hesabın var mı? giriş yap

  • (vazopressin başlığından gelerek yazıyorum)

    tek eşliliğe sebebiyet verdiği/kuvvetlendirdiği düşünülen hormon. bilim insanlarına bunu düşündüren şeyse tek eşli olduğu bilinen tarla farelerinin, eşleriyle çiftleşmeleri esnasında bu hormonu bolca salgılamaları. aynı bilim insanlarının bu bilgiden hareketle "ulan bu hormonu çok eşli hayvanlara versek n'olur?" demişliği ve hormonu vermişlikleri vardır. sonuç: çok eşli hayvanların bazılarında tek eşliliğe dönüş, en azından mantıklı bakma durumu gözlenmiş.

    kısacası bu hormon esra erol gibi bi görev görmekte, en azılı çapkınları bile aile sahibi yapmaktadır. tabii tüm bunların insanlarda uygulanmadığını belirtmekte fayda var çünkü bazılarınızın kafasından ne geçtiğini biliyorum.

  • "bir insan, aci cekmenin kaderi oldugunu gordugu zaman, acisini kendi gorevi olarak kabul etmek zorunda kalacaktir; bu onun tek ve essiz gorevidir. aci cekerken bile evrende essiz ve yalniz oldugu gercegini kabullenmek zorunda kalacaktir. hic kimse onu acidan kurtaramaz ya da onun yerine aci cekemez" der.

    aciyla en aci sekilde butunlesmemiz gerektigini anlatan, auschwitz'deki nazi kampi magduru, avusturyali psikiyatr, logoterapist, acilarin adami. marquis de sade gibi acinin hazzini anlatmaz da derinden acinin nasil insani ayakta tuttugu uzerine anlatir. bu yuzden mazosist oldugunu soylemek yanlistir. insanin gercekte ihtiyac duydugu sey aci ile yogrulmus bir hayattir; boylelikle acilarin getirdigi potansiyel olgunlugu cozumleyerek varolus sebebine ulasir.

  • kelimenin bahis konusu olan sanat akımına ad olması 1908 de paris'te georges braque'ın resim sergisindeki kübik biçimlerden oluşan bir ev resminin gören matisse'nin alay olsun diye bu resmi kübist olarak nitelendirmesiyle başlamıştır. kelimenin kavramlaşması ise vauxcelles'in teklifidir. akıma böyle bir ismin verilmesi ile (bkz: picasso), (bkz: cezanne), braque, picabia, gris gibi ressamların resimleri ile ilişkisi vardır.

    1908'lerdeki empresyonizme ve o güne kadarki diğer sanat anlayışlarına tepki olarak doğan kübizm, önce bir resim akımı olarak görülmüş daha sonra (1913'lerde) onunla yakın ilişkide olan şiirde kendini hissettirmiştir.kübizm 1930' lara kadar tesirini sürdürmüştür.

  • efem bu tipler bakkalı arayıp pirinç varmı diye soracak olsalar,önce ben avukat buyum, ben doktor kemalim, ben profesör moronum çabuk yanıt ver baskısı kurmaya çalışırlar. gereksizdirler.

    -danyal markettt.. dinliyorum
    -market mi? evet ben doktor baturum, kaşar var mı?
    -doktor mu?
    -evet doktor batur önalp iç hastalıkları mütehasısı
    -kardiolog mu yani?
    -onu da kapsar ama uzmanı değilim..
    -neden doktor bey kalp de içimizde bir organ..
    -o uzmanlık ister.. aslında benim hanım kardiolog..bilgilerinden oldukça yararlanıyorum..
    -çok şanlısınız doktor vakur bey..
    -vakur değil doktor batur..
    -ooo çok özür dilerim doktor batur bey..
    -neyse önemli değil iyigünler bakkal..
    -iyi günler efem..

  • nostalji güzellemesi sevmiyorum ancak şu kısmı vurgulamak istiyorum; o zamanlarda hatta 90'larda da orta halli anadolu lisesinde okuyan bir öğrencinin geleceğe dair umudu vardı. eğer çalışır ise başarılı olabileceğini istediği mesleği yapabileceğini biliyordu. temel motivasyon da buradan kaynaklanıyordu aslında.

    şimdi orta okulundan üniversiteye kadar bakın kimsenin bir umudu yok. en iyi liseyi en iyi üniversiteleri okusan ne olacak ki? sen 5000 tl maaş için kıvranırken, o parayı 15 saniyede burnuna pudra şekeri olarak çekenler var.

    bu ülkenin şuanda en yoksul ve yoksun kesimi eğitimli kesim sanıyorum. eğitime yapılan yatırımın(elbette başkaca çok artıları olmakla birlikte) ekonomik anlamda neredeyse hiç karşılığı yok. yani mesele o yıllarda iyi eğitim vardı bu yıllardaki eğitim kötü değil sadece. bu çocukların güzel bir geleceğe inanmalarını sağlayamadıktan sonra vereceğiniz eğitimin içeriğinin pek bir önemi yok maalesef.

  • işini yapmaktadır. müşterisi 15 yaşındadır. sorun 15 yaşındaki çocuğun 55 yaşındaki adama ayakkabılarını boyatması değil, 55 yaşında ayakkabı boyayan bir adamı çilekeş gören beyindir. ekmeğini kazanıyor, helal yiyor, işinide söverek değil severek yapıyorsa kimseye bok yemek düşmez.