hesabın var mı? giriş yap

  • bilgisayar veya televizyon ekranının fotoğrafını çekerken bu durumla karşılaşmışsınızdır. ekran dalgalı/hareli/çizgili olur. tam olarak şu şekil

    neden böyle? bunun iki temel sebebi var:

    1. darbe genişlik modülasyonu (pwm): bazı ekranlar, parlaklığı ayarlamak için darbe genişlik modülasyonu (pwm) adı verilen bir yöntem kullanır. bu yöntemde, ekran arka ışığı belirli bir süre açık, belirli bir süre kapalı olacak şekilde açılıp kapatılır. örneğin, ekran parlaklığı %50 ise, arka ışık her saniye bir saniye açık, bir saniye kapalı olacaktır. kamera, pwm kullanan bir ekranın fotoğrafını çekerken, arka ışığın açık ve kapalı olduğu süreleri algılayabilir. bu, fotoğrafta dalgalanma veya çizgiler olarak görünebilir.

    2. deklanşör hızı: deklanşör hızı, kameranın bir fotoğrafı çekmek için deklanşörün açık kaldığı süredir. deklanşör hızı ne kadar düşükse, fotoğraf o kadar uzun pozlanır. ekran parlaklığı düşükse, kameranın daha uzun bir pozlama süresi kullanması gerekebilir. bu, ekranın yenilenme hızı ile deklanşör hızı arasındaki uyumsuzluk nedeniyle dalgalanma veya çizgilere neden olabilir.

    bu iki nedenden herhangi biri, ekranların fotoğraflarda dalgalı görünmesine neden olabilir. bu sorunu önlemek için, ekranın parlaklığını artırabilir veya deklanşör hızını kısaltabilirsiniz. ayrıca, ekranın parlaklığını ayarlamak için pwm kullanmayan bir ekran seçebilirsiniz.

  • 2. lig b kategorisinde başladıyıp uefa kupasında çeyrek finalle noktaladığım 4 yıllık başarılı adana demirspor macerasından sonra, artık kendimi fenerbahçe için hazır hissettiğimi anlayıp kovulan samet aybaba'nın yerine kanaryamın başına geçtikten sonra 3. senemde oynadığım şampiyonlar ligi finali sırasında kardeşimin şaşkın bakışları arasında maça takım elbise giyerek çıkmam, juventus karşısında son 10 dakkaya 3-1 önde girince bi puro yakıp koltuğa yayılmam, şampiyonluğun ardından evin içinde son ses marşlar çalmam, zafer turu için bayrak çıkartıp babamdan arabayı istemem. babamın saçmalama git üstünü değiş deyip beni rencide etmesi.. babama içimizdeki irlandalı demem. gülmekten bana fırça atamaması*

  • böyle net olayları seviyorum.
    “napıyon la” yok
    “itiş kakış” yok
    “sen kimsin lan, asıl sen kimsin lan” yok
    “bak döverim seni vs” yok
    olayı görüp anında müdahale, süper işte.

  • dur hemen yok diyip kestirip atma zira var böyle bir şey sevgili sözlük. herhangi bir konu hakkında bir rakam vermemiz gerektiğinde hele de bu rakam doğruluğu hiç bir zaman kanıtlanamayacağı gibi yanlışlığı da kanıtlanamayacak olan muğlak bir değeri ifade edecekse direkt olarak 10,100,1000 gibi yuvarlak sayılar vermek yerine uyanıklık edip 52.6, 88.4, 45.007 gibi mümkün mertebe küsuratlı hatta ancak long integer'la ifade edilebilecek rakamlar vermek tamamen işkembeden salladığmız iddialarımıza hem bilimsel hem de ciddi bir hava katacaktır.bi deneyin siz de memnun kalacaksınız çevrenizde iddiaları itibar gören muteber bir insan olacaksınız, ha olmazsanız da gelin beni bulun ben inanıcam her söylediğinize.valla...

  • olası senaryosu şöyle gerçekleşecek olay;

    (uğur tütüneker galatasaray'ın başına geçer ve gazete manşetleri)

    ilk sayfa: galatasaray özüne dönüyor!
    başkan: takımın başına evladımızı getirdik
    yorumcular: sabırlı olmak gerek

    yöneticiler: galatasaray'da alex ferguson dönemi yaşanacak
    futbolcular: florya'da adeta bir aile ortamı var
    tesis çalışanları: 20 yıldır burdayım böyle bir ortam görmedim

    (5 hafta geçmesine rağmen takım bir türlü beklenilen ivmeyi gösteremez)

    rıdvan dilmen: büyük takımın ağırlığını kaldırmak ve baskılara direnebilmek zordur.
    osman tamburacı: uğur galatasaray'ın kalibresinde bir hoca değil
    mustafa denizli: 3 takımda da çalışmış ve şampiyon yapmış biri olarak diyebilirim ki, ....

    (6. hafta fenerbahçe derbisi oynanır ve galatasaray kaybeder. limitler zorlanmaktadır.)

    başkan: hocamızın arkasındayız
    hıncal uluç: maça çıkarkaen saçını sakalını düzeltmeyen bir insan galatasaray gibi elit bir oluşumda bulunamaz.
    ahmet çakar: uğur tütüneker saha kenarında dış görünüşüyle aslanı andırıyor ama sahada kedi gibi bir takım var.

    (7. hafta fatih terim'in başarısızlığı kesinleşir ve sözleşmesinde kovulması halinde çok ağır şartlar bulunmasına karşın milli takım'dan istifa(!) ederek taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanır)

    başkan: ben galatasaray kulübünün başkanıyım. istediğim herkesle elbette görüşürüm.
    fatih terim: galatasaray tabii ki her zaman özeldir. şartlar ne olursa olsun eğer bize ihtiyaç varsa, hayır deme lüksümüz yoktur.
    sneijder: büyük çapta başarılar için daha büyük düşünebilmemiz gerekir.

    (başa geldiği 8. haftada uğur tütüneker görevinden istifa eder ve yerine fatih terim gelir.)

    başkan: uğur galatasaray'ın evladıdır. adam gibi geldi, adam gibi de gitti. gelecekte tekrar bu takımın başına geçeceğinden adım gibi eminim.
    fatih terim: uğur kardeşimiz gerçekten takımda pozitif anlamda büyük değişikliklere imza atmış. alacağımız başarılarda onun da muhakkak payı büyük olacak. ancak tekrar söylüyorum, başarısızlıklarda tek sorumlu benim.
    yöneticiler: uğur tütüneker herhangi bir tazminat istemedi. son alacağını da görüştük anlaştık 24 ay taksite böldük. anlayışlı tavırlarıyla bu camia'nın tekrar takdirini kazanmıştır. uğur galatasaray'ın çocuğudur.

    uğur tütüneker: herkese her şey için teşekkür ederim..

  • mülkiyeti kadıköy belediyesi'nde olan ve belediye bütçesine yıllık 25 milyon tl katkı sağlayan marinadır. tabi buradaki rantı gören özelleştirme yüksek kurulu durur mu, lök diye el koydu buraya. sonra da 30 yıllığına ihaleye vermeye karar verdi, koç ve ağaoğlu tarafından verilen teklifler 600-650 milyon dolar civarındaydı geçen sene. sonra koç ihaleden çekildiğini açıkladı vs vs.

    bilenler bilir buranın kamuya açık güzel bir yeşil alanı vardır, yoğurtçu parkından başlayıp bostancı'ya kadar uzanan bisiklet yolu buradan geçer, herkes yürüyüşünü yapar, fenerbahçe parkına geçer.

    koç'un ihaleden çekilmesiyle ağaoğlu'nun heralde baskısıyla başbakanlık özelleştirme idaresince bu boş alana 16.000m2 genişliğindeki alana 7,5 metre (2 katlı) 10 adet otel, restoran, fonksiyonlarının da olduğu bir imar planı getirildi. bu yapılaşmayla bu alan tamamen kamuya kapatılacak gibi gözüküyor ve bu duruma karşı çıkan ve direnen kadıköy belediyesi'nden başka kimse yok. kapalı çarşı'dan, validebağ'a, rumelihisarı'ndan çamlıca'ya her yere beton dökmeye yemin etmiş bu zihniyete karşı mücadele etmek hepimizin görevi gibi gözüküyor.

    daha önce kuşdili çayırı'nı ibb'nin avm fantezisinden çok uzun bir mücadeleyle kurtarılmıştı, yine başarılı bir mücadeleyle kadıköy'ün en güzel yerlerinden biri bu vahşilerden kurtarılabilir.

    bir işe yarayacağından değil ama bilinçlenmek ve paylaşmak adına belediye change.org'dan kampanya başlatmış, detayları anlatmış, bir göz atmakta fayda var.

    change.org/sahilimedokunma

  • bir perakendecinin ucuza mal satmasının o ürünün sahte olmasını meşrulaştırması gibi bir algı var bu millette. yukarıdaki her dört entry'den üçü "bim'den bal mı alınır ehehe" şeklide. cevap vereyim, alınır. eğer ki bir firma sattığı şeyin bal olduğunu iddia ediyorsa size bal satmak zorundadır. fiyatının ne olduğu bu noktada önem arz etmez. taahhüt ne ise onu karşılamak zorunda. bu, onların hukuki, insani ve etik zorunluluğu.

    anlıyorum ülkedeki denetimsizlik, başıboşluk sizi hukuka guvenmek yerine kendi önleminizi almak zorunda bırakıyor. ancak bim, a101 vb ucuzluk marketlerinden alışveriş yapan insanları neredeyse başlarına gelenden oturu suçlayan söylemlere girmeniz bu yapilan sahtekarlıkları normalleştirmekten başka bir işe yaramıyor. ülkenin yüzde bilmem kaçı yoksulluk yüzünden bu marketlerden başka bir yerden alışveriş yapamıyor. 2 paket kuru gıda, birkaç poşet pörsümüş sebze için 500 lira ödeyecek gücü olan kaç kişi var koca ülkede? buralardan alışveriş yapan yapmayan herkesin bu sahtekarliklara en yuksek perdeden tepki gostermesi gerek, aksi halde parasiyla bile yiyecek gerçek gıda bulamayacaksınız.

    mesajlar sonrası edit: malın ucuz ya da pahalı olması kalite ya da güvenirlilik konusunda bir ölçüt değil. pahalı ürünlerde de dünyanın sahtekarlığı dönüyor. asıl sorun hesap verebilirligin olmaması, denetimsizlik, hiçbir suçun bedelinin olmaması. bu sahtekarlığı yapan firmalar teşhir ediliyor, sonra ne oluyor? koca bir hiç. o kadar çok sahtekarlık var ki teşhir listelerini uzunluktan okuyamıyoruz bile. bu firmalar kapatılmıyor, fabrikalar muhurlenmiyor, bunları satan perakendeciler caydırıcı yaptırımlara maruz kalmıyor. teşhir edildikten sonra aynen devam ediyorlar. yani mesele bim ya da "ucuza x mi olur" meselesi değil. mesele bir toplum sağlığı meselesi. paranız olsa da olmasa da bunlara karşı yüksek perdeden bir tepki getirmek bir vatandaşlık görevidir.

    edit 2: debeye ilk sıradan girmişiz, bu saat olmuş hala özelden anama söven olmamış. sözlüğün kalitesinde bir iyileşme var sanki.*

  • yalan haber.
    başlığı açanın anında uçurulmasını gerektiren haber.

    emekli kendi maaşını onyıllar boyunca ödediği primle kendine ödüyor emekli olduktan sonra. hiç bir çalışan hiç bir emeklinin maaşını ödemiyor.