hesabın var mı? giriş yap

  • temelde ses ile anlam arasındaki ilişki nedensizdir. yani "masa" sözcüğü ile [m,a,s,a] seslerinin bir araya gelip anlamlı bir kavram şeması oluşturması, yeterince geriye gittiğimizde, tamamen sebepsizdir. konuyla alakalı bazı okumalar için anahtar sözcükler; (bkz: saussure)(bkz: chomsky)(bkz: gösterge)(bkz: sözce)

    yine de biyolojik çerçevede bakarak mantık odaklı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. iki ayak üstünde yürüme, akciğerlerin kapasitesinin artması, başparmağın çoklu hareket becerisi, ses aygıtının gelişmesi vb. evrimsel süreçler dilin "doğuşunun" kaynağıdır. aynı zamanda bu sürecin bir uzantısı olarak beyin mekanizmalarına doğrudan bağlıdır. yani insan vücudunun ve beyninin evrimsel sürecine bakarak dilin kronolojik bir haritasını (kesin tarihler olmasa da) çıkarabiliyoruz. tabii burada bahsettiğimiz dil günümüz dilleri gibi hem kültürel hem de toplumsal bir sistem değil, insan beyninde oldukça büyük bir etkinliğe sahip dil "becerisidir".

    biyolojik evrim sonrasında dili "üretebilecek (production)" ve "gerçekleştirebilecek (realization)" noktaya varan insan, yakın dış dünyasını adlandırmaya başlayacaktır. bu noktada yansıtma kuramını'nın geçerliliğinden bahsedebiliriz ancak durum elbette bu kadar basit değildir. çünkü dil, her şeyden önce, insan hayatının devamlılığını sağlamada oldukça hayati bir araçtır. bu yüzden de salt iletişimden ziyade (ilkel de olsa) sosyal hayatın faydası için kullanılan bir mekanizma olarak düşünmek en doğrusu olur. bu konuyla ilgili bazı abahtar sözcükler; (bkz: biyodilbilim)(bkz: pragmatics)(bkz: nörodilbilim)(bkz: dilin evrimi)(bkz: sinirbilim)

    şu ana kadar yazdıklarım dilin oluşumunu nasıl açıklıyor, bir örnek üstünden birlikte bakalım.

    --- örnek ---

    çok fazla ağaç olmayan, afrika savanalarına benzer bir yerde yaşadığımızı hayal edelim. bize zarar verebilecek canlıların olduğu bir ortam içindeyiz. bu yüzden bir kısmımız avlanırken etrafı gözlemleyerek önceden haber verebilecek kişiler seçiyoruz ve avlanmaya başlıyoruz. derken biri bir aslan görüyor, bunu gruba bildirmek istiyor ve aslanın o grup içindeki adıyla bağırıyor.

    "ba!"

    böylece grup aslan geldiğini anlıyor ve oradan kaçıyor. şimdi aynı grubun göç ettiğini ve daha yeşil, ormanlık bir alana geldiğini varsayalım. grubumuz bu yaşam alanını "to" olarak adlandırsın ve ortamdaki tehlikeli canlı da kaplan olsun. yine bir av sırasında benzer bir durum olduğunda aynı kişi farklı bir ad kullanma ihtiyacı duyacaktır. kaplan genel anlamda aslana benzer bir fizyolojiye sahip olduğundan ilk benzettiğimiz canlı o olacaktır elbette. ama hem farklılıklarından hem de ortam değişikliğinden dolayı ekstra bir betimleme yapmamız gerekecektir. çünkü sonuçta aslan, "kaplan" değildir. bu noktada yapılacak en mantıklı betimleme kaplanı "orman aslanı" olarak tanımlamak olduğundan nöbetçi şöyle seslenecektir;

    "to-ba!"

    --- örnek ---

    bu örnekten de anlaşılacağı üzere insan dili kavramlar arasında ilişkiler kurarak gelişir ve büyür. anlambilimsel şemalar pek çok diğer şemaya uzantılar geliştirerek dilin örüntüsel yapısını besler. yani olguları başka olgulara benzeterek, benzemeyen noktalarda ise farklılıklarını tanımlayarak adlandırırız. bir başka deyişle temelde dilin altında yatan mekanizma, insan aklını karmaşık bir yapı haline getiren örüntüler üzerinden işler. bu kez anahtar sözcüklerimiz ise şöyle; (bkz: semantics)(bkz: anlambilim)(bkz: budundilbilim)

    elbette dilin oluşumsal süreci bu kadar basite indirgenecek bir konu değildir ancak şimdilik burada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum. işbu entry dilin kültürel bağlamına çok da girmeden yazılmıştır. ilerde dil ve kültür için de ayrı bir entry girerim.

  • avrupa'da yaşayan 7 milyon gurbetçi 'otomatik bilgi paylaşımı' anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle zor durumda kalmış. gurbetçilerin türkiye’deki banka hesap bilgileri 30 eylül itibarıyla yaşadıkları ülke idarelerine bildirilmeye başlanmış. gurbetçilerin işsizlik maaşını hatta vatandaşlığı kaybetme riski varmış.*
    zaten avrupa'da açlık ve sefalet var (!) gelsinler buraya.

  • baya baya benimdir.

    küçükken sorarlardı mal gibi: "ne olcan bakim sen" diye.
    çocukluğun tüm umursamazlığıyla verirdim cevabımı: "hiiiçç"

    şu an tam olarak planladığım yerdeyim.

  • önce bir kavga çıkar.kavgada kendini üstün olarak gören taraf horozlanmaya başlar,diklendikçe diklenir,artisliğin kralını yapar.
    bu durum karşı tarafdan birinin kelebeği çıkarıp şakır şukur sallayıp açmasıyla bi anda değişir,ya biz sorun istemiyoruz abi ye döner,kavga etmeye hiç gerek yok a döner.
    buna halk arasında kelebek etkisi denir

  • osmanlı'nın paraları ne kadar boş beleş işlere harcadığının kanıtları olan haritalar. elin alman'ı geliyor senin yüzlerce yıl yapmadığın detaylı haritalandırmayı yapıyor.

    orhun kitabelerini gidiyor danimarkalılar buluyor, rus türkologlar okuyor.

    şu an karadeniz'de çayın yetişmesinin bile kredisi ingilizlere ait. adamlar işgale gelmeden nerede ne yetişir diye araştırmış. 600 senelik impartorluksa inek gibi sağmayı tercih etmiş bizleri, ne acı.

    anadolu'yla, türklükle alakalı bizi yapmamız gerekn fakat yabancılara ait araştırmalar beni cidden delirtiyor.