hesabın var mı? giriş yap

  • yanında osurun, sesli sesli böyle pisa kulesi gibi tatlı bir şekilde yana yatarak bırakın içinizdeki kötülüğü.
    eski sevgilililerinizden bahsedin bol bol.
    gece yanına yatarken soğanı sarımsağı basın kendinize. suratına suratına konuşun.
    koltuk altı tüylerinizi almayın ve görebileceği bir durumdayken kollarınızı kaldırın.
    tuvalete giderken "dur lafını unutma bir sıçıp geliyorum" deyin.

    kısacası biraz erkek olun. erkekler erkekleri sevmez...

    ulan yazarken tiksindim şerefsizim...

  • geçenlerde kısa mesafe taksiye bindim. taksici yol boyunca martılara küfretti. çok işimizi kesti diye. dedim ki abi siz de kısa mesafe almıyordunuz önceden. yanıt olarak geçmişte yaptığımız eşşekliğin bedelini ödüyoruz dedi. yorumsuz aktarım.

  • muhtelif zamanlarda gerçekleştirdiğim eylem.

    ayak-yorgan denklemini kurabilmiş bir yer elması mıyım? hayır. borç batağında yüzen ve her geçen dakika su almaya devam eden bir kese kağıdı mıyım? tabi ki evet. e, peki o zaman muhtelif zamanlar, ödemeler falan ne iş? anlatayım.

    evlendikten sonra belini doğrultulmayanlar familyasının müzmin bir üyesi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kredi kartı denen illet bel soğukluğundan sonra aile saadetinin ikinci büyük düşmanı.

    efendim; iki kapı birden açık olursa samanlık cereyan yapabilirmiş, geç de olsa öğrendik. nişan-düğün masraflarını, altını-esvabı kredi çekerek karşılamışsanız, üstüne bir de beyaz eşyaları kredi kartı ile almışssanız, bir de ödenmeyi bekleyen eşinize ve size ait öğrenim kredileri ve geri ödemeli burslar vs. varsa iktisat profesörü de olsanız işin içinden çıkamıyorsunuz. tabi bu noktaya gelmemizde benim ultra süpersonik beynimin, enstitülerde tez konusu yapılası ticari zekamın katkıları da olmadı değil.

    ciğerparelerim; yukarda bahsettiğim borçların üstüne tuttum bir de epey yüklü bir miktara gün'e girdim -börek çörek, break dans- göbek de yok- parayı aldım, krediyi kapattım. güya faizden kurtuldum. ancak bilmem kaç taksittte olduğu için bana koymayan kredi borcu gitti, yerine on ayda ödememiz gereken kol gibi gün parası geldi. böylece her ay bir miktar içeri girmeye başladık. baktım olmuyor, 2 yıl sonra ihtiyaç kredisi çektim ve tüm kredi kartı borçlarımı, öğrenim kredisi vs. kapattım. - ki bu kredi kartı borcunun tamamını ödediğim ilk an, elde var bir- bir-iki ay rahat ettim. en azından elimize üç beş kuruş para geçmeye başladı. ta ki; gaza gelip ev alıncaya kadar. elde bir lira para yok; geride dağ gibi ihtiyaç kredisi borcu var, "abi burası kaçmaz" lafına tav olup ev alıyorum... * *

    evi krediyle aldım. kredi miktarı haliyle evin ederinin üstünde oldu, çektiğim konut kredisinin bir miktarı ile önceki ihtiyaç kredisini kapattım, kalanı ile evin parasını yatırdım. ufak tefek eksikleri de kredi kartı ile aldım. tabi kredinin aylık geri ödemesi gene ebesininki kadar oldu, bu arada mecburen gıda-temizlik maddesi vs. gibi ihtiyaçlar kredi kartlarından alınmaya başlandı. kartlar gene şişti. gene asgarileri maaşımız kadar olmaya başladı.

    bu kez de kayınço devreye girdi. kartları kapatacak kadar para gönderdi, on taksitte kendisine geri ödeyecektik.parayı aldık, kartları kapattık. -etti iki- bu arada bebeğimiz oldu -hem fakiriz hem rahat durmuyoruz evet- baktık bebek varken, araba ihtiyaç haline geldi. hanımın altınları bozdurduk, 2. el bir otomobil aldım. arabanın masrafları, vergisi, sigortası, lpg taktırması, muayenesi vs. derken gene kartlara abandık. bu arada kayınçonun gönderdiği parayı geri ödüyoruz, kartlar ağır ağır içeri girmeye başladı.

    ben tekrar ihtiyaç kredisi çektim. bir yıl vadeli. kartların borcunu kapattım. -etti üç- . ilk bir iki ay iyi geçti. sonra? sonra kayın pederim rahatsızlandı, biz orayla bura arasında mekik dokumaya başladık, yeri geldi uçakla gidip geldik, yeri geldi arabamızla vs. kartlar gene tombikleşti. geçtiğimiz yaz kayınpederimi de kaybettik.

    velhasıl-ı kelam; güngörmüş bir kardeşiniz olarak size yegane tavsiyem; taksitlerinizi aksatmayın-borçlanmayı abartmayın. acele etmeyin. borcunuz varken borcu borcun üstüne eklemeyin. kamçı yiye yiye malkoçoğlu filmlerindeki zindanda işkence gören amcalara dönersiniz, demedi demeyin.

    kart borçları birikti, asgarilerini dahi ödeyemez hale mi geldiniz, ihtiyaç kredisi çekin. ama böyle ucu-ucuna, kılı-kılına çekmeyin. ne olur ne olmaz diye üç-beş kuruş fazla çekin. taksit sayısı sizi rahatlatacak kadar olsun. parayı alıp kart borçların ödeyince, üşenmeyin, kartları iptal ettirin. cebinizde bir tane kredi kartı olsun, onun da limiti maaşınızın, gelirinizin yarısını geçmesin.

    bu da böyle bir anımdı, paylaşmak istedim. efendim; herkese kabızsız-ishalsiz günler dilerim.

  • göçün ve aradan 1 nesil dahi geçmeden istanbul'a yeni göçeceklere 'gelmeyin yeaaa yer kalmadı burda' diye atarlanıp, 9 göbekten istanbul'lu havası yaratın.

    (bkz: yalan mı?)

    not: istanbul'da oturmuyorum, sadece yaptığınız ikiyüzlülüğü yüzünüze çarpacak biri lazımdı. hadi şimdi koşarak çok kötü butonuna. öyle yapınca göçmüyorlarmış!

  • bu soru detaylı bir cevap yazmak için harcanan zamana değecek türden.

    öncelikle evet bu yapabilir ama bedava öğle yemeği alabileceğinizi aklınızdan bile geçirmeyin.
    - bu videoda
    2:41'den sonra uzay mekiği roketinin yatay olarak kıvrılma eğriliğini görebilirsiniz.
    güvenli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra roketler yatay ve doğuya doğru kıvrılırlar.
    neden doğu? çünkü dünyanın dönüş hızı (ekvatorda 1000 mph civarında) roketin hızının bir parçasıdır. atmosferin en kalın kısmından olabildiğince çabuk geçmeleri, sonra kavis çizip hız kazanmaya başlamaları gerekir.ekvatorda hızın daha fazla olması, abd'nin ana roket fırlatma tesisinin florida'da olmasının sebebidir.
    uzaya yatay geçiş için uçaklardan beklentinizin bundan daha büyük olması lazim.

    bu bir sr-71 casus uçağı.
    90.000 feet'e ve saatte 4300 km sınırlarında uçabilir. bu yaratık bile uzaya yatay uçuşu başarmak için gereken minimum irtifanın sadece 1/6'sı ve minimum yörünge hızının sadece 1/7'sine ulaşabilir.

    şu anki teknolojinin sınırlarında bulunan uçaklarımız, yeterli havanın olduğu nispeten düşük irtifalarda çalışır ve hava soluyan motorları ile sadece oksijenin bol olduğu alt atmosferde takılırlar. maalesef uzaya yatay olarak uçamazlar. dünya'nın yüzeyi boyunca hareket ederken her zaman merkeze doğru "aşağı" çekilmeye mahkumdurlar.
    kalkıştan sonra onları sağlıklı bir irtifada tutmak için kontrolleri kırpılır kavis yaparlar bu da mil başına algılanamaz bir 8 inç "alçalması" anlamına gelir.

    arabanızı sürdüğünüzü ve önünüzde 1 derece sola dönüş olduğunu hayal edin. eminim çoğu insan bunu fark etmeyecektir. şimdi, bu dönüşü 60 millik bir mesafeye yayın. dönüşün gerçekten var olduğunu tespit etmek için enstrümanları kullanmak zorundasınız. orada keskin bir dönüş göremediği için yolun düz olduğunda ısrar eden bir hayli düz dünyacı arkadaşlar var…

    biz dünyalılar için "sabit bir yükseklikte uçmak" demek, `dünya'nın ağırlık merkezine sabit bir mesafede dönmek anlamına geliyor. `
    atlantik'i geçerseniz sadece dünya'nın kavisini izleyerek bir eğri çizgi çizmiş olacaksınız. uzaya çıkmak ise irtifa kazanmayı gerektirir. (öklid'e selam)

    entrilere bir göz atınca uzaya çıkmak ile yörüngeye girmek işini aynı şey sanan çoğunluğu fark edebilirsiniz. bu konuda kafalar bir hayli karışmış gibi. uzaya çıkmak kolay, yörüngeye girmek ise zor iştir.

    yörüngeye girmek, adana düğünlerinde sonradan halaya girmeye benzer. çok daha fazla enerji gerektirir. çünkü bu sadece uzay sınırımıza sıfır hızda ulaşmak değil, bu sınırı yörünge hızının ötesinde (yaklaşık 17.000 mil/saat) geçmek anlamına gelir. bu yüzden bugüne kadar sadece roketlerle uzaya çıktık.

    ikinci dünya savaşında tüm modern füzelerin atası olarak anılan alman v2 roketi uzaya uçabilirdi. fakat bu doğrudan gökyüzüne doğru dikey bir uçuştu ve londra'yı bombalamaya çalışırken kullanışlı değildi.
    sonrasında birkaç defada olsa alman, amerikalı ve sovyet bilim insanları tarafından atmosferimizi incelemek için uzayın tadına bakmışlığı vardır.

    bir uzay uçağının yörüngeye ulaşması için ses hızının 10 ila 20 katları arasındaki herhangi bir hıza ulaşabilme gücüne sahip olması gerekiyor. bu hızlarda üretilecek ısıyla nasıl başa çıkacağımızı bile henüz bilmezken, oksijenin solumaya dahi yetmediği ortamda hava soluyan motorları bu hızlara çıkarma görevini bence bir sonraki neslin alışveriş listesine ekleyelim.

  • bir alışkanlığı bırakabilmek için önce ona olan sevgiyi bırakmak gerektiğini düşünürüm ben. ve iş sigarayı bırakmaya gelince de şöyle tiksinmeyi düşündüm kendisinden;

    büyükçe bir cam kavanoz alınır. (turşu kavanozlarından, epey büyük)
    sigarayı bırakmadan 1 hafta önce söndürülen tüm izmaritler bir yerde biriktirilir.
    sigara bırakma gününde, cam kavanozun içine biraz su, izmaritler ve bir parça inek ciğeri* atılır ve kavanozun ağzı kapatılır.
    evde, işte her daim göz önünde bir yerde tutulur.
    zamanla çürüyen ciğer, sigaradan tiksindirmeye yetmezse arada kavanoz kapağı açılıp derin bir nefes çekilir.

    (aslında ben bi manyakmışım da devlet bana yardım etmemiş)

  • 93-94 yılları. bizim mahallede bir nuri vardı benden birkaç yaş küçük. sık sık saçını buzağı yalamış gibi tarayıp gelir "abi abi ben brucelli'ye benziyom mu?" diye sorardı. (bkz: bruce lee) biz de güzelinden bir s.ktir çekerdik. ne geri zekalı çocuktu lan..

    not1: brucelli yazıldığı gibi okunur.
    not2: nuri büyümüş sözlük yazarı olmuş, nereden nereye..

    debedit: nuri geçmiş güzel günlerin hatırına başlığı başıma yapıp gitti. paylaştığı fotoğraf başkasına ait olabileceği için buraya eklemiyorum. dersini aldığını umarak nickini de yazmıyorum. soru başlık, sözlüğü forum gibi kullanma ve kötü trolleme denemelerinin sözlükte patladığı bu günlerde umarım gereken mesaj biraz olsun alınmıştır. bak nuri, bunu senin ve senin gibi sözlüğün içine eden diğer yazarlar için yaptım: nuri gibi olma