hesabın var mı? giriş yap

  • türk ve altay mitolojisinde kutsal olarak kabul edilen ayın adlandırılmasıdır. aslen ay ata olarak da adlandırılır.

    güneş kadındır günana ( bazen yaşık ana da denir, moğollar nar ece olarak da anar ) olarak adlandırılır.türklerle de bağlantılı bazı ön asya kültürlerinde dişil olarak algılanmıştır. günümüzde kızlara güneş adının verilmesinin nedenlerinden birisi de budur. türklerde güneş sıcağın ay ise soğuğun sembolüdür. ural batır (ural han) söylencesinde gök tanrısı samrav’ın iki karısı vardır birisinin adı kuyaş ana’dır.

    ay ise bir erkektir ay ata veya günümüzdeki adıyla ay dede olarak anılır. bu inanca göre gün ana insanların ilk büyük annesi ve ay dede ise ilk büyük babasıdır.ay, çocuklara ay dede olarak tanıtılmaktır. uyku ve uyku vakti ile özdeştirilir. çocuğa "yatağına yatarsa, ay dede sana masal anlatacak" denir ve çocuğun yanında ya masal kitabı okunur ya da bir masal anlatılır. türk tarihçisi aybek-üd devâdârî’nin türklerin kökeni üzerine anlattığı "ay atam efsanesi"nde mağarada türeyiş motifi yer alır. bu öyküye göre türklerin ilk atası olan ay ata, bir mağarada ortaya çıkmıştır.

    ziya gökalp şöyle demektedir: “eski türk telakkisine göre, hakanla hatun gök ile yerin evlatlarıydı. günes ana ile ay ata onların gök yüzündeki temsilcileri idi. hakanın mümessili olan ay ata, gök yüzünün altıncı katında, hatunun mümessili olan gün ana ise daha üstte, gökyüzünün yedinci katında idi.”

  • eğer tanımadığım biri ile telefon konuşması yapacaksam aradığım kişinin adını soyadını söyler, görüşmek istediğimi iletirim telefonu açana.
    şaziment isminde bir müşteriyi arayacağım, soyadını sormadım, kaç tane olabilir ki diye makarasını bile yaptım.
    şaziment hanımla görüşebilir miyim dedim, soyadını sordu telefonu açan kişi. üç şaziment varmış şirkette.

  • ya depresyon içinde bulunduğumuz hayata dair belli bir farkındalık seviyesinde gösterilebilecek en gerçekçi yaklaşım ve en normal tepkiyse ama toplumda üretim gücünün düşmesine yol açtığından küresel düzeyde hastalık olarak değerlendiriliyorsa? belki de aslında neşeli ve hayatı sever halimiz bir kafa güzelliğinden ibarettir. belki depresyon hakikattir. (bkz: conspiracy keanu)

    sonuçta aslında hayatının çoğunluğu işçi arılar gibi küresel bir ekonomik çarkı çevirmek için çalışmaktan ibaret olan bireylerin hayatından mutlu olmak için nasıl bir gerekçesi olabilir? sabah akşam bal taşıyan, hiçbir zaman kraliçe arıyla çiftleşemeyecek ya da kendi kovanına veya çocuklarına sahip olamayacak olan erkek arının hummalı bir şekilde polen ararken "ne kadar güzel bir gün" demesi nasıl mümkün olabilir?

    işçi arı o farkındalık seviyesine ulaştığında mutsuz olmasından daha doğal bir sonuç olabilir mi? o arının yatağından çıkıp terliklerini giyip sabah 7'de yeniden mesaiye koyulmasının "doğru olan" olduğuna onu kim ikna edebilir? hayatının anlamsızlığına bu kadar vakıf olmuşken "gel bizle takıl biraz sosyalleş unutacaksın"ın, "biraz nektar iç iyi gelir"in bu farkındalığa bir örtü değil de çözüm olduğuna kim kefil olabilir?

    bu açıdan baktığımızda gerçek hastalığın ve gerçek depresyonun bizde değil de etrafımıza örülü bu yaşamsal düzende olduğunu söyleyebiliriz. eğer borçlanma ekonomisi, gelir uçurumu, modern toplumsal yapı bizim genlerimize kodlanmış unsurlar değilse o zaman onlara karşı metabolizmanın gösterdiği tepkileri "doğal değil", "rahatsızlık", "hastalık" diye nitelendirmek de doğru olmamalı. ama sisteme steteskopu dayayıp "hmm" deyip "sizin insan hayatına olan toleransınız düşmüş" diyen sistem doktorlarımız olmadığından ceremesini biz insanlar çekiyoruz anastasya.

  • çalıştığım yerdeki işçilerin, katılmak için, servis kaldırttığını öğrendiğim törendir. bundan daha güzel bir saygı gösterisine ben hiç şahit olmamıştım, gerisi fasafisodur.

  • dışarıdan bakıldığında gelenek, görenek, töre vb. şeyler takmayan, ipini koparmış, özgür, şehirli, modern görünümlü kadınların evlenirken köyden kalma en olmadık geleneklere sıkı sıkıya bağlanmasıdır.

    düğününe gittiğim ve sosyal medyadan düğününe tanık olduğum kadın arkadaşlarımda ve akrabalarımda/tanıdıklarımda hep bunu gördüm ve hayret ettim.

    "sevgilisiyle sahildeki kayalıklara inip, iki bira içip nikah salonuna gider, düğün müğün yapmaz" diye düşündüğüm kişiler bindallılara büründü, baldız yüzüğüne, süt hakkına varana dek isteklerde bulundu.

    bana da bakıp şaşırmak kaldı.