hesabın var mı? giriş yap

  • zamanında attıklarını tutamayanların arkasından atıp tutmaya çalıştığı efsanedir.

    real madrid'de sefilleri oynamışmış. real madrid bu boru mu, sefil adamı iki sezonda toplam 64 maç oynatırlar mı? real madrid'e gidip iz bırakmayan bir oyuncuyu kaç maç oynatırlar baliç'e, anelka'ya sormak lazım. bir de golcü olmamasına rağmen 16 gol atmış ezik hagi, silik figüran. real madrid tam da hugo sanchez'li, butragueno'lu, schuster'li jenerasyonunu kapatıyordu o sırada. hagi'nin oynadığı iki seneyi de içeren dört sene üstüste barca şampiyon oldu. madrid telef oldu ama hagi silikti ya ondan, figürandı. real madrid'i de sildi. bitirdi madrid'i. öyle ya, çok biliyor herkes.

    sonra brescia'ya gitti. serie b'de sürünürken brescia serie a'ya yükseldi. takımın yıldızı hagi'ydi. on gol attı, ganz'ı 19 golle gol kralı yaptı. o zamanlar asist kaydı tutulmuyor maalesef. napoli'de maradona'ya karşı ne hissederler herkes biliyor. gidin sorun bakalım brescia'lalılara hagi için ne diyecekler? ama brescia'nın adını kimse duymadı öyle ya, bitik takım brescia, dandirik herifler. serie a'yı ara ara ziyaret eden bir takımın adını bilmeyen adam futbol yazısı yazıyor, bizi bulmuş okutuyor.

    sonrası barca. bu sefer de onların gerileme dönemi. iki sene oynadı, birinde dördüncü birinde üçüncü bitirdi ligi katalanlar. 38 maçın ancak 18'ini kazanmış koskoca barcelona o sezon. ah o sümsük hagi olmayaydı. coşacaktı barcelona ama yıldızmış gibi kaktırdıkları hagi yüzünden. bize de zamanında oulare'yi ittirmişlerdi öyle, bak sinirlendim..ay pardon ya konu dağıldı.

    yine de 35 maç oynamış hagi barca'da. 7 golü var. asist bilmiyoruz dedik ya. milli gururumuz, en kariyerli türk futbolcusu rüştü'nün aynı barca'da oynadığının 8,75 katı. ezik hagi'nin yitik yılları oynadığı, madrid-brescia-barca yıllarında oynadığı bu sırada romanya milli takımında 38 maç oynayıp 14 gol atmış. romanya'nın arjantin'i elediği 94 dünya kupası'nda üç golü var. ama kariyersiz, yıldız değil. çok bilenler öyle buyurmuş.

    romanya'nın en çok gol atan birinci, en çok milli olan ikinci oyuncusu. daha büyüğü bu ülkede oynamadı. avrupa'da sayılı. ama aksini iddia edemiyorum, çünkü her şey ayanmış. beyanmış. istisnalar hariç forvet oynamadı ama altıyüzün üstünde profesyonel maçı, 272 golü var. gel gör ki çapsız işte. ne yaparsın. figüranmış. attığı figür yeter bize.

    dürüst ol, sevmiyorum, kıskanıyorum de çamur atmaya mecra aradım. bulamayınca tırmaladım de.

  • bir adam bir gün bir petshopa giriyo kendisine en yakın duran papağanı gösterek
    -pardon bunun fiyatı nedir diyor
    -10000$ efendim
    -neden bu kadar pahalı peki
    -efendim o 300 tane kelime biliyor
    biraz uzaktaki papağanı işaret ederek
    -peki bunun fiyatı nedir
    -20000$ efendim
    -peki bu neden pahalı
    -o aynı kelimeleri hem ingilizce hem türkçe söylüyor
    onun yanındaki papağanı göstererek
    -bunun fiyatı nedir
    -30000$ efendim buda kelimeleri her dilde söylüyor
    adam biraz daha bakındıktan sonra dükkanın yüksek bir yerinde asılı olan papağanı görüyor ve soruyor
    -bunun fiyatı nedir
    -100000$ efendim
    -bunun özelliği nedir
    -valla bu pek konuşmuyo ama ordaki 3 papağan buna "hocam" diyorlar

  • türkiye'nin özünü anlatan bir tespit.

    çünkü:

    1. biz ona onu yapacak imkanları vermedik ki? hangi imkanla yapacak?

    2. kendi imkanlarıyla yapmaya kalksa bile çoktan başkalarının onu aşağı çekmiş olması gerekirdi. o aşağı çekenlerden nasıl kurtulacak?

    imkansız yani yapması.

    1992 yılında (15 yaşındayım) turbo pascal'da hem object oriented programming öğreniyorum (deneme yanılmayla, çünkü hiçbir kaynağım yok). bir yandan abimin yolladığı unixworld dergisindeki workstation'ların masaüstü grafiklerine hayran hayran bakıyorum (nextstep, open look, motif vs). o yüzden de öğrendiğim kadarıyla grafik arabirimli bir şeyler kodluyorum.

    bu grafik arabirimli araçları dim-soft'ta fatalica'nın kardeşi faruk'a gösteriyorum. sonradan öğrenmiştim ki ben gösterirken seyreden ruthcom bilgisayarın sahibi ibrahim arkamdan "yok ya o yapmamıştır" demiş. faruk adamı "yok abi yazıyor hakkaten" falan dediyse de ikna edememiş benim yaptığıma.

    bu beni hem gururlandırmış (zira yaptığım şeyin süper olduğunun en samimi itirafı olmuştu), hem de sinirlendirmişti. sadece adamın ülkede 15 yaşındaki birinin düzgün bir şeyler yapmasının imkansız olduğunu düşünmesi değil, aynı zamanda o yaştaki birinin büyük ihtimalle yalancı bir sahtekarın teki olduğuna olan bu kati ve kesin inancı da.

    bu adam özelinde de değil, tüm ülke çapında, bakanına "bizden mucit çıkmaz" dedirtecek kadar ulusal boyutta bir eziklik. çünkü kendi varlığı anca diğer herkes eşit ölçüde ezik olduğunda kayda değer anlamlı bir hal alıyor.

  • unutamadıklarım no:5

    yıl 1998, lise 3'teyim. para biriktirmişim ve playstation alacağım. normalde anadolu çocuğuyuz ama sırf playstation almak için istanbul'a gelmişim. doğubank'a nasıl gideceğim ezberimde. galata köprüsünde yürüyorum. boyacının biri "birader bir bakar mısın" dedi. azıcık istanbul tecrübesi olan birisi boyacıların frekansından gelecek tüm yayınları filtrelemesi ve reddetmesi gerektiğini bilir ama dedim ya, anadolu çocuğuyuz, safız.

    - efendim?
    + ayakkabın çok kirli, gel bi tozunu alayım.
    - yok istemem.
    + ya gel, benden, ikramım.

    tabi tozunu almaz sadece, azıcık da boya sürer. işlem esnasında da hapisten yeni çıktığını, adam bıçaklayıp öldürdüğünü falan anlatıp beni korkutur. ne kadar verdiğimi net hatırlamıyorum ama şöyle söyleyeyim, ayakkabı boyamak 10 tl ise ben 100 tl vermişimdir bu eşkiyaya. her mal gibi beni tartaklamadığı için bir de teşekkür edip yoluma devam ederken ikinci bir boyacı "kardeş bir baksana" diye seslendi. ve arkadan o muhteşem bağırış geldi: "ahmeeet, bırak bırak ben aldım!".