hesabın var mı? giriş yap

  • az once odasina girdim. yorgani siyrilmis ustunden. ustunu orttum. bi'seyler soyledi. ipod touch'i kenarda ekranda one direction'da harry'nin resmi. tusa basinca cikti.
    orttum ustunu sıkica. kenarlari bastirdim. egildim sivilceli yanaklarini optum..
    "yhaa anne!!"
    diye mizmizlandi..
    "sus kiz!"
    dedim..
    egildim cennet kokan bagrini optum, kokladim..
    "anne ! gidiklaniyorum yhaa!!"
    dedi.
    "sus kiz, 12 saat sanciyla dogurdum seni, azcik keyfini sureyim"
    dedim. uyku arasinda guldu. ben basimi boynuna gomdum.
    "anne.."
    dedi
    "seni cok seviyorum.."
    her seye degdi..

  • ulkenin dogu sinirindan bati sinirina 3 saatte yurunuyor. geyik degil, $oyle bir yururken icin gecse multeci oluyosun.

  • bugün engelli bir öğrenci geldi yanıma. otosmasyon şifresini hatırlayamıyormuş. üniversitenin ilk günü, öğrenci işleri çok kalabalık olduğu için girememiş içeriye engelinden dolayı. "yardımcı olabilir misiniz acaba? " dedi.
    şifresini sıfırlamak için sistemde kimlik bilgilerini dolduruyorduk çocuk "anne adı" kısmında duraksadı birden. hatırlamaya çalıştı. utandı, sıkıldı, hafızasını zorladı, birkaç isim söyledi girdik sistem yanlış dedi. çocuk da açıklamak zorunda hissetti kendini. "ya" dedi "kusura bakmayın, annem bizi küçükken terk etmiş ben böyle doğduğum için. hiç konuşmuyoruz onun hakkında ben de unutuyorum böyle bazen." içim parçalandı. öyle bir sessizlik oldu ki odada sağır olacaktım neredeyse. "müsaade ederseniz babamı arayıp öğreneyim." ... "baba" dedi "annemin adı neydi?" yine aynı sessizlikten oldu birkaç saniye. ben gözlerimi kaçırıyorum sürekli dolduğu belli olmasın diye. ama gerekçesi sürekli kafamda yankılanıyordu. "ben böyle doğduğum için..." bi isim söyledi babası. ama sesindeki sitemi duymalıydınız. böyle bir isim söyler gibi değildi, içinden bir şeyler kusar gibi söyledi.
    yazdık sistem kabul etti. çocuk aynı utangaçlıkla, sıkılganlıkla gitti. hiçbir şey diyemedim öylece kalakaldım.
    bu başlıkta yazılan şeylere bakıyorum şimdi. yok tipim şöyle burnum böyle, boyum şu kadar vs.
    yapmayın suserlar bunlar sadece kabuk, içinize bakın. o engelli çocuktaki olgunluğu görmeliydiniz. bakışlarındaki sadeliği, mükemmel diksiyonunu, tavırlarındaki nezaketi, "çirkinliğindeki estetiği" görmeliydiniz.
    etmeyin, zarfa takılmayın bu kadar. mazrufa bir bakın hele ne yazıyor içinde.

  • ale biralar üst fermantasyon biralarıdır ve en eski bira türleri bu sınıftandır. oda sıcaklığı gibi daha yüksek ısılarda fermente olurlar. fermantasyon ısısının yüksek olması sebebiyle ester olarak ifade edilen çeşitli meyvemsi tatlar oluştururlar. bu tatlar elma, armut, muz, ananas, kiraz vb. olarak ifade edilebilir, ancak bunlar belirgin olmaktan ziyade alt notalarda hissedilen tatlardır. yani kesinlikle yapay meyveli biralarda hissedilen aromalar gibi değildir.

    lager biralara göre daha yoğun ve aromatik tatları ve pek çok çeşitleri mevcut. bunca yıl sadece ithal ale biraları olan ülkemizde sonunda ilk büyük ölçekli ale üretimine efes tarafından başlanmış. kolay içimi ve daha yoğun tadıyla efes’in brewmaster serisi ale birayı türkiye’ye getiren seri olacak gibi.

  • tarih itibariyle dün akşam tam yatıcam baktım the green mile var show tv'de bi takıldım 4.30 da bitti film. sabah 7 de kalktım maymun gibi. dedim yatayım biraz daha 8:30'a kurdum saati. 9:30 da kalktım. lan dedim bu telefon çalmadı mı acaba. bir baktım saati kurcam diye hesap makinasını açıp 830 yazmışım. kahkahalar içinde duşa girdim tabi.

  • bir fps manyaklığı. takıntı bir yerde. şarjörü illa 30 görecek. 29 olursa öleceğini düşünür. counter'ı çok oynamış kişilerde görülür. tek mermiyle adam öldürmüşlüğü vardır.

  • fenerliler diyorlar ki eğer ki bir sezonda lig veya eleme farketmez iki organizasyon varsa ve iki şampiyon varsa ikisi de sayılmalı.

    buna göre fenerbahçe şampiyonluk sayısına türkiye kupalarını da dahil etmeli. hatta zamanındaki cumhurbaşkanlığı kupası başbakanlık kupası süper kupalar da (bazıları birbirinin devamı organizasyonlar). o maçlarda ter döken futbolcuların emeği yok mu sayılsın? o kupalar fasulyeden kupalar mı?

    bu durumda müzedeki resmi tüm kupalarının sayısına göre yıldız verilmeli. ama fenerbahçe buna yanaşmıyor. bazı kupalar sayılsın bazıları sayılmasın diyorlar. neden? çünkü galatasaray'ın müzesinde daha fazla resmi kupa var. insan sırf rakibinde daha fazla kupa var diye kendi kupaları sayılmasın onlar fasulyeden kupa der mi? o kupaları almak için ter döken futbolcuların emeğine ihanet eder mi?

  • kaç gündür ortada yoktur, çıktı ve başladı gene. bıktık senin bu nefret kusan, bölen, yalan söyleyen ağzından.

  • oncelikle sakin olalim gencler. henuz "tek yapacagimiz seyin koltukta oturmak olacagi gunler" o kadar yakin degil.

    bir suredir kullandigim tesla autopilot hakkindaki gozlemler.

    * beta, beta, beta. yani son kullanima hazir degil. henuz beta yani hatalari oldugu biliniyor, bu sartlar altinda kabul edilirse kullanilabiliyor. ve evet, hatalari var. mesela dun 80 mil ile giderken "en azindan bana gore" sebepsiz bir sekilde fren yapip 60 mile dustu, birkac sn sonra tekrar 80 mile cikti. onume birsey cikti da ben mi farketmedim diye dusundum. belki de hata degildi ama dedigim gibi ben farketmedim.

    * medyada gosterilenin aksine, bu ozellik gps'den bir nokta secip "hadi oraya git" diye beklemek seklinde kullanilmiyor. autopilot devrede oldugu surece, surucunun dikkati yolda, elleri ise direksiyonda olmak "zorunda".

    * autopilot denilen ozellik "henuz" cruise control'un cok daha gelismis hali ve auto streering olarak adlandirmak daha dogru.

    * sehirler arasi yollar disinda kullanilmasi "henuz" dogru degil.

    * hava kosullari, kamerayi engelleyecek kir, camur ..vs.. gibi kosullardan etkileniyor.

    * autopilot ile araba kullanmak, ozellikle de serit degistirmek cidden insani biraz geren bir tecrube. ondeki araba aniden yavaslayinca arabanin fren yapacagini bilmek ama ondan once mudahele etmeden sakin kalmak cok zor. alismak gerekiyor. ozellikle de tesla gibi inanilmaz ivmeli ve yuksek hizli bir arac sozkonusu oldugunda.

    * ondeki arac ile mesafeyi ayarlayan sistemin yedi derecesi var ve en yakin ayar bir hayli yakin, ben sahsen en uzak ayar ile kullaniyorum. ozellikle alisma devresinde insanlari germemek icin belki de daha uzak bir ayar olmasi gerekliydi.

    * sadece kotulemeyelim tabii ki. autopilot devrede iken sinyal verince (sol sinyal) otomatik olarak serit degistiriyor. sag serit icin aynisini yapmadi ya da henuz benim bilmedigim bir sey var.

    * denedigim en virajli yolda bile seritleri ortalayarak kullandi, serit kaydirmadi.

    * on panelde (direksiyon arkasindaki, hiz gostergesinin yaninda) arabayi, radar ile tespit edilen etrafindaki diger arabalari ve yol seritlerini surekli bir sekilde izleyebiliyorsunuz. https://www.teslamotors.com/…ss01_autopilot.jpg?020

    sonuc olarak bu her gun gelisen ve guncelleme alan bir sistem o yuzden giderek iyilesecek. heyecanla bekliyorum.

    guncelleme: (bkz: #62860286)

  • bu videodaki hadiselerin yaşandığı yıllarda arcopal diye bir yemek takımı markası vardı. gazete promosyonlarının, süper, mega kuponların havalarda uçuştuğu yıllardı. bu dediğim tabak, çanak ve kaşık-bıçak takımını yanılmıyorsam milliyet gazetesi veriyordu.

    çok uzatmayayım. bu ürünün reklamı televizyonda öylesine etkileyici ve vurucu bir şekilde döndü ki, birçok insan gibi benim ailem de ayaklarına kadar gelen bu büyük fırsata kayıtsız kalamadı. süper kuponu kaçırma hadsizliğini gösterse bile birkaç gün sonraki telafi ultra kuponu reddetme cüreti gösteremedi. tabaklar dünya'nın en kaliteli porseleniydi. ünlü fransız markasıydı. çok kaliteliydi, en iyisiydi, arcopaldi, fransızdı, inanılmaz kaliteliydi, tabaktı, ama harika kaliteliydi.

    aldık bunu. annemde halen birkaç tabağı duruyordu son gittiğimde.

    bunu benle aynı kuşaktan birkaç kişiye hatırlattım. arcopal diyince hepsi hatırladı. hatta annelerinde de varmış bazısının. sence arcopal nasıl dedim. hepsi güzel abi, kaliteli diye yanıtladı. açık olmak gerekirse aradan geçen 20 seneye karşın bana da halen dünya'nın en kaliteli porselen markası gibi gelir, arcopal. tek referansımız, 20 yıl önce, günlerce ve her program arasında defaatle dönen o reklam filmi.

    yazılanları okuyorum, sadece yazılanlar değil, kendime de dönüp bakıyorum. maruz kaldığımız manipülasyon ve şartlandırılmışlık sadece bu bahsettiğim tabak markasından ibaret değil. bu belki en masumu. milliyet bana arcopal konusunda hangi işlemi uyguladıysa, devlet de bize milli güvenlik dersinde aynı işlemi uyguladı. hem de bunu misliyle yaptı, acımadan. çünkü devlet acımaz, medya acımaz. sizi kaçırır, yatağa bağlar, kolunuza zorla eroini zerk eder, defalarca ve defalarca yapar bunu. sonunda kollarınızı çözer. serbest kalırsınız, ancak bu defa da siz uyuşturucu ararsınız.

    şu görüntüleri izledikten sonra bile gelip burada milliyetçilik kusuyorsunuz. birçoğunuz gezi direnişini tecrübe ettiğiniz halde yapıyorsunuz hem de. ama gözlerinizin altındaki morluğu, kolunuzun ne hale geldiğini görseniz, neye benzediğinizi bir görseniz yapmazsınız. o yüzden kafanızdaki arcopalleri kırın arkadaşlar, reklamlarda kırılmaz dediklerine bakmayın. kırın.

    (bkz: arcopal)