ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tokat'ta 350 kg'lık domuz vurulması
-
adam lüksemburg'dan kalkıp domuz vurmaya tokat'a gelmiş amk.
bence haber değeri taşıyan durum budur.
en kötü türk yemeği
-
keskek'e gereksiz, kotu diyen keskek yememistir.
küçük kardeşe sen evlatlıksın demek
-
seni hayvanat bahçesinden aldık, maymunsun aslında sen gibi bir hikayeye kardeşi inandırmaktan daha vicdanlı bir harekettir. bir de üzerine "ben seni kafeste gördüm, çok beğendim diye alıp eve getirdik" demiştim ki bana da azıcık minnet duysun. tabii bu hayvansever, vicdan sahibi abla imajım kendisi bağıra bağıra anneme gidip "anne ben maymun muyum?" diye ağlayana kadar sürmüştü.
leopold ii
-
''19. yüzyıl, kapitalist etikte yeniliğe yol açmadı. avrupa'yı kasıp kavuran sanayi devrimi, bankerleri ve sermayedarları zenginleştirdi ama milyonlarca işçiyi sefalet içinde fakirliğe mahkum etti. avrupa kolonilerindeki durumsa daha da kötüydü. 1876'da belçika kralı 2.leopold, bir sivil toplum kuruluşu kurarak orta afrika'yı keşfetme ve kongo nehri civarındaki köle ticaretiyle savaşma amaçlarını duyurdu. kuruluş aynı zamanda bölgede yaşayanların hayatını iyileştirmek için yollar, okullar ve hastaneler yapmakla görevliydi. 1885'te avrupalı güçler bu kuruluşa kongo havzasındaki 2.3 milyon kilometrekarelik toprağı vermek konusunda anlaştılar. belçika'nın 75 katı büyüklüğündeki bu topraklara, o zamanlar özgür kongo devleti deniyordu. bölgede yaşayan 20-30 milyon insanın fikrini soransa olmamıştı.
bu insani yardım örgütü, kısa bir süre içinde gerçek amacı büyüme ve kar olan bir şirkete dönüştü. okullar ve hastaneler bir kenara bırakıldı ve kongo havzası çoğunlukla yerel halkı acımasız bir şekilde sömüren belçikalılar tarafından yönetilen madenlerle ve çiftliklerle dolduruldu. kauçukendüstrisi özellikle çok vahşiydi. kauçuk hızla önemli bir sanayi ürünü haline geliyordu ve kauçuk ihracatı kongo'nun en önemli gelir kaynağıydı. kauçuk toplayan afrikalı köylülere giderek daha yüksek hedefler konmaya başladı, bu hedeflere ulaşamayanların da ''tembelliklerinden'' dolayı, vahşice cezalandırılıp kolları kesiliyordu, zaman zaman da köylerin tamamı katlediliyordu. en ılımlı tahminlere göre, 1885 ve 1908 yılları arasında büyüme ve kar sevdası yaklaşık 6 milyon insanın yaşamına mal oldu(kongo nüfusunun en az yüzde 20'si). hatta bazı tahminler bu rakamı 10 milyon'a kadar çıkarıyor.''
yuval noah harari, sapiens, kapitalist itikat, kapitalist cehennem, sayfa 327
temmuz 2022 sonrasında bekçilerin zamlı maaşları
yaran facebook durum güncellemeleri
-
halam dan geliyor
‘yanlış insana değer vermek gömleğin düğmelerini iliklemek gibidir yanlış yaptığını sona gelince anlarsın’
altına enişteden yorum : evde ne yemek var ?
kızların sevgili olmak istediği erkekte aradıkları
-
genel itibariyle parayla edinilecek özelliklerdir.
para bu konudaki tüm eksikleri giderecek en güzel kusur örtücüdür. parası olan şişmansa sevimli tontiş olur, öküzse doğal ve sempatik olur, sürpriz yapan bir tip değilse içinden geldiği gibi yaşayan olur, yalan söyleyen ve aldatansa "zor erkek" olur.
yeter ki paradan haber ver sen.
demet akalın'ın 7 bin tl isyanı
-
7 yaşımda ekmek parasından üste kalan parayla gofret aldım diye dayak yemiştim. diyeceklerim bu kadar.
istanbul is the new cool
-
"çıkar telefonunu." diyen çizgili tişörtlü milli irade dayıları yok, türbanlı bacılarım yok, haftada 6 gün, günde 10+ saat çalışarak asgari ücret alan insanların bindiği kalabalık metrobüs yok.
bu mu gerçekten istanbul?
must ile have to arasındaki fark
-
en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.
must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.
örnek:
you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.
olumsuz:
you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.
görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.
20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.
fransa'da yılda 25 bin tecavüz vakası yaşanması
-
sanırım "madem avrupa'da tecavüz ediliyor, biz de neden bu kadar safsata" ima edilmeye çalışılıyor. bilal'e anlatır gibi anlatayım; "orada" tecavüz mağduruna linç değil koruma, tecavüzcüye ise ceza verebilen, işlevini ve hakimiyetini kaybetmemiş bir yargı hakimiyeti mevcut canım. şimdi geceleri kızını okşayıp, karını dövmeye devam edebilirsin.
surtsey
-
surtsey adasına bu gün giriş yasaktır. bilimadamları tarafından ada göç eden canlı populasyonlarının yeni bir kara parçasını ne şekilde kolonize ettiklerini görmek amacıyla kullanılmaktadır. dışarıdan insan eliyle hiçbir şekilde tohum getirilmesine izin verilmemektedir. deniz, rüzgar ve hayvanlar (genellikle kuşlar) yoluyla ulaşan bitkilerin ve buraya yerleşen hayvanların sıralaması, büyüme şekilleri ve hızları belirlenmektedir. adadaki insan yapısı tek şeyler zirve noktasında bir fener inşaatı için atılan temel (adanın bilimsel incelemeler için kapatılmasının ardından inşaat iptal edilmiştir) ve incelemelerde bulunan bilimadamlarının kalması için bir güneş paneli ve yataklarla donatılmış bulunan prefabrik bir kulübedir. unesco 2008 yılında adayı bilimsel öneminden ötürü dünya mirası listesine dahil etmiştir.
günlük 20 bin tl alıp aza kanaat etmeyi öğütlemek
-
bir program için 20bin lira alıyordu, gözleri doluyordu, ağlıyordu nihat hoca. bu kadar mal insanı bir arada ilk kez görüyordu bu sene de yolunu buluyordu. şeklinde hikayeler anlatacak muhteremin marifeti.