hesabın var mı? giriş yap

  • muhabbetşinas biri değildir. açıkçası ben de böyleyim. bu durum bazen beni düşündürmüyor da değil. sonuçta insanlar tarafından yanlış anlaşılıyorum, kötü bir izlenim bırakıyorum diye düşünürüm.

    mesela adam soruyor sana bir şeyler sen de güzel güzel anlatıyorsun; yeri geldiğinde neşeli ve nüktedan aktarıyorsun yaşadıklarını ama iş soru sormaya, muhabbeti tersine çevirmeye gelince hiçbir şey sormuyorsun. o adam senin nereli olduğunu sormuş; nelerle iştigal ettiğini merak etmiş; bunlara yorum getirmiş vs. ama sen her şeyi anlattıktan sonra susup oturmaya devam ediyorsun.

    bazen de ulan ben de sorayım şunun nereli olduğunu diyorum ama harbiden hiç merak etmiyorum lan. sıfır merak yani. adam senin kütük'le ilgili şakalar espriler bile geliştirmiş; sen hiçbir şey sormuyorsun. o yüzden soru sorulmadığı sürece konuşmayan insanı sadece ketumlukla açıklamak mümkün değildir. bazı zaman çoğu şeyi ilginç bulmayan biri de olabilir.

  • başımdan geçeni anlatayım siz anlayın..

    babam ile birlikte akşam yemeğini dışarıda yiyecektik. babam da beni oturduğumuz semt içersinde bir restauranta yönlendirdi. adımı da verirsen yardımcı olurlar orada bekle bende geliyorum birazdan dedi. ben dediği yere gittim oturdum ve beklemeye başladım ama babamdan kimseye bahsetmedim. ne fark eder ki dedim gelince zaten babamı tanıyan varsa görecek dedim. beni tanımasına gerek yok diye düşündüm. beklerken önüme servis açılmaya başlandı. kaşık çatal ve salata tabağı geldi önüme. bir süre sonra babam içeri girdi. içeride hoş beş ayak üstü sohbet ettikten sonra beni gördü yanıma geldi. restaurant sahibi ile benim oğlum işte falan diye beni de tanıştırdı. o arada hemen birisi geldi ve önümde ki salata tabağını aldı ve dolaptan başka bir salata tabağı geldi önümüze!! içeriği aynı olan tabak samimi bir yakın çıkınca neden değişmişti acaba ?

    edit: restauranttan çıkarken sorduğumda ilk tabak içerisinde ki malzemelerin taze olmadığını söylediler bana. ama öyle bir geçiştirdiler ki o tabağın artıklardan toplanmış olma ihtimali çok büyük olasılık...

  • cok guzel yapan insandir... 32 yildir bu dunyadayim... bir erkegim ve kadinlarla olan iliskinin her boyutunu yasadim... gunubirlik, kisa sureli sevgililik, uzun sureli sevgililik, yakin mesafe, uzak mesafe... ve sonunda da evlilik... insan kendi icin yasamali dostlarim... bir hayali, ideali, ugrasi, hedefi varsa o ugurda surdurmeli hayatini... hayatinin yalnizken bir anlami olmali... o anlam icinde sizinle birlikte yurumek, size destek olmak, o guzellikleri sizinle yasamak isteyen gelip sizi bulmali ve o sizin anlamli yalnizliginizi arzulamali... dahil olmaya karar vermeli ve sizi elde etmeli...

    32 yillik hayatima bakiyorum... onlarca dudak, goz, el, ayak, ses, sac var... ama ardima donup bakiyorum, kendim icin bakiyorum... kocaman bir hic! hep birilerinde aramisim anlami, bir karsi cinste, bir guluste veya opuste... hayallerimi bile satmisim bunun icin... ideallerimi, duslerimi...

    son 1 senedir tamamen kendimi bunlara adadim ve inanmazsiniz belki somut sonuclar almaya basladim...

    ben buyum, bunlar benim vazgecilmezlerim,
    sen eger buna ortak olacaksan, bu yolda benim yasayacagim zorluklara benimle sikayet etmeden gogus gerecek, guzellikelerini de birlikte yasayacaksan gel... o guzelligi gormek de sana kalmis... gorup gelmek istersen basim gozum ustune kafasina ulastim...

    dogru olan da budur...

    kendiniz icin yasayin... hayati baska bir canli ile anlamlandirmayin... anlamli bir yalnizliga sahip olursaniz zaten o anlami gorebilecek yetide biri sizi fark eder ve gelmek ister...

    iste, o dogru insandir...

    yoksa su dandik sozlukte yazdigim nickimde bile bir kadinin izi var... kadin yok ama, izi var... ben yokum...

    anlamli yalnizliga sahip olmayan bir insan izlerden ibaret bir insana donusur... bunu unutmayin...

  • girdiğim çoğu a 101 şubesi aşırı düzensiz ve pis. her yer her yerde. reyon önlerinde mutlaka bir palet hatta bazen 2 palet mal var. öyle bekliyor. reyonda almak istediğim şeyi alamadan çıkıyorum bu yüzden. bim mesela hep düzenli tertipli. yol ortasında mallar bırakılıp gidilmiyor mesela. reyonlarında her zaman bir düzen mevcut. her şubesinde böyle neredeyse. bim yapabiliyorsa bunu a 101 de yapabilir diye düşünüyorum.

  • kendisinden "köşedeki barı stadyuma çeviren adam" diye bahsedilen, canlı izlerseniz, bunun gerçekten de öyle olduğunu anlayabileceğiniz, büyük bir gösteri/performans insanı olduğu kadar, siyasi bir tavıra da sahip müzisyen.

    "ustam" dediği woody guthrie'den, dümbüllü'den kavuğu teslim alan münir özkul edasıyla el almışlığı olan springsteen, gerek şahsen hiç hazzetmediğim country, gerekse country'den kalın bir damarla beslenen amerikan folk müziğinin mainstream rock'a ve rock'n roll'a bağlantısını yapan ve bunu yaparken de hiç sıkıcılaşmayan bir tarza sahip oldu. bu tarz, pek karmaşık olmayan akor dizilerinden müteşekkil ve sıradışı değişikliklere pek yer vermeyen, ama dinleyicisini "harbi" rock dinlediğine ve samimiyetine (tunnel of love - lucky town aralığındaki dönemini, samimiyet konusunda bunun biraz dışında bırakabiliriz sanırım) ikna eden bir müziği içerir.

    kendisi amerikan folk müziğine, hölderlin'in pek şairane ifadesinde olduğu gibi "ölümlü bağlarla bağlıdır" evet, ama onu olduğu haliyle almak yerine, eşsiz nebraska albümünde olduğu gibi bir başka duygusal boyuta ve güncele taşır. diskografisindeki bir folk üçlemesi olarak bahsedebileceğimiz, nebraska - ghost of tom joad - devils & dust albümlerinden ortadaki, the ghost of tom joad, her ne kadar dinleyici gözünde nebraska kadar büyük bir kabul görmemiş olsa da, kanaatimce bu alandaki en kuvvetli eseridir. oldukça siyasi bir söyleme sahip bu albüm'e adını veren parçayı, yanlış hatırlamıyorsam 1996 yılında bir canlı yayında habersizce söylemiş, nispeten hoş görülü demokrat bill clinton iktidarı dönemi olsa da, zavallı şovmen ne yapacağını şaşırmıştı. politik tavrını ve eleştirilerini, amerikalıların duygularına en çok dokunabilecek bu folk albümlerine yediren springsteen, devils & dust albümünde de her parçasında ayrı bir masal anlatmaya devam etmekte, ara sıra belirgin şekilde ortaya çıkan öfkeli, umutsuz ve isyankar haliyle, "hiç bir şey düzelmedi" demeyi sürdürmekteydi. oysa devils & dust'tan kısa süre önce e-street band ile, 11 eylül sonra, tipik bir amerikan refleksini yansıtan, güçlükler karşısında bir ulus olarak birleşme, dayanışma ruhunu yansıtan "the rising" albümünde, umut en önemli motifti. bu noktada springsteen'in e-street band ile olan ve tek başına yaptığı albümlerin bambaşka atmosfer ve duygular içerdiğini de eklemek gerek. clerence clemons'un kaybı e-street band'i ve o ortak ruhu nasıl etkileyecek doğrusu ben de merak ediyorum, zira "secretary of the brotherhood" artık yok.

    müteakip albümlerinden we shall overcome ve working on a dream bana hiç hitap etmemiş olsa da, bu ikisinin arasına yerleştirdiği magic, beni benden almış ve geri de vermemişti. özellikle "magic" parçasının sözleri, klibi, taşıdığı duygular insanı yerine mıhlayacak derinlikteydi. bush döneminin dünyaya, insanlığa verdiği hasarı, yalanlarını 3 dakikalık bir parça ancak bu kadar anlatabilirdi. springsteen, "41 shots" isimli, 41 polis kurşunuyla öldürülen gineli göçmen amadou diallo'nun hikayesini anlattığı parçasını yaptığı ve amerikan polis teşkilatlarınca üyelerine konserlerinde güvenlik sağlamak, konserlerine katılmak, radyolarınca çalmak yasaklanan dönemden sonra ilk kez bu kadar sert ve açıktan siyasi bir tavır sergiliyordu.

    gün itibariyle "wrecking ball" ile huzurumuzda. hiç bir zaman müzikal anlamda bir devrimci olmadı. yine değil. ama yine sıradan amerikalılar için "senin benim" hikayemi anlatmaya devam ediyor, pek karanlık ve yoğun bir atmosferi söz konusu değil ama büyük hitler de içermiyor. ilk bir kaç tur dinlediğimde "jack of all trades", "this depression" ve açılış parçası "we take care of our own" dikkatimi çekti. bu albüm bir "bruce springsteen & e-street band" etiketi taşımıyor, ama clerence clemons'un son kaydının, land of hope and dreams'in 2012 versiyonunda yer aldığını da bilerek dinleyelim.

  • sistematik filozofların ilki ve bugün bile adından sıkça söz ettiğimiz idealizmin kurucusu. ilk dönem diyaloglarında sorgulamaya başladığı ontolojik ve epistemolojik açılımları devlet eserinde toparlamıştır. devlette yürüttüğü argüman çok sağlam olmakla beraber neredeyse en alakasız birini bile idealist yapacak niteliktedir. mağara mitosuyla insanoğlunun aklına ve fikrine görünür dünyanın gereksizliğini sokmaya çalışmış 'ne varsa idealar(ki bu da bizim cennet-cehennem kavramlarımıza denk gelir) dünyasında var' diyerek felsefeye yeni bir perspektif katmıştır.

  • (bkz: the godfather)

    edit: aslında bir şey yazmayacaktım çünkü zevkler farklı farklıdır birisinin izleyip çok beğendiği filmden bir başkası zevk almayabilir ama yine de godfather filmini düşünerek, detaylara dikkat ederek izleyen bir insanın bu filmi umursamıyorum demesi bana imkansız geliyor. bu film size sadece bir mafya filmi olarak geliyorsa tekrar izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. başka bir filmde geçen bir diyalogda dendiği gibi, bu film aslında bir film değil “hayatın tüm sorularına bir cevaptır”.

    corleone'un yaptığı şey kesinlikle mafyacılık oynamak değil, adaleti sağlamaktır. bunu yaparken para için değil dostluk için, dostları için, gerçekten adaleti sağlamak için yapar. bununla ilgili bir dostu ile yaşadığı muhteşem bir diyalog vardır, uzamasın diye yazmıyorum ama özet geçecek olursam bir tanıdığı corleone’den kızına zarar veren adamları cezalandırabilmek için (polis cezalandırmıyor bu arada suçlulaları) yardım istiyor ve karşılığında her şeyi veririm diyor, karşılığında aldığı cevap ise “sen benim dostluğumu hiç önemsemedin” dir. sırf bu sahnenin üzerine bile saatlerce konuşabilirim, hani şikayet eder dururuz ya bazı insanlar sadece işi düştüklerinde arar bizi neden diye, al sana cevap işte, sen böyle pat diye cevabını vermezsen karşıdaki insana o yine işi düştüğünde arayacaktır seni. daha bir sürü muhteşem diyalog var tabi ben sadece corleone'un ihaneti asla kabul etmeyip cezalandırırken, dostları için her şeyi yapabilmesine, dostlarını bir nevi kardeşi gibi görmesi olayına örnek verdim sadece. bu kadar konuşmuşken söylemiş olduğu şu sözü de paylaşmadan gitmeyeyim,

    "friendship is everything. friendship is more than talent. it is more than government. it is almost the equal of family. never forget that."

    bir de düşmanları için söylemiş olduğu şu söz var adalet duygusunu çok daha iyi anlayabiliyorsun burada

    "never hate your enemies - it affects your judgement."

    daha böyle tarifsiz güzel vecizeleri var ama hepsini paylaşıp suyunu çıkarmayacağım tabi.

    imdb’de birinci sırada olsun illa da demiyorum, aslında tek demeye çalıştığım imdb’de birinci sırada olsun olmasın umursanması gereken bir filmdir.