ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ev arkadaşının uyutarak sevgiliye tecavüz etmesi
-
uydurma bir hikaye değilse gerçekten üzücü ve garip bir hadise. hukuki yollar aklıma geldi direkt, bilemedim ne kadar doğruluk payı var bu hikayenin...
özet geçiyorum*: üniversitede aşk,babasının işleri kötüleştikten sonra evde beslenmeye başlanan bölüm birincisi bir tecavüzcü, 3.sınıfta çocuk haberi, evlilik-iş bulma, seneler geçer, adam video tehditlerini görür, silaha sarınılır, her şey film şeridi gibi geçer, adam bayılır sonra ayılır, kadın yok. üzüntü, üzüntü...
edit: novemba, başka bir entry'si üzerinden (bkz: #48718567) kurgu olduğuna beni inandırdı.
o yüzden hikayeye yorumum: (bkz: yaşından başından utan)(bkz: bre işsiz pezeveng)*
öğretmenden işitilen en komik azarlar
-
anaokulunda>>> burasi kres degil
ilkokulda>>> burasi anaokulu degil
ortaokulda>>>burasi ilkokul degil
lisede>>>burasi ortaokul degil
universitede>>> burasi lise degil
bi vakitlice yasayamadik hay .minakoyyim
insan eti
-
prion dediğimiz açılmış proteinler var. normal proteinlerin tam sindirilemeyip zombiye dönüşmeleriyle oluşan ve diğer proteinleri de etkilemesiyle üreyebilen, biyoloji tarafından canlı kabul edilmeyen moleküller. her protein bozunduğunda bu şekilde davranmıyor tabii ki, 1 milyon bozunmaya uğramış proteinden yani priyondan 1 tanesi şans eseri başka proteinlerle etkileşime girecek şekilde oluşabiliyor. evrimdeki doğal seleksiyon mantığı aynen prionlar için de geçerlidir.
bu tarz küçük moleküllerin yaşayıp yaşamadığı sadece biyolojiyi değil felsefeyi ve metafiziği de etkiliyor. bizler biyolojide virüsleri yarı canlı kabul ediyoruz örneğin, çünkü virüslerin kendi kendilerine üremeleri için gerekli mekanizmaları yok. başka bir canlı hücreye doğada denk gelmeye ve onun sistemlerini ele geçirerek üremeye mahkumlar. yeryüzünde virüslerden başka bir canlı kalmamış olsaydı her cansız varlığın davrandığı gibi virüsler de oldukları yerde hiçbir faaliyet göstermeden duracaklardı. bizler bu gerçekten yola çıkarak virüsleri yarı canlı ilan ediyoruz ama virüslerin tabii ki bunu pek taktıkları yok. kendi varlık çizgilerinde çoğalmaya ve başka hücrelerle karşılaşmadıklarında cansız özellik göstermeye devam ediyorlar.
gerçek şu ki canlıların ilk atası olduğunu tahmin ettiğimiz şey aslında rna olarak da bilinen bir organik molekül. bu organik molekül zamanla geçirdiği mutasyonlar ve doğal seçilim sayesinde daha kompleks molekülleri oluşturuyor. bu canlıyla cansız arasında karar veremediğimiz evrimsel zincirlerden ilk prokaryot hücreler, daha sonra ökaryotlar, daha sonra çok hücreli canlılar ortaya çıkıyor. insanoğlu olarak canlı ve cansız olarak varlıkları ayırt etmeye o kadar alışığız ki bu ara basamaklar bizlere çok yabancı geliyor. yukarıda verdiğim rna linkinde bu anlattıklarımı çok daha detaylı ve anlaşılabilir örneklerle anlatıyor. hatta ilginizi çektiyse kanalın kendisini tavsiye ederim. tüm bu bahsettiklerimden tutun, ekosistem dengeleri ve hayatta kalma stratejilerine kadar çok güzel simülasyonları var.
dönelim konumuz olan prionlara.
inek eti, dana eti vs'den gelen prionlar bizi etkilemiyor çünkü genetikleri bizim genetiğimizden uzak. tutup büyük babası ölünce ruhu benim bedenimde yaşasın diye beynini yiyen tipler var. tedavisi yoktur. prionlarla başa çıkamıyoruz. bu moleküller canlı özelliği göstermedikleri gibi varlıklarını sürdürmek için bir besine veya solunum materyaline ihtiyaç duymuyorlar. kendilerini akıntıya bırakıyorlar, hayat onları nereye sürüklerse. kendi orijinal yapısına benzeyen bir protein buldukları zaman onunla etkileşime girip kendisi gibi bir zombiye dönüştürüyor. virüsten daha küçükler. ısıtsanız da yaksanız da hiçbir etkisi olmuyor çünkü zaten şurada görebileceğiniz üzere katlanmış kompleks formdan helix formuna düşmüş proteinlerden bahsediyoruz. bizim yemekleri pişirmemizin sebebi hem sıcağın etkisiyle mikro organizmalardan arındırmak, hem de proteinlerin sıcakta katlanmış formlarını kaybederek helix yapıya düşmesinin sindirimi kolaylaştırması. dolayısıyla işlevselliğini kaybetmiş olmuyor.
insan eti yemek bu yüzden tehlikeli. prion hastalıklarına yol açıyor. bir dönem dünya çapında inekleri kırıp geçiren deli dana salgını ineklere birbirlerinin öğütülmüş kemiklerinin yedirilmesinden ortaya çıkmıştır.
insanlarda prion hastalıkları en çok sinir hücrelerinin tüketilmesiyle açığa çıkıyor.
şu linkte bu insanlarda ve hayvanlarda görülen hastalıklardan detaylı olarak bahsediyor.
en itici ünlü çiftler
-
rasim ozan kütahyalı-nagehan alçı
neden benim oğlumun flütü yok ulan
-
mantık hatalarıyla dolu bir filmdeki, saçmalama sınırlarını zorlayan cümle.
küçük bir araştırma sonucu farkettimki flüt ün en babası 15-20 tl yani bu filmdeki eşşoğlusu iki duble eksik içse alacak flüdü. hatta haydari den de feragat etse, sol anahtarlı porteli, müzik defteri bile alacak.
hatıra olsun diye saklanan garip nesneler
-
(bkz: mızıka)
eski sevgilim hediye etti. aklıma geldiğinde ve kendisine küfretmek istediğimde üfleyip sakinleşecekmişim
zamanında kendisine olan kızgınlığıma senfoni orkestrası gerekirdi ama neyse...
satrançta at mı fil mi daha değerlidir sorunsalı
-
bir fil ile at kıyası olduğunda atın,
iki fil ile iki atın kıyasında ise iki filin daha değerli olduğu ile açıklanabilecek sorunsal...
debe edit: böyle yoğun ve üzücü bir gündemde böyle bir entry'nin debe'ye girmesi aslında beni şaşırtmadı.
efsaneye göre vaktiyle eşit güçte görünen ordular birbirlerine çok zarar vermesin, insanlar yaralanıp ölmesin diye, düşman güçlerin komutanları kendi aralarında satranç oynar, oyunu kazanan taraf savaşı da kazandı sayılırmış ve kimsenin burnu kanamadan savaş son bulurmuş. her gün acıların katlanarak çoğaldığı bir günde satrançla ilgili basit bir bilgi içeren entry'nin debe olması da, bizlerin efsanedeki insanların genlerini taşıdığımızı gösteriyor belki. umarım kan ve göz yaşından dersler alır, sorunları savaşlar yerine aynı satrançtaki gibi felsefe, zeka, bilgi, teknik, matematik, sanat ve mutlulukla çözeriz; kimsenin kılına zarar gelmeden.
aslı çakır alptekin
-
cas tarafından 8 sene men cezası almış atletimiz. potansiyel bir survivor adayı.
masumiyet (film)
-
çekimlerinin çoğu basmane'de gerçekleştiren sağlam bir zeki demirkubuz filmi. bir sahnesi çok komiktir. derya alabora haluk bilginere der ki:
"-işim var şu çocuğa bak biraz..."
haluk bilginer der ki:"tamaammm.."
derya alabora haluk bilginer'i uyarır:"sakın kaybetme ha. dalgınsındır sen."
bunun üzerine haluk bilginer der ki:"çakmak mı lan bu?"
işte bu ufak diyalog yönetmenin ne kadar iyi bi gözlemci olduğunun minik ve mizahi bir kanıtıdır.
(bkz: en sık kaybedilen şeyler)
bunun yanı sıra fimde bir kır sahnesi vardır ki, haluk bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır. bekir* bir yandan cigaralağını çeker, bir yandan hastalıklı bir aşkın ve hayatın geride bıraktığı 20 seneyi anlatır yusuf'a *. olağanüstüdür... tek kelimeyle olağanüstü...
tüm komşularımızın kendi alfabelerini kullanmaları
-
öncelikle çin gibi ülkeler okuma yazma öğretme konusunda sıkıntı çekiyorlar. illa kendi en eski alfaben olursa güzel olacak diye bir şey yok. japonya'nın alfabesi de zaman içinde değişmiştir. latin alfabesini değiştirip kendi alfabemizi yapmışız, yazıldığı gibi okunuyor mis gibi. önemsiz bir olay gibi geliyor ama altı ayda okuma yazma öğreniyorsun. okumada tutarsızlıklar yok denecek kadar az. ingilizce veya çince okuma öğrenen çocuklar bu seviyeyi 3 senede görüyor. o yüzden şu an kullandığımız alfabe dilimiz için mükemmel. kaldı ki dünyanın bilim ve iletişim dili olan ingilizceyi ikinci dil olarak öğrenirken de kolaylık sağlıyor. özetle alfabe bizim, yedirmeyin.
pargalı ibrahim paşanın aylık 77.000 tl kazanması
-
çok kaliteli bir işsizlik örneği. tebrikler!