hesabın var mı? giriş yap

  • git gide buyuyen bir ofke. bi suredir aliskin olunan, tanidik bi can sikintisi. lan acaba kendi adaletimi nasil saglarim dusunceleri ile birlikte uykusuzlugun da verdigi ekstra bi sinir bozuklugu.

  • simdi kendisinin cikip özür dilemesi filan cidden güzel bir davranis da, bence hicbir degeri yok. neden? cünkü serdar ortac o zaman da konjonktüre ayak uyduran bi insanmis, simdi de öyle. herkes kürt acilimi, kimlikler kardesligi derken buna karsi bir söz söylemesi beklenemez heralde. yine duruma ayak uydurur, rüzgar ne yöne esiyorsa o yönde hareket eder.

    ayrica kendisi 90larin ikinci yarisi sonrasinda türk gencliginin zeka gerilemesinden birinci dereceden sorumlu tutulmali bence. bir düsündüm de etiler eglence kültürünün yayginlasmasi (eller havaya?) -ki röportajda bu serdar ortac'a dayandiriliyor- ve televolelerin, magazinlerin patlamasi da es zamanli hadiseler.

  • tahmin edilenin aksine ciddi kazaların çoğu "usta" şoförler tarafından yapılmaktadır. kullanmaya alıştıkça kendinize aşırı güvenip saçma sapan hareketler yapmayın. her zaman ilk günkü kadar dikkatli olun ve kurallara uyun. etrafınızdaki mallar uymuyorsa bile uyun.

    devamlı olarak arkanızı kontrol edin. kıçınıza yapışmış biri varsa ani fren yapmanızı gerektirebilecek durumlara girmemeye çalışın yoksa bir bakarsınız arkadan geçirmişler.

    onun bunun selektörünü, kornasını vb. kaale alıp da panik yapmayın.

    yolda birisi sizi sinirlendirecek bir hayvanlık yaparsa boşuna tartışmayın. hayvanı tartışarak insan haline getiremezsiniz. sadece zaman kaybetmiş, sinirlerinizi bozmuş ve bazen de hayatınızı tehlikeye atmış olursunuz.

  • aşk bitmeden ayrılanlar için:

    ayrıldıktan sonra ne onun canını yakmaya çalışın, ne de onun sizin canınızı yakmasına izin verin.

    ayrılık yeterince kötü- bir de çocukça oyunlara girişmeyin. haber almaya, haber göndermeye çalışmayın.

    büyük ihtimalle duyduklarınızın, gördüklerinizin yarısından çoğu, sizin canınızı yakmak için olacaktır.
    zira kendi canı da yanıyor.

    biraz zaman verin..kızgınlıklar zaman aşımına uğrarsa, daha nesnel bakarsınız her şeye.

    siz de olmadığınız gibi görünmeye çalışmayın, o'nun bir zamanlar ciğerinizi en iyi bilen kişi olduğunu unutmayın.
    acınızdan utanmayın. siz sevdiniz.

    size kazık atmışsa bile-zira acı çeken kişiler için sevdiceğin yaptığı her şey kazık gibi görünür- kin gütmeyin.
    büyüklük sizde kalsın.

    çirkin sözler etmeyin, kırmak insanca değildir. etrafa karşı da büyük büyük laflar etmeyin; çocukça görünüyor.
    asil davranın, acınızı yaşayın. son da size yakışır olsun.

    içinizden geliyorsa, oturup konuşmak için arayın. pişmansanız arayın. tekrar denemek için arayın. iletişim kurun bir şekilde.ne diyeceginden korkmayın, önemli olan sizin arama büyüklüğünü göstermeniz.

    dünyaya bir kere geliyoruz ve ömür dediğin mutlu anlardan ibaret.

    ama iş olsun diye aramayın. amacınızı, niyetinizi bilin, bildirin.

    sevgiline nasıl sahip çıkıyorsan, ayrıldıktan sonra da eski sevgiliye laf getirmeyin. yaşadıklarınıza sahip çıkın. ona gelen laf, size gelmiştir. döneklik etmeyin.

    efendi olun. artislik yapmayın.
    ----------------------

    taraflardan birinin aşkı bittiği için ayrılanlara:

    yukarda yazılanlardan aramak dışındakilerin hepsi geçerli.

    not: bir ayrılığın sorumlusunun hiç bir zaman tek kişi olmadığını unutmayın. insan dediğin hata yapar. affetmesen de, bil.

    bilmem ne kadar zaman sonra gelen edit: bu konuda tavsiyeye ihtiyac duymayacak, insanlarin tavsiye vermeye calismayacagi biri olun.

  • yurtdisini yurticini biraktim, "sehit olmak en buyuk sereftir" ne demek yahu. sanki ispanya ic savasindayiz, franco'nun taa 70 sene once cahil cuheyla koyluleri fasist saflarina cekmek icin kullandigi sloganlarla yasiyoruz, viva la muerte.

    hala 1920lerde 1930larda yasayan, olmadik savaslar cikarip hayatina anlam bulmaya calisan, dunya gorusu hicbir egitim, ogrenim gerektirmedigi icin kolayca ve herkesce "tuketilebilen" bu sig eksene tikilip kalmislarla, bunlari istismar eden burokrasi saltanatinin komedisi. yurtdisini filan gecelim, vatan icin olmek hakkinda konusalim. kotu birsey mi bu? degil. ama zaten, meziyetlerin ilkinin, sereflerin en buyugunun bu oldugu bir anlayista ve sistemde yasadigimiz icin baska birsekilde degerlenemiyor insan hayati.

    neden en buyuk seref nobel odulu kazanmak, durust olup sevdigi isi yapmak, uluslararasi une kavusmus bir sanatci, bir edebiyatci, bir sanayici olmak degil? neden en buyuk seref, ayakta durabilmesi icin illa ugrunda birilerinin olmesinin gerekmedigi, artik tamamen ici bosaltilmis bir politik arac olan kuvayi milliye edebiyatina gerek duymadan da ilerleyebilen bir ulke yaratmak degil?

    ne demis ailemizin koyu katolik ayyas yonetmeni mel gibson: every man dies, but not every man really lives. en boktan sistemde dahi herkes vatani icin olerek serefe ulasabilir. ama insanlara yasarken seref kazandiracak bir duzen kurmak zordur. herkesin insan gibi yasayabildigi bir sistemde, burokrasi saltanati da ucuz edebiyatlarla milleti koyun gibi gudemez. allah korusun. viva le muerte, yasasin 30larin fasist sloganlari.

  • istanbul'daki bir devlet üniversitesinin fen edebiyat fakültesindeki bir bölümde 2. sınıf öğrencisi olan bir arkadaşım var. çok güzel bir kız. hani şanslı genlerle doğmuş olanlardan. ingilizcesi orta, bilgisayar bilgisi word, powerpoint, excel den ibaret onlar da orta. kendisi şu an çok ünlü bir restorantta çalışıyor. rezervasyonları alıp, oturma planını hazırlayıp akşam gelen müşterileri güler yüzle karşılıyor. pazar günleri hariç her gün, günde 7 saat çalışıyor. aylık kazancı 2500 tl maaş + ssk + yol ve yemek + her ay bahşiş oranına göre 250-750 arası tip.

    başka bir arkadaşım - gene çok güzel bir tanesi- bu yaz ünlü bir viski firmasının tanıtımını yaptı. firma sofistike olmasını istediği için dekolte ve mini giymesi yasaktı. daha çok bordo, lacivert tonlarında diz altı, dar elbiseler ya da siyah uzun dar elbiseler giymesi istendi. pazartesi hariç her gün gece saat 11 ile 3 arası baya ünlü bir gece klübünde viski standının önünde durarak günde 150, ayda 3600 tl kazandı. konuştuğumuzda son 4 ayda 15000 tl gibi bir miktar kazandığını söyledi.

    haziran ayında başka bir arkadaşım ve sevgilisi itü inşaat mühendisliğinden mezun oldu. kız ortalama güzellikte, 3.2 gibi ortalama yapmış ve çok iyi seviyede ingilizce ve almanca biliyor. oğlan taşşaklı bir liseden mezun, aynı kız gibi iyi bir ortalamayla ve onun gibi 2 yabancı dille mezun. kız başlangıç olarak 2000 tl maaşla büyük bir şirkette çalışmaya başladı. oğlan 2200 maaşla daha küçük ama piyasaya göre daha fazla maaş veren bir yerde iş buldu.

    bundan sonrası için yorumu size bırakıyorum.

  • 18 temmuz 2017 kemal kılıçdaroğlu'nun hükümete meydan okurken sarf ettiği taşşaklı söz.akp'li yöneticilerin abdestlerinden şüpheleri yoksa buyursunlar tartışsınlar ve görelim gerçekleri. bir vatandaş olarak doğruları öğrenmek benim de hakkım değil mi?..

    o değil de, bağzı andavallar halen ''darbe gecesi gördük yeaa'' diyerek kendilerini kandırıyor. iyi, ne güzel işte reisiniz korkmuyorsa çıksın karşısında bunu da sorsun öğrenelim..

  • yedi ceddini tanidigim adam.

    abuk subuk rastlantilar sonucu 31 mayıs new york grand prixinde 9.72 ile 100 metre dunya rekoru kirdigi sirada ben bu adamin jamaika trelawney'deki koyunde genis ailesiyle beraber rekoru kirisini izlemekte idim.

    efendim soyle ki, doktora tezinde ne diski yenecegine dair karar vermek icin potansiyel alan arastirma mekanina (jamaika-trelawny) 1 aylik bir pilot calisma ziyaretinde bulunulur. bir odasini benim gibi disarlikli varliklara kiraya vermek suretiyle biraz amerikan dolari yemeye and icmis bir teyzemizin evine yerlesilir, ortam koy mu koy, tarla mi tarla, horozlar sadece sabah degil gunun her vakti otmekte...

    neysem efendim, bu teyzemizin jamaika kirsalinda tipik oldugu uzere 100 metrede bir konuslanmis "shop" tabir ettikleri ama iceri girip bir tek rom sallayabilecegin, bir red stripe attirabilecegin bir marketi de bulunmakta. ben gun ve sicak ortasi bu markette pinekleyip bira icmekte iken, gelene gecene "what a gwan" diye bagirip hal hatir sormakta iken, yaninda kaldigim teyzenin kardesi duser mekana. aa turkmusun cok enteresan neresi ki o filan tadi artik rutine oturmus diyalogdan sag salim ciktiktan sonra, abi bana spor sevip sevmedigimi, usain bolt'u taniyip tanimadigimi sorar. uzatmayayim ben tanimiyorum adami, abinin bolt'un babasi, yaninda kaldigim teyzenin de halasi oldugu, ertesi gun new york'ta dunya rekoru kiracagi filan anlatilir bana.

    bu arada ufak bir parantez acayim, hakikaten herkes olayi bana oyle lanse etti: bizim oglan da yarin dunya rekoru kiracak gel sen de bak televizyona bizlen seklinde bir durum belirdi ortamda...ben de kendimce dalga geciyorum, elemana bir gun evvelden dunya rekoru kirdirdi herifler eki eki diye.

    neyse efendim, oturdum ben bunlarla koy evinde, yigen, kuzen, baci teyze coccuuu hala coccuuu allah ne verdiyse herkes adamin akrabasi zaten ortamda, bagira cagira hepsiyle kol kola gire gire yarisin baslamasini beklemeye.

    nesini uzatayim arkadasim adam 9.72'de mundar etti yarisi zaten. butun gun heyecani surdu adam zink diye kosup kirdi rekoru. ben zipliyorum atliyorum tuttugumu opuyorum sariliyorum filan goren de naim suleymanoglu dunyalarin gozu onunde dunyalari kaldiridi sanacak (kusura bakmayin bizim yas biraz kemale erdi aklima ilk gelen ornek budur).

    netice itibari ile bu adamin kendisi disinda trelawny'de kimi taniyosa herkesle tanistim ben, aileden sayilirim artik. bu arada alan arastirmasini bomba ettik o ayri...

  • günlük harçlığı polis kayıtlarına göre 2000 lira olan, 34 yaşında cezaevinden çıkacak adam. çine gidip hukuk eğitimi alacakmış. sebebi de türkiye'de hukuk mağduru olmasıymış. kendisi gibi mağdurların avukatı olacakmış. gören de kafası kesilenin kendi olduğunu sanacak.

  • "yakın zamanda öğrendim ki ki 50 faktör bir güneş kremiyle 15 faktör bir güneş kremi aynı koruyormuş. aradaki fark koruma zamanıymış, yani 15 faktör krem 3 saat korurken 50 faktör 10 saat koruyormuş. ulan 10 saat güneş mi var da insanlara bu ürünleri iteliyorsunuz." (sic) şeklinde eleştirilen, "tipik kapitalist dolandırıcılık hadisesi" olduğu iddia edilen krem. kaynak, en iyi ihtimalle çok izlenmiş youtube videoları, ya da tamamen yanlış anlaşılan ürün tanıtımları. hayır, azıcık araştırmak bu kadar mı zor geliyor? gerçi okuduğunu anlamıyorsan araştırma ne işe yarayacak, o da ayrı mesele.

    spf'in anlamı koruma zamanı değildir. hatta tam tersine, spf arttıkça koruma süresinde biraz düşme olur, kremi daha sık yenilemek gerekir. spf'in anlamı, en kaba haliyle, normalde 1 dakikada alıncak uvb miktarının, krem kullanıldığında 'spf' dakikada alınacağıdır. (niye kaba haliyle dedim, çünkü güneşten gelen enerji gün içinde sabit değildir, dolayısıyla direkt zamanla oranlamak doğru olmaz. nitekim, spf özünde güneşte kalma süresiyle değil, güneşten gelen enerjinin miktarıyla ilgilidir. ama kolaylık olsun diye sürekli sabit miktarda enerji geliyormuş varsayalım.) örneğin spf 15 krem sürüldüğünde güneşte geçirilen 15 dakika, kremsiz 1 dakikaya denktir. (aynı şekilde, güneşte kremli 15 saat, kremsiz 1 saate denktir. kremli 150 saat, kremsiz 10 saate denktir. anlamak zor olmasa gerek. evet, kutuplarda yaşamıyorsanız 150 saat gündüz olmuyor, ama bunun konuyla bir alakası yok.) bu da şu demektir: spf 15 krem, uvb'nin 14/15'ini (%93,3'ünü) bloke eder, 1/15'ini (%6,7'sini) geçirir. spf 50 krem ise uvb'nin 49/50'sini (%98'ini) bloke eder, 1/50'sini (%2'sini) geçirir. spf arttıkça koruma oranı artar.

    hal buyken, "15 faktör de aynı koruyor 50 faktörde" (sic) demek saçmalamaktır, denildiği üzere 'dümbük'lüktür. hatta aradaki fark çok fazladır, zira spf 15 kremlerin cilt kanserine ya da yaşlanmasına pek faydası yoktur, ancak güneş yanığına karşı etkili olduğu gözlemlenmiştir. amerika'da spf 15 ve altındaki kremlerin üzerinde kansere karşı etkili olmadıklarına dair bir ibare yer alması zorunludur. dolayısıyla eğer çok esmer değilseniz en azından bir spf 30 kullanmakta fayda var. ha ama şu var, spf 50 uvb'nin %2'sini geçirecek, spf 100 %1'ini geçirecek, spf 200 %0,5'ini geçirecek. spf arttıkça fark, yani getirisi gittikçe azalıyor. bu durumda, eğer irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız değilsen gidip spf 100 krem kullanmak senin dümbüklüğün, spf 30, olmadı 50 neyine yetmiyor. (yok irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız isen zaten boşver bunları, sen beni bul yeter.) spf çılgınlığı, "spf ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir" mantığı da yanlış. cildine uygun bir kremi, gerekirse bir uzmana danışıp, kullanmak lazım.

    lütfen zerrece bilgimiz olmayan konularda insanları yanlış yönlendirmeyelim, özellikle de sağlıkla ilgili konularda. hakikaten de (bkz: tonla salak var)

  • hani dışarısı çok soğuktur, eldivenin de yoksa uyuşur o eller soğuktan. musluğu açıp ellerini yıkarken, su normal de olsa sıcakmış gibi gelir sana.
    benim mutsuzluğum da böyle işte. öyle donmuşum, dondurulmuşum ki; şimdi neye dokunsam ılık.