hesabın var mı? giriş yap

  • buna üye olacağıma youtube’a üye olurum en azından reklamsız izlerim.

    youtube türkiye’yi çöplüğe çeviren herkesi youtube’tan aldı. youtube artık daha güzel sayende ajun abiy.

  • ölüm sebebi 220 km hızla duvara çarpmayla gelen şok etkisi ve maruz kaldığı g kuvvetinden ziyade, çarptığı an parçalanan aracın sağ lastiğinin kasketine gelmesi, hatta bir metal parçanın sağ göz üstünden kasketi delip kafasını ciddi derecede yaralamasıyla gelen travma kaynaklı beyin kanamasıdır.

    kazanın sebebi ise tamburello virajı'nda yer alan, ingilizcede "bump" denilen belli belirsiz yol tümsekleridir. o yıllarda zaten hızı maksimumda tutmak için neredeyse yere yapışacak kadar alçak tasarlanan f1 araçları, bu tip tümseklerde yere temas ederek metalik sürtünmeden kaynaklanan bolca kıvılcım çıkarırdı. mesele şu ki, aerodinamikte hava akışı bir yüzey üzerinde ne kadar hızlı olursa nesne o kadar az sürtünmeye maruz kalıyor. bu kural üzerinden tasarlanan, yer tutunumu maksimum olsun diye alçacık yapılan o araçlar yer ile temas ettiği an bu sefer bir saniyeliğine de olsa "sıfır" yer tutunumuna sahip olup kolayca spin atabilir, havalanabilir veya kontrolden çıkabilirdi, ki ayrton senna'nın kazasında da öyle oldu. tamburello virajı'nın hemen girişinde ayrton senna'nın aracı 1 saliseliğine de olsa yere sürtündü ve yer tutuşu minimuma indirgendi, aracın burnu o saniye havaya kalktı. ayrton senna bir refleks ile hemen frene basıp direksiyonu çevirdi ama etki-tepki süresi insan algısından çok daha hızlıydı ve duvara bindireceğini gördüğü an freni kökledi ve son anda hızını 80 kmh kadar düşürdü ve olacak olan oldu.

    williams'ın aracı zaten kötüydü. daha önce 2 kez dünya şampiyonu olan ayrton senna williams ekibine katıldığından beri bu aracın ne kadar yetersiz ve sıkıntılı olduğu konusunda yeni testler yapıp sürekli raporlar sunuyordu. bariz bir şekilde "bu araçta birçok yanlışlık var. hayatımda hiç bir aracın içinde bu kadar rahatsız hissetmedim" diyordu. amma velakin bu vahim kazanın sebebi sadece aracın teknik olarak yetersizliği değil, f1 kurallarındaki tasarım limitleri ve pistlerdeki tasarım ve bakım yetersizliği. tamburello virajı'nın sıkıntısı, pistteki tüm diğer virajların aksine hemen arkasında nehir olmasından ötürü beton duvar ile kapanmış olması ve bu duvar ile pist arasında hiç bir süspansiyon engeli konulmasına yetecek kadar mesafe olmaması. yani yoldan çıkan sürücü, oraya lastik dahi koysan mesafe çok kısa olduğundan ötürü her halikarda yine betona çarpmış kadar olacaktı. zaten bu kazadan sonra tamburello virajı kıvrımlı hale getirilerek sürücülerin yaklaşırken dahi önceden mecburi yavaşlaması tasarlandı.

  • fotoğraf makinesine karşı aşırı duyarlı, yüksek hassasiyet sahibi bir kız. misal bi' masada oturuyorsunuz böyle karşılıklı, masanın altından yavaş yavaş çıkartıyorsunuz fotoğraf makinesini, bu kızımız sizin fotoğraf makinesini çıkarma hızınıza paralel bi' hızda başlıyor dudağını büzüp kafasını sağ tarafa doğru yatırmaya; makineyi masanın altına çekiyorsunuz, o da dudağını düzeltip kafasını tekrar eski konumuna getiriyor. siz tekrar çıkarıyorsunuz makineyi yavaş yavaş, o da tekrar yatırıyor kafasını sağına; siz aşağı çekiyorsunuz, o da düzeltiyor hemen. makine yukarıda, kafa sağ tarafta; makine aşağıda, kafa dümdüz. makine yukarı, kafa sağa; makine aşağıya, kafa düz. yukarı, sağa; aşağı, düz. fotoğraf makinesi sensörü var. evet.

  • olayları geriden takip eden akp'li. birisi şuna israil ile akp'nin artık dost olduklarını hatırlatsın. reisin görürse çok kızar bu yazdıklarına, abla.

  • çünkü bir zamanlar melodi değiştirebilmek lükstü.
    ilk mobil telefonlarda zil sesleri standarttı, daha sonra custom melodi eklenebilen telefonlar çıktı, yani "yeni ve pahalı telefon sahibiyim" deme aracıydı bu custom melodiler. ayrıca custom melodiler satın alınan şeylerdi.
    bu melodiler monofonikti, daha sonraları ise polifonik melodiler çıktı ve yine "pahalı telefonum var" aracı oldular.
    zil sesi teknolojisi sürekli gelişti ve her zaman yenisi rağbet gördü ve hava atma aracına dönüştü.
    en son wav, mp3 gibi formatlar gelince insanlar artık sevdikleri müzikleri direkt zil sesi yapabildiler ve hemen bu özelliğin de cılkını çıkardılar, çünkü bu yeni özellik de yine "pahalı telefonum var" göstergesiydi.
    apple'dan sonra ise işler değişti. artık insanlar samsung veya apple'ın standart zil sesini kullanarak, kendi çaplarında sosyal statülerine ilişkin sinyal vermek istiyorlardı. standart zil sesi kötü olan telefon sahipleri ise mp3'leri zil sesi olarak kullanmaya devam ettiklerinden, mp3'den zil sesi yapmak toplumun alt kesiminden olduğuna işaret eder bir algıya dönüştü ve gerçekten de durum biraz böyle gibi şuan ilginç şekilde.

    bu arada bu trendlere ayak uydurup sevdiği parçaları piç etmeyen insan da azdır. zaten hayatta 4 şeyi asla yapmamak gerek:
    1- zil sesini sevdiğin bir parçadan seçmek
    2- alarm sesini sevdiğin parçadan seçmek
    3- söylediğin lafı unutmak

  • - kütüphaneci kız!
    - la olum niye yere atıyon kitapları?
    - oh evet kütüphaneci kız!kız bana! daha fazla kız bana!
    - olum bak hepsini toplatırım allahıma
    - ooovhh oovh! söv bana!evet!evet!
    - mna koyim zaten alıyon alıyon getirmiyon kitapları
    - aaah geliyoooruuum geliyooruuum!
    - kitapları da getir

  • günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer.

    eşek saatlerce acı içinde kıvranır ve bağırır. sesini duyan sahibi gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür.

    çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler. tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar.

    zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkerek dibe döker. bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırır. işte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur.

    bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. kör kuyuda olsak bile.