hesabın var mı? giriş yap

  • üniversite 2. sınıfta evlenseydim, kuracağım cümle olurdu.

    herhalde bu cümleyi kuran ilk erkek de ben olurdum amk.

  • elinin hamile kalacağından korktuğu için liseli genci son derece haklı bulduğum hareket.

  • özellikle geceleri kendini daha da ağır hissettiren ağrı türü. ağrının geceleri daha çok hissedilmesinin ise 4 sebebi bulunuyormuş:

    1. daha fazla kan akışının olması
    gündüze nazaran geceleri daha çok yattığımız ya da yatar pozisyonda olduğumuz için kan, kafamıza daha çok akın ediyor ve ağız gibi hassas alanlardaki baskıyı daha da artırıyor.

    2. dikkat dağıtıcı şeylerin daha az olması
    gün içerisinde dikkatimizi dağıtacak daha çok şey olması, vücudumuza daha az odaklanmamıza sebep oluyor. geceleri ise dikkat dağıtıcı şeylerin daha az olması işleri tam tersine çeviriyor. dolayısıyla oluşan ağrıyı çok daha net hissedebiliyoruz.

    3. gece atıştırmalıkları
    akşam yemeğinde tatlı bir şeyler yediysek ya da gece gece bir şeyler atıştırdıysak bunların parçacıkları dişlerimizin arasında kalıyor ve bu da ağrıyı daha çok hissetmemize sebep oluyor.

    4. dişleri gıcırdatmak
    geceleri dişlerini gıcırdatanlara illa ki denk gelmişsinizdir. hatta askerdeyken elemanın biri o kadar çok dişlerini sıkıp gıcırdatıyordu ki benim içim kıyılıyordu. bu diş gıcırdatmaları da çenedeki basıncı arttırdığı için dayanılmaz ağrılara sebep olabiliyor.

    gece vuran diş ağrılarından kaçınmak için ise yatmadan önce soğuk, asidik ya da tatlı bir şeyler yeyip içmemeye dikkat edilmesi gerekiyor. ayrıca dişi fırçaladıktan sonra ağzın gargarayla çalkalanması da tavsiye ediliyor.

    kaynak

  • melbourn-avusturalya müzesinde sergilenen 57nci alay sancaginin tanitim plaketinde sunlar yazmaktadir:
    "bu alay sancagi gelibolu savas alanindan getirtilmistir, ama esir edilmemistir. türk ordusu'nun geleneklerine göre bir alayin sancagi, alayin son eri ölmeden teslim edilemez. bu sancak, sonuncu muhafizin da altinda ölü olarak yattigi bir agacin dalina asili olarak bulunmustur. kahramanlik timsali olarak karsinizda duran bu türk alayi sancagini selamlamadan geçmeyin."

    kur'an-i kerim'de şehitler hakkinda söyle bir ayet var:
    "şehitlere ölüler demeyin. bilâkis onlar diridirler, fakat siz onu anlayamazsınız."

    selam olsun 57nci alayin kahraman erlerine.

  • akla şu hikayeyi getiren teyze...

    “emlak bürosunun önünde kırmızı, spor bir araba durdu. arabadan inen şişman adam,büroya doğru yürüdü.sıcaktan ter, ince elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı.50 yaşında görünüyordu.yüzü heyecandan kızarmış,fakat kısık gözlerindeki kararlı,donuk bakış değişmemişti. içeriye girince başıyla selam verdi.

    "bay hacker?"

    aaron gülümseyerek,"evet benim,sizin için ne yapabilirim.bay..?"

    şişman adam,"dill" diyerek kendisini tanıttı."zamanım çok az,hemen konuya girsek iyi olacak." dedi.
    "benim için de iyi olur bay dill.ilgilendiğiniz belli bir yer var mı?"
    "doğrusunu isterseniz,evet. kasabanın kenarındaki eski bina."
    "sütunlu ev mi?"
    "ta kendisi.yanılmıyorsam üzerinde satılık tabelası var."

    aaron kuru bir sesle,"evet." dedi. bizim satış listemizdedir. "kalınca bir defterin yapraklarını karıştırdı.sonra daktilo ile yazılmış bir sayfayı işaret etti:
    "160 yıllık bina. 8 odası, 2 banyosu, otomatik gaz fırını, geniş terasları, çevresinde ağaçları var. çarşıya, okula yakın. 750.000 dolar." diye okudu ve ekledi:
    "hala ilgileniyor musunuz?"

    adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı. "neden olmasın. olumsuz bir yanı mı var?"
    aaron, "aslına bakarsanız," dedi. "bu evi defterime yalnızca yaşlı sade grim'in hatırı için kaydettim. ev asla onun istediği kadar etmez. uzun zamandır onarım görmemiş çok eski bir binadır. kirişlerden kimi bir kaç yıl içinde çökecek durumda. bodrumu ise yılın yarısında su ile doludur."
    "öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor."

    aaron omuz silkti. "herhalde kendisi için manevi değeri olacak. çok eskiden beri ailesine aitmiş."
    şişman adam gözlerini yerde gezdirdi. "bu çok kötü." dedi. başını kaldırıp aaron'a baktı ve çekingen bir biçimde gülümsedi.
    "hoşuma gitmişti. o,nasıl söylesem bilemiyorum , tam aradığım evdi."

    aaron güldü."100.000 dolara belki iyi bir alışveriş olurdu ama,750.000 dolara...sanırım sade'in düşüncesini de anlıyorum. hiç bir zaman fazla parası olmadı. kendisine kentte çalışan oğlu bakıyordu. sonra adam 5 yıl önce öldü. onun için ev satmanın akıllıca bir iş olacağını biliyor. fakat gönlü bir türlü evden ayrılmaya razı olamıyor. bu yüzden eve kimsenin almaya yanaşamayacağı bir fiyat koyuyor. böylece kendini avutuyor." üzgün bir ifade ile başını salladı. "dünya ne kadar garip değil mi?"

    dill soğuk bir sesle "evet." dedi. sonra ayağa kalktı. "kendisini bulup fiyatı biraz düşürmesini isteyeceğim."
    otomobilini bn.grim'in evinin önündeki yıkık dökük çürümüş tahta parmaklıkların önüne park etti. evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamıştı.

    kapıya çıkan kadın kısa boylu, beyaz saçlı idi.yüzündeki hatlar, küçük inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu. havanın sıcak olmasına karşın sırtında kalın, yün bir örme hırka vardı.

    "bay dill olmalısınız."dedi, "aaron hacker buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi. içeri girmez misiniz?"
    dill, "içerisi korkunç derecede sıcak." diye söylendi. "öyleyse içeri girin. buzluğa biraz limonata koymuştum.içeriz."
    içerisi loş ve serindi. pancurlar kapatılmıştı. eski tarz geniş koltuklarla döşenmiş büyük bir salona girdiler. yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu.

    şişman adam öksürdü. "bn. grim,az önce emlakcınız ile konuştum."
    kadın, "tümünden haberim var." diye sözünü kesti. "aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesi ile sizi buraya yollamakla akılsızlık etmiş. doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim."
    "bayan grim,sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım."
    bayan grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı.
    "konuşmak için para alınmaz, ne istiyorsanız söyleyin."
    "evet,haklısınız. " adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi.

    "izin verirseniz anlatayım. bir iş adamıyım. bekarım. uzun yıllar çalıştım ve iyi bir servet yaptım. artık dinlenmeyi hak ettim. yaşamımın sonlarını geçirebileceğim sakin bir yer arıyorum. burayı sevdim. bir kaç yıl önce albany'ye giderken buradan geçmiştim. o zaman bir gün buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm. bugün kasabadan tekrar geçerken, burayı gördüm. tam istediğim yerdi."
    "burayı ben de severim, bay dill. böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyişimin nedeni de bu zaten."
    dill gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı. "oldukça yüksek bir fiyat değil mi? kabul etmelisiniz ki bn.grim, bu günlerde böyle bir ev en fazla..."
    "yeter." diye bağırdı kadın. "bay dill bu konuda sizinle kesinlikle tartışmak istemiyorum. eğer istediğim parayı vermeyecekseniz, üzerinden durmayalım."
    "fakat,bn. grim."
    "iyi günler bay dill."

    adamın da aynı şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı.
    fakat adam kalkmadı.
    "bir dakika bayan,delilik olduğunu biliyorum ama,istediğiniz parayı ödeyeceğim."
    yaşlı kadın uzun süre adama baktı. "emin misiniz, bay dill?"
    "kesinlikle, yeterince param var. eğer evi satmanızın tek yolu buysa, parayı alacaksınız."
    grim hafifçe gülümsedi.
    "sanırım limonata iyice soğumuştur. size getireyim.siz içerken ben de evi anlatırım."

    kadın elinde tepsi ile geriye döndüğünde dill yine mendille alnındaki terleri siliyordu. limonatayı zevkle yudumlamaya başladı.
    yaşlı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken "bu ev." diye söze başladı. "1902'den beri aileme aittir.kasabadaki en sağlam ev olmadığını da biliyorum.oğlum michael doğduktan sonra bodrumum su bastı. o günden bu yana da bir türlü kurutamadık. aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor.yine de bu eski evi severim. bilmem anlatabiliyor muyum?"
    dill,"evet." dedi.

    "michael 9 yaşında iken babası öldü. ondan sonra sıkıntılar başladı. michael belki de benden çok babasını özlüyordu. çok vahşi ve haşin bir çocuk olmuştu. liseyi bitirince kasabayı terk edip kente gitti. çok hırslı bir insandı.kentte ne yaptığını bilmiyorum. fakat başarıya ulaşmış olmalıydı. bana düzenli para gönderirdi."
    gözleri nemlenmişti.

    "kendisini 9 yıl görmedim. dokuz yıl sonra geldiğinde başı dertte idi. zayıf ve yaşlanmış bir durumda bir gece yarısı çıka geldi.yanında ufak, siyah bir valizden başka bir şey yoktu. valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu. bana, annesine vurdu. ertesi gün bir kaç saat için evi terk etmemi söyledi. ne yapmak istediğini açıklamadı. döndüğümde valiz ortadan yok olmuştu."

    şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu. "o gece evimize bir adam geldi. içeriye nasıl girdiğini bilmiyorum. michael'ın odasından sesler duydum. oğlumun içinde bulunduğu tehlikenin ne olduğunu öğrenmek istiyordum. kapının arkasından dinlemeye çalıştım. fakat yalnızca bağrışmalar tehditler ve..."
    bir an durakladı. omuzları sarsılıyordu.

    "...ve bir silah sesi duydum. " diye devam etti."içeriye girdiğim zaman yatak odasının penceresi açıktı ve yabancı gitmişti. michael'ım da yerde yatıyordu. ölmüştü. tüm bunlar bundan 5 yıl önce oldu.ondan sonra polis bana olanları anlattı. michael ve tanımadığım o adam birçok suç işlemişler. bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmışlar. michael parayı alıp kaçmış. parayı bu evde, hala bilemediğim bir yerde saklamıştı. sonra diğer adam hissesini almak için oğlumu arayıp bulmuştu. paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü."

    başını kaldırıp adama baktı.

    "işte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım. bir gün oğlumun katilinin döneceğini biliyordum. o bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak isteyecekti. bütün yapacağım, yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para vermeye razı olacak adamı buluncaya kadar beklemekti."
    sandalyesini ağır ağır sallıyordu.

    dill bardağı yere bıraktı, diliyle dudaklarını yaladı. "uf!" dedi. bu limonata çok acı..."

    bakışları canlılığını kaybetti, hafif titreme ile başı, omzunun üzerine cansız bir biçimde düştü...

  • türkiye’nin çeşitli bölgelerinde meydana gelen yangın, sel vb. doğal afetler için açtığımız ve sol frame’e sabitlediğimiz bu başlıkta; afetlerde maddi manevi zarar gören ve yardıma ihtiyacı olan afetzedelerle, afetzedelere destekte bulunmak isteyenleri bir araya getirmek istiyoruz.

    bu başlık altında; doğal afetlerde evlerini kaybedenlerin kalacak yer, yeme içme, giyecek vb. taleplerini karşılayabilir ve afet bölgelerine yardıma giden gönüllü ekiplere destek olabilirsiniz.

    hepimize geçmiş olsun diyoruz.

  • sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen

    o kadar tembelsin ki yukarıdaki 'sen' kelimelerinin hiç birisini okumadın !

    bu yüzden aralarından birinin 'ben' olduğunu fark etmedin.

    şimdi aradaki 'ben' kelimesini arıyorsun ve hepsinin 'sen' olduğunu yeni anladın.

    sen zaten hiçbir zaman beni anlamadın :("

    bizim ev çok kalabalık ne olur uygun bi' yer söyleyin gidip kendimi dövecem.

  • einsteina "izafiyet teorisini kısaca nasıl anlatırsınız?" diye sorduklarında;

    "elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir. izafiyet budur." demiştir.