hesabın var mı? giriş yap

  • 1. sipariş veriyorsun,
    2. sipariş sana teslim ediliyor,
    3. hizmeti ve ürünü beğenmiyorsun, hatta çöpe atıyorsun,
    4. medeni bir şekilde ürünü ve hizmeti puanlayıp yorumluyorsun,
    5. restoran ve yemeksepeti birlikte karar verip siparişi iptal edip yorumunu siliyor.
    6. hiçbir şey olmamış gibi, her şey mükemmelmiş gibi hayat devam ediyor.

    restoranının ayrı, sepetinin ayrı mk. düzeninize sokayım sizin.

  • ayrılık insanlar icin: kadını erkeği tabiki de olmaz, ama erkeğin ki daha ağır geciyor nezdimde. erkek aşk acısı yaşamaz, ölüm yaşar, kendinden geçer, depresyona girer, kafasına her şeyi takar. bakımsızdır, pasaklanır, küflenir evi.
    bir kaç dk yüzünü görebilmek için günübirlik şehirlerarası yolculuğa bile çıkar. terkedilirken bile fedakarlık yapar.
    bu erkeğin çevresinde mutlaka: "sana kız mı yok" diyen bir klişeci de mevcuttur. yarasını deşer.
    erkek, aşk acısını unutmaz, unuttuğun zanneder.
    alkol, saçma sapan ps oyunlarında teselli arar.

    ya kızlar?

    hemen şıkır şıkır giyinip çoşmaya giderler. bir de sosyal medyadan ayrıldığını herkese duyurma merak vardır, mutlaka pusuda bekleyen bir adam da olur nedense. instagram, twitter hemen aktifleşir. acılarını eğlenerek, gerdan kırarak atmaya çalısırlar. bir de bunlardan yanında "ececim sana hic yakışmıyordu zaten" diyen bir gerizekalı da mutlak bulunur. sonra bi çocukla tanışılır, bir öpüş yapılır, diğer gerizekalı acı mı çekiyor, üzülüyor mu, kim takar yalova kaymakamını, güzelinden bir fotoğraf paylaşılır. olaylar gelişir.

    biri saksımızı çiğneyip gitti
    biri duvarları yıktı
    camları kırdı
    fırtına gelip aramıza serildi
    biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri
    her şeyi kötüledi
    bizi yaraladı
    biri şarabımızı döktü
    soğanımızı çaldı
    biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu
    ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor

  • ben: baba bana elhamı öğret, öğretmen istiyor
    babam:
    elhamdürüsiyle
    kızlar sürüsiyle
    hergün birisiyle
    yarabbi şükür allahım

    ben: aman be baba
    babam: oğlum ne var, hocanız bile bilmez bunu, hem bir tutarsa duan, ehi ehi
    ben: ablam gibi dayak yiyeyim sonra değil mi* ? .. anneee , bana elhamı öğret...
    babam: dur ben sana elemtereyi de öğreteyim.
    elemtere ellipara
    babam gider kochisara.... nereye gidiyon, daha bitmediki
    annem: offf bey offf, cocukların hepisini göndereksin cehenneme, günaha giriyorsun
    babam: ehi ehi ehi he

    * ablam ilkokul birde "kuran kursuna gideceğim" diye tutturur, bizimkiler her zamanki kayıtsızlıkları ile aman gidersen git derler. ablam ilk gün gelir ve babama, "baba bana sübhanekeyi öğret, hoca istedi" der, ertesi gün kursa giden ablam biraz sonra yüzünde şamar iziyle kıpkırmızı şeklide eve döner. şimdi babamdan ablama öğretilen sübhanekeyi dinliyoruz:

    sübhaneke
    sümbülteke
    anam eke
    babam teke

    diye gidiyordu hatırladığım kadarıyla. bu arada babamın 9 yaşından beri beş vakit namazını kılan, orucunun birgünün bile kaçırmayan bir insan olduğunu belirteyim

    (bkz: niye benim babam herkesin babası gibi değil)

  • mafia ii'de, arabayı denize karşı çekip, o manzaraya karşı, radiodaki 1940'lı yılların parçalarıyla ve martı sesleriyle beraber alkol almışlığım vardı evde.

  • ezici bir halk oyu ile seçilmiş istanbul büyükşehir belediye başkanı karşısında, haddini bilmeyen atanmış bürokrattan başka bir şey göremedim.

    izleyip vaktinizi boşa harcamayın.

  • filmin süresi belli olmuş. 3 saat 20 dakikalık bir film bekliyor izleyiciyi. afişi de belli olmuş harika yine. (görselin linkini aşağıya bıraktım.)

    filmin hikayesi şöyle; genç bir öğretmen, küçük bir köyde zorunlu görev süresinden sonra istanbul'a atanmayı bekler ancak uzun süre bekledikten sonra bu kasvetli hayattan kurtulma umudunu tamamen kaybedecektir. bu noktada meslektaşı nuray, ona bir bakış açısı kazanmasında yardımcı olmaya çalışır. yabancılaşma, merkezden uzaklaşma ve kenarlarda var olma duygularına içsel bir yolculuk...

    nuri bilge ceylan'ın 9. filmi olan bu filmin yapımcılarından alexandre mallet-guy'a göre bu, nuri bilge ceylan'ın bugüne kadarki en iddialı filmi olacak. mallet-guy ayrıca filmi, aileye, aşka ve ilişkilere dokunan parlak mercekli bir fresk olarak tanımlamış.

    filmin senaryo öncesi de ilginç. aslında nuri bilge ceylan'ın bir önceki filmi ahlat ağacı'ndan (2018) önce çekilmesi planlanıyormuş. ancak senaristlerden biri olan akın aksu ile tanışması ve kişisel hikayesine aşina olması üzerine ceylan, akın aksu ile aksu'nun babası arasındaki ilişkiyi anlatan ve akın aksu'nun yazdığı 80 sayfalık uzun bir metinden yola çıkarak senaryoya dahil olmuş.

    film erzurum'da çekilmiş. hikayeyi okuyunca aklıma "bir zamanlar anadolu'da" filmindeki doktor geldi. varoluşçu bakış açısının ve yine bolca sembolizm kullanımının olacağını tahmin ediyorum.

    film sony venice ile çekilmiş. (meraklıları için link)

    filmin afişi: link kaldırılmıştır.

    edit: afişlerin resmiyeti şimdilik şüpheli. imdb sayfasında yayınlansa da nbc'nin sitesinde mevcut değil. o nedenle doğrulayamadım.

    edit 2: filmin imdb sayfasındaki afiş resmi olmadığından linki kaldırdım. resmi afiş önümüzdeki ay sanırım yayınlanacakmış. imdb'ye keyfi olarak birisi yüklemiş. entry'den sonra internette de paylaşıma girdiğini fark ettim bu nedenle başta nuri bilge ceylan olmak üzere tüm yapım ekibinden ve sanatseverlerden özür diliyorum.

  • abimin eşinin babası ile gerçekleştirdim. öpüşenlerden biri bıyıklı ise berbat bir his yaratıyor iki erkeğin dudak dudağa öpüşmesi.

    bundan yıllar önce yine böyle bir ramazan gününde yengemin babası ile tokalaşıp yanak yanağa öpüşmek için kafalarımızı birbirine yaklaştırmaya başladık. malum, uyumlu bir şekilde yanak yanağa öpüşebilmek için iki kişinin de sağ ya da iki kişinin de sol yanağını yaklaştırması lazım. aksi takdirde kafamızı kuş gibi geriye doğru zorlamamız gerekir yanakların birbirine temas edebilmesi için. yengemin babası sol, ben ise sağ yanağımla yaklaşmaya başlayınca bu uyumsuzluk hemen ortaya çıktı ve ne yazık ki bunu ikimiz de aynı anda fark ettik. ikimiz de aynı anda fark edince ikimiz de aynı anda yanak değiştirdik ve yine uyumsuz bir durum yaratmış olduk. kafalarımız hala hızla birbirine doğru yaklaşmaktaydı, zaman daralıyordu ve ikimizden -sadece- birinin yeni bir hamle yapması gerekiyordu. (uzun uzun anlatıyorum ama bunlar tabii ki saliseler içinde oluyor.) beklenen hamleyi yine ikimiz aynı anda yaptık, yine, yine, yine derken sağa sola ufak hareketlerle titrer gibi görünen kafalarımız birbirine iyice yaklaştı ve hasan amca ile dudaklarımız birleşti. muhteşem bir birleşme idi! adamın ıslak bıyıkları ağzımın içindeydi ve ramazan dolayısıyla bıyıklarına sürdüğü hacı misinin bir anda ağzımın tamamını kaplayan iğrenç, yağlı kokusunun tüm benliğimi ele geçirmesi yaklaşık bir saniye sürdü. alt dudağım da hafiften onun dudaklarının arasında kalmıştı. bilirsiniz bazı yaşlılar yanak yanağa öpüşme esnasında iki kollarıyla birlikte gençleri çok fena kavrar; işte o kavrama da duruma eklenince resmen tecavüzü yaşadım ben o gün.

    nasıl kurtuldum hatırlamıyorum. sonrasında kendime ne zaman geldiğim de hatıralarımda net değil.

  • orhun yazıtlarından beri kullanıldığını sandığım türk özdeyişi.

    - tonyukuk, abi "orhun yazıtları" diyelim mi bu yazdırdıklarımızın adına?
    - yazıt mı? çince $½§ã yerine mi?
    - evet abi.
    - hmm.. yazıt.. yok yahu, olmuyor; bu $½§ã'nin türkçe'de tam karşılığı yok sanırım.
    - ulan herhalde olmayacak, ilk defa biz bir şeyler çizittiriyoruz taşa, biz bir şeyler bulmazsak karşılığı olmaz tabi.
    - değil ama, aynı tadı vermiyor, yazıt ziyadesiyle ajite edici, çok diskonnektivitant, çok maskülen.
    - bak sen.

  • ürün: gucci ayakkabı

    alıcı yorumu: arkadaşlar ürün orjinal değil, kimse kanmasın.

    satıcı yorumu: kargodan kaynaklanan bir yanlıslık olmus beyefendi, 30 milyona size gucccinin yüzde 50 hisse payını da vermemiz gerekiyordu. en kısa sürede mağduriyetinizi giderecegiz. tekrar gorusmek dilegiyle

  • "eğer ülkeme yararlı olacak, diğer ülkeleri mahvedecek bir şey biliyorsam prensime önermem; çünkü ben önce bir insanım, sonra bir fransız’ım. ben zorunlu olarak insan doğdum ve tesadüfen fransız oldum."

    montesquieu

  • görende turist geldiğinde bağcıları geziyor sanacak. adamlar karpuzun içini yiyor kabuğunu da bize atıyor. türkiye'de öyle koylar var ki sadece tekne ile gidiliyor. içinde türk yok.