hesabın var mı? giriş yap

  • adı gibi hem teknik hem de kültürel anlamda “devrim” olan ilk türk otomobilinin hikayesini anlatan türk filmi. belki de en iyi türk filmi.

    ----------------

    “peki yandan egzantrikli mi yapalım, üstten egzantrikli mi? yandan olursa yapımı daha kolay ama üstten olursa motor daha efektif olur...”

    ----------------

    bu entry’nin amacı filmden daha çok, filmin baş kahramanı devrim hakkında gözden kaçmış bir kaç şey söylemek. önce film hakkında da bir cümle söylemek gerekiyor: film sadece çıkış noktası nedeniyle bile (yarım yüzyıl önce gerçekleşmiş tarihsel bir kırılma noktasını kayıtlara geçirmek ve “haber vermek” çabasıyla yapılmış bir film olmasıyla) “mükemmel” sıfatını hakediyor.

    otomobile gidersek:

    devrim, 130 günde yaratılması, kendini ona adamış bir avuç inanmış insan tarafından yaratılması ve hem halka hem de bürokrasiye rağmen yaratılması nedeniyle isminin hakkını sonuna kadar veren bir otomobildir.

    devrim bir "meydan okuma"dır. sanayi devrimi sonrası batı uygarlığına, ezberletilmiş "başarma duygusundan yoksun" türklük kavramına meydan okumanın otomobilidir.

    yokoluşunu da kendi varoluş sebebinin içerisinde barındıran bir otomobildir.

    otomobil (kendisinden “otomobil” diye bahsetmek bile gurur veriyor), yaklaşık 4.5 m uzunluğu, 1.8 m genişliği ve 1.5 m yüksekliğiyle günümüzün d segmenti (“compact executive car”) otomobilleriyle aynı boyutlara sahipti.

    örnek olarak, güncel mercedes c serisi (w204) sedan 4.582 mm uzunluğa, 1.770 mm genişliğe ve 1.447 mm yüksekliğe sahip.

    boyutlarına rağmen devrim’in ağırlığı sadece 1.250 kg’ydi. bugünkü emsallerinden 250-300 kg daha hafifti. basit şekilde “preslenen” karoserin kalitesi, olmayan güvenlik ve konfor donanımları ve yalıtım malzemeleri düşünüldüğünde “otomobil”in bu ağırlıkta kalması normal.

    bu hafiflik motor özellikleri ile birleştiğinde ortaya o dönem için “verimli” bir otomobil çıkıyor. bunu anlamak için motor özelliklerine bakmak gerekli ve bilinçli mi tesadüfi mi olup olmadığı net olmayan şaşırtıcı bir motor konsepti var:

    2.0 litre hacimde, silindir başına 2 subaplı ve alttan egzantrikli (cam in block) motor, 1980’li yılların sonuna kadar, yani önce verimlilik artışı için ezgantrik milinin yukarı alındığı (sohc), daha sonra da subap sayısının 2’ye katlandığı (silindir başına 2 yerine 4 subabın kullanıldığı) ve buna bağlı olarak da egzantirk sayısının 2’ye çıktığı (dohc) motorlar dönemine kadar hakim olan geleneksel motor konfigürasyonuna sahip.

    nefes alması ve yakıt beslemesi için karbüratörün kullanıldığı atmosferik motor 50 hp gücünde.

    (1990’larda silindir başına 4 subaplı, üstten çift egzantrik mili ile donatılmış ve karbüratör yerine enjeksiyonlu beslemeye sahip motorlarla verimlilik ve performans artışı anlamında bir “1. devrim”i yaşadık. daha doğrusu çok önceleri üst sınıf premium araçlarda bulunan bu özellikler c segmenti ve d segmenti araçlarda kullanılmaya (halka inmeye) başladı. “2. devrim"i ise, 2000’lerin sonunda “downsizing” ile yaşadık. bir taraftan, çevre düzenlemeleri ile egzos emisyonlarının önem kazanması ve buna dayalı vergilendirme sistemi, diğer taraftan petrol arzının geleceği ve artan akaryakıt fiyatları nedeniyle ortaya çıkan tasarruf ihtiyacı üreticileri daha verimli motorlar üretmeye itti: motor hacimleri küçüldü, eskiden büyük hacimle gelen güç, daha küçük hacimlerden aşırı besleme ve direkt enjeksiyon ile gelmeye başladı...)

    bu 2 devrimden çok önce, “devrim” 1961 yılında olacaktı ama nedenini bildiğimiz şekilde o devrim 4 adet üretildi ve proje iptal edildi.

    motorun özelliklerine dönmek gerekiyor artık:

    premium sedan boyutlarında ama 1.250 kg ağırlığında olan bu hafif otomobil 2.0 litre hacminde bir benzinli atmosferik motora emanet edilmişti.

    devrim için geliştirilen motora referans alınan 6 silindirli bir chevrolet motoru sökülerek, motor bloğunun 2 silindiri kesilmiş ve 4 silindirli bloktan bir kalıp üretilmiş, motor bloğu bu kalıptan dökülmüştü.

    buraya kadar “şaşırtıcı” bir şey yok, doğru.

    motorun silindir çapı 81 mm, strok’u ise 100 mm. bu haliyle motor aslında benzinli yerine dizel konseptine daha yakın. motorun maksimum 3.600 d/dak çevirebilmesi de bunu doğruluyor.

    (dizel motorların strok’ları, silindir çaplarına göre daha uzundur ve bu nedenle devir çevirmek için pistonlar daha uzun yol katederler. yine bu nedenden dolayı, dizel motorlar benzinli motorlara göre daha az devir çevirebilirler ve yüksek devirlere ulaşamazlar, ama alt devirlerde ürettikleri çekiş gücü ve tork çok daha yüksek olur.)

    (aynı hacimdeki 2 motordan “basık” olan, yani silindir çapları daha geniş, strokları daha kısa olan motor daha yüksek devir çevirme kapasitesine sahiptir.)

    devrim'in motoru da maksimum 3.600 d/dak çevirebiliyordu. tam bir dizel motor gibi. yani mühendisler belki de bilmeden, aslında aşırı beslemesi (turbosu) olmayan bir “dizel” motor tasarlamışlardı.

    50 hp güçte olmasına rağmen, düşük devir konsepti ve karoserin hafifliği nedeniyle dönemi için mütevazi ve verimli bir otomobil yaratıldığı kesindir.

    o dönemlerin almanya’sının sembolü olan vw bettle da, fransa’nın citroen 2cv’si de 50 hp üretmiyordu...

    bugün tekrar bir türk otomobili yapmayı düşünenler varsa ismini yine “devrim” koymalı belki de. geçmişe sadakat ve yanlıştan dönmek adına...

    ilginç olan başka bir nokta da devrim kelimesinin ingilizce karşılığı olan “revolution” aynı zamanda “motor devri” anlamında kullanılıyor.

    sektörde retrospektif otomobilden geçilmiyor ve yenileri geliyor: vw beetle, mini cooper, fiat 500, chrysler pt cruiser, audi quattro, citroen ds serisi...

    emek verenler kadar, sadece vizyonu için bile cemal gürsel’i de saygıyla anmak gerekiyor.

    keşke yaşasaydın devrim.

  • çoğu insanın düşündüğünün aksine çok da stresli bir meslek değildir. özellikle ekibiniz ile güzel bir uyum yakalayabilirseniz zevkli bir meslektir. esasında bir meslekten ziyade, mesleği polis ya da asker olan bazı kişilerin uzmanlaştığı bir ihtisas branşıdır.
    kırmızı kablo - mavi kablo olayı ise amerikan filmlerinde işin ihtiva ettiği yüksek riski ve gerilimi izleyiciye yansıtabilmek için icat edilmiş bir geyiktir.
    genellikle bomba imha uzmanları, ya da askeri terminolojide eod ekipleri, el yapımı patlayıcıları bulundukları yerde patlatarak imha ederler. bu gibi durumlarda patlamanın büyük zararlar doğurmayacağı bilinir ve uzman kendi can güvenliğini ön plana alır. bu tip olaylar literatürde "b kategorisi" olaylar olarak adlandırılır. bir de " a kategorisi" olaylar vardır. burada patlamanın büyük zararlar doğuracağı bilinir ve düzenek patlatmadan etkisiz hale getirilir. a kategorisi bir olayda uzmanın can güvenliği ikinci plandadır. örneğin, boğaziçi köprüsü'nün ayaklarına yerleştirilmiş eyp'leri patlatamazsınız. zaten onu oraya yerlşetirenlerin maksadı köprüyü havaya uçurmak. bu sebeple bu düzenekler çeşitli yöntemlerle patlatmadan etkisiz hale getirilir. işte burada devreye kablo seçimi yaparak düzeneğin içindeki elektrik devresini etkisiz hale getirme seçeneği girebilir.
    bütün eyp düzeneklerinin içinde patlayıcıyı istenen zamanda infilak ettirecek bir elektronik fünye ve bu fünyeye akım gönderen bir güç kaynağı bulunur. en basit mantıkla, güç kaynağından çıkıp fünyeye ulaşan kablo kesilirse düzenek etkisiz hale getirilir. ancak bir eyp'nin içerisindeki düzenek, tasarlayanın hayal gücüne bağlı olarak, bin bir türlü olabilir. röle tarzı devre elemanları kullanılarak "çöken devreli" düzenekler oluşturulabilir. böyle bir düzenekte, müdahale eden uzmanın kestiği kablo fünyeye giden ya da röle devre dışı kaldığında fünyeyi besleyecek olan güç kaynağından çıkan kablo değilse eyp infilak eder. yani kırmızı kablo - mavi kablo olayı buradan çıkmaktadır.

    eyp ile mücadele aklın akılla mücadelesidir. düzeneği hazırlayanın en önemli hedeflerinden biri de düzeneğe müdahale edecek bomba imha uzmanıdır. hazırladığı düzenek çöp olmasın diye hayal gücünü ve teknik becerisini sonuna kadar zorlar. geliştirilen karşı tedbirleri aşmak için yeni yöntemler uygular. yeni yöntem ve teknikler kullandıkça yeni karşı tedbirler bulunur. bu yüzden bomba imha uzmanları müdahele ile görevli olmadıkları zaman bol bol pratik ve teorik eğitim yaparlar. dünyadaki eyp olaylarını takip ederek farkındalıklarını üst seviyede tutmayı amaçlarlar. boş zamanlarında elektronik konusunda kendilerini geliştirmeye çalışırlar.

  • daha ilk sahneden sonunu tahmin edebilmiştim, o kadar da abartmaya gerek yok...

    şaka lan şaka, film bittikten sonra bile anlamadım ne olduğunu da oturdum bi' defa daha izledim. evet.

  • insanların kafa dengi tanımı nedeniyle çok yanlış anlaşılan eylem.

    kafa dengi olmak demek, sadece aynı şeylerden hoşlanıp, aynı görüşe sahip olmak, sürekli dip dibe yaşamak demek değil/değilmiş.
    bunu yaş biraz ilerledikçe anlıyorsunuz.

    asıl olay şu; ortak olmayan zevklere saygı duymak. asıl kafa dengi tutum budur.
    zaten birlikte zaman geçirmek veya geçirmek istemek iki insanı birbirine bağlayan isteklerden biri.
    ancak bu birlikteliği yürütmek için yeterli olmuyor. çok iyi anlaştığını düşünerek evlenen insanlar bir süre sonra neden boşanıyor? çünkü, birlikte yapılmayan aktivitelere saygı duymuyorlar.
    sırf evli oldukları için her şeyi birlikte yapmak zorunda hissediyorlar. sanal bir iyi anlaşma durumu bu.

    ilk zamanlar katlanılabilir geliyor insanlara. hoşuna gitmese de ses çıkarmıyor ama evlilik ilerledikçe eleştiriler hatta hakarete varan sözler söylenebiliyor.
    "evlenmeden önce böyle değildin, evlenmeden önce daha iyi anlaşıyorduk "
    hayır! aslında anlaştığını sanıyordun. anlaşmıyordun, katlanıyordun.

    bir insanla gerçekten kafa dengi olup olmadığınızı anlamak istiyorsanız, sadece birlikte vakit geçirirken olan tutumuna değil, ayrı ayrı vakit geçirirken olan tutumuna bakın.
    daha iyi bir evlilik yapmış olursunuz.