgulayan bir adamın, sesini daha çok yükselterek "ben senin makinan değilim, ben kendim makinayım" diyor. sözler bana yüzeysel gelse de kendimi 16 yaşında bir gencin yerine koydugumda beni en gaza getirebilecek şarkının bu olduğunu görüyorum. beni en çok ilgilendiren kısmı ise gitar solo kısmında grubun neredeyse endüstriyel rock'a dönecek gibi yapması. aslında şarkının sözlerine çok uyacak, klas bir hareket olabilirmiş. ama böyle bir riske girmemisler. yazık olmuş.

    nispeten yorucu iki şarkı sonrası gelen cool out daha sakin, daha kolay dinlenebilir bir şarkı. ama yine id uslu durmamış ve nakaratı "kuğuğuğul oğuğuğut" diye söyleyerek, gereksiz bir numara yapmış. ama gerisi iyi gidiyor. pre-chorus çok iyi. bridge kısmında bir coldplay havası aldım. daha doğrusu albümde genel olarak bir coldplay havası esiyor gibi.

    bad liar da bir önceki şarkı gibi nakarata kadar nispeten sakin giden bir şarkı. buraları dinlemek hoş. nakaratı da fena degil aslında ama düzenlemesinden mıdır nedir bir miktar kakafonik geliyor bana. sözleri "ben seni üzerim kızım" tadında ilerliyor, bu da beni gulumsetti. "üç şeyden korkarım: dürüstlük, inanç ve timsah gözyaşları" gibi beylik beylik lafları duydukça (ki saçma değil mi? timsah gözyaşları yalanı simgeliyor ise adam hem yalandan hem de dürüstlükten mi korkmakta?) şarkı tam bir nargile kafe şarkısı gibi gelse de ama sözler ingilizce, müzik de elektro pop olunca bu his kısa zamanda kayboluyor.

    west coast başlayınca "oh be, akustik enstrüman" dedim ve sevindim. iyi de bir şarkı, sempatik. bad liar'in atarlı havası sonrası sevdiğini sarıp sarmalayan bir adamın aşkını anlattığı bir şarkı iyi geldi. bu şarkının pre-chorus'u da tatlı. ama grup şu nakarat işini bu albumde niye cozememis hiç anlamıyorum. arka arkaya "he he he he he"lerini üstüne "i'll be, i'll be, i'll be, i'll be, i'll be"ler geldikçe içimi afakanlar bastı.

    zero şimdiden radyolarda çalmaya başladı. fena değil. her zaman alıcı bulabilecek, yalnızlığı ile barışık bir gencin şarkısını yazmışlar. nakarat yine azıcık sinir bozucu: "hello, hello, zero, zero, feel, feel, real, real". ama en azından akılda kalmayı başarıyor. ralph breaks the internet adlı film için yazılan şarkı belki filmle daha iyi gidiyordur, onu bilmiyorum. radyoda çıktığında değiştirmeyeceğim bir şarkı ama gidip de kendi isteğimle dinlemem herhalde. ayrıca nakaratı azıcık da olsa price tag'i andırıyor. büyük ihtimalle yukarıda değindiğim tekrarlardan olsa gerek.

    nakaratini beğendiğim nadir şarkılardan biri bullet in a gun. güzel olmuş. nakarati sayesinde benim için en akılda kalan şarkılardan biri bu oldu. hatta ve hatta garip ses efektlerini oldukça tadında kullanmışlar. sözleri genel olarak pek ilgimi çekmedi. hatta girişte rastgele kullandıkları ve şarkıya yedirmeye çalıştıkları roma imparatorluğu göndermelerini gülünç buldum. ancak kendileriyle yüzleşip, "sellout sellout" diye bağırdığı yer hoşuma gitti. eminem gibi iki eleştiriye bir albüm kaydetmek yerine, bu eleştiriyi şarkının bir teması olarak kullanmaları hoş olmuş.

    albümün en zayıf şarkılarından biri digital olsa gerek. yıl olmuş 2018, hala dubstep-vari altyapılar dinliyoruz. şarkı sözleri "machine" misali atarlı ve vurdumduymaz. ama "machine"in sozleri yüzeysel olsa da çok da kötü değildi. bu şarkının sözleri ise oldukça kötü. genel olarak düzenleme de pek hoş degil. her şey içiçe girmiş. bir "they been sayin' the same thing" bölümü var ki buna ayrıca parantez açmak lazım. bir imagine dragons imzası olan sonsuz tekrar döngüsü burada da var. ve elbette bu kısım baştan başa çok bariz bir killing in the name göndermesi (elbette bunun bilinçli bir hareket olduğunu düşünürsek) ama gel gör ki killing in the name, sırtını bazı gitar pedalı efektlerine dayasa da çiğ, direkt ve içten bir şarkıydı. rage against the machine'in de müzik dışı davranışlarıyla da ne kadar sahici olduğunu herkes biliyor. ama "digital"i dinlerken verilmek istenen o isyankar hava, gruptan mıdır, çok da matah olmayan prodüksiyondan mıdır, sözlerden mıdır bilinmez ama çok yapay duruyor.

    albümün güzel ama kolayca unutulabilecek sempatik şarkılarından biri only. kıtalar normal gidiyor. pre-chorus günümüz rap şarkıları flow'unda. nakarati hoşuma gitti. bazı sözler ve cümleler arasında boşluk bırakmaları şarkıya nefes aldırmış. "take me over, i don't wanna wake up" bölümü en çok hoşuma giden yeri oldu. genel olarak duygusuz bulduğum albümde böyle hisli bölümler duyunca çok hoşuma gidiyor.

    "only"nin havası stuck ile devam ediyor. bu şarkı için de aynı yorumu yapacağım: sempatik ama kolayca unutulabilir. raynolds, yumuşak ve gırtlaktan vokaller arasında güzel bir denge yakalamış. altyapısı da yumuşacık. melodik ya da söz olarak öne çıkan bir yanı yok.

    albümü de bu yumuşaklıkta, love ile kapıyoruz. all you need is love ile where is the love karışımı bir eser. "digital"daki agresif adam gitmiş, "hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye" diye şarkı söyleyen bir adam gelmiş. yine bitmeyen tekrarları eklemeyi de unutmamış.

    en başta dediğim gibi formüller üzerinden ilerleyen şarkılarla dolu bir albüm bu. bu surprizsizlik de albümü sıkıcı kılmakta. albümün neredeyse 70 dakika sürdüğüne iddiaya girebilirdim ama sadece 40 dakika sürüyormuş. peki iyi yorum yapanlar niye yüksek not veriyor? kanımca pop müziğin enerjisini yitirdiği, rap'in mırıl mırıl ilerlediği bir dönemde, imagine dragons benim ortalama bulduğum şarkılarla bilr öne çıkmayı başarıyor. ana aklımda rock müzik duymak isteyen kulaklar bir id şarkısı çıkınca memnun kalıyor. e adamların, albüm kapakları, imajı falan da düzgün. bunu anlasam da bu albüm maalesef beni çok da heyecanlandiramadi.

    2/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: bullet in a gun, machine, zero

  • nöbetçi savcılık tarafından hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan yeniden yakalama kararı çıkarılmış.
    işte dogru suçlama buydu. ıngilteredeydi galiba, adamın birine tacizden 2, ingiliz kızlarının özgürce gezme hakkına saldırıdan 22 yıl hapis vermişti bi hakim. inşallah suclamanın arkasında dururlar.

    edit:kaynak

  • ağaçların sadece oksijen ürettiğini sanan mal beyanı. ciddiye almayınız.

    edit e edit: mesaj atan bir yazara verdiğim cevapta yazdığım gibi, %25 bahsettiğiniz kadar küçük bir oransa mal varlığınızın %25 ini bir hayır kurumuna bagislayabilirsiniz, nasıl olsa azalmayacak.

  • taksimde benettonun olduğu sokakta ufak çingene bir kız çocuğu var. bir seferinde arkadaşlarla otururken yanımıza gelip para istemişti. ben de o zamanki aklımla şimdi buna para versem, gidip birisine verir diye düşünmüştüm. gel beraber bakkaldan ne istiyorsan alalım dedim. ben sigara aldım, ona da eti browni aldım birtane. teşekkür edip yanımdan ayrıldı. o günden sonra ne zaman o sokakta bir yere otursam gelir abi nasılsın der, muhabbet etmeye çalışır. bir seferinde tam sigara almaya giderken geldi gene, abi bakkala gidiyorsan ben alayım dedi. iyi dedim 5 milyon verdim bi tane sigara istedim. masadakiler tam gitti 5 milyon derken, elinde sigara ve paranın üstüyle geri geldi. ben de paranın üstünü ona bırakıp senin olsun dedim. neyse aylar geçti, doğumgünümü yanlız kutlamak için taksime 2 bira içmeye gitmiştim. masada yanlız otururken geldi yine bu. abi hayırdır yanlızsın dedi. bugün böyle dedim. sonra canımın sıkkın olduğunu farketti. ben de doğumgünüm olduğunu söyledim. öylece biraz bakıp gitti. ben de vay anasını satayım o da gitti derken bir tane eti browniyle yanıma geldi.
    - abi, doğum günün kutlu olsun!

    (bkz: hokkabaz)
    --- spoiler ---
    - vefa çok önemli birşey oğlum!
    --- spoiler ---

    o sırada dostlarım dediklerim geçti gözümün önünden. (bkz: nefreti ifade edecek kelime bulamamak)

  • bizim evde recep diye biri kaldiydi bi hafta. hala kim oldugunu bilmiyoruz. reco bak eger okuyorsan cik ortaya. hepimiz digerimizin kuzeni sandiydik seni. amacin neydi. neden bizim evde kaldin. neden bir sey demeden cektin gittin ve bir daha gelmedin? kimsin olm sen? olayin neydi amk. sorunlar var, cevaplaman gereken sorular var