hesabın var mı? giriş yap

  • dünya tarihinin ilk anti-emperyalist savaşını vermiş bir milletiz. sevr anlaşması ile paramparça olmuş ülke topraklarında gerçekleşen ulusal bağımsızlık savaşımızın sonunda, bu mücadele ve zaferin iki simgesi oluşturuldu. bizlere kadar geldi; "istiklal marşı ve istiklal madalyası" böylece ortaya çıktı. şimdi sokaktan geçenlere sorunuz, "istiklal marşının güftesini kim yazdı?" diye. hemen herkes mehmet akif ersoy diyecektir. ulusal kurtuluş savaşımızın bir diğer simgesi olan, "istiklal madalyamızı kim oluşturmuştur? diye sorunuz. kimsenin bilebileceğini zannetmiyorum. en azından ben bunu defalarca denedim ve toplumun tüm kesimlerinden kişilere sordum. kimse bilemedi. ne kadar acı değil mi? bu neden böyledir? üzerinde tartışılması gerekendir diye düşünürüm. ancak bu başlık bunun için yeterli olmadığından, sadece, istiklal madalyamızı ortaya çıkaran kişinin mesrur izzet bey olduğunu söyleyelim.

    internet ortamındaki aramalarda da kuru kısır bir kaç bilgi dışında hakkında fazlaca bir şey yoktur. bunu fark ettim. bu cihetle mümkün olduğunca kısa tutarak konuya ait bilgileri ifade etmek istiyorum.

    kimdir mesrur izzet bey?

    mustafa izzet ebuşeneb bey ile nafia hanımın oğludur. babası mustafa bey vilayet muhasebecisi olarak bosna-hersek'e tayin edilince 6 mayıs 1873 tarihinde orada doğmuştur. ailede erkekler için göbek adları ahmet olarak verilmiş ve mustafa olarak devam etmiştir. nüfusta adı ahmet mesrur olarak kaydedilmiştir. soyadı kanununun kabulünden sonra da "durum" soyadını almıştır. 1921 yılında ayşe raciha hanımla evlenmiş iki kız ve bir oğulları olmuştur. oğlu m.metin durum ve bir kız kardeşi halen abd'de yaşamaktadır. sanatçı 18 aralık 1952 yılında vefat etmiştir. içerenköy mezarlığındaki mezar taşında istiklal madalyasının heykeltıraşı olduğu yazmaktadır.

    emirgan rüştiyesinden sonra 1886 yılında tıbbiye idadisini bitirip tıbbiye mülkiyesinde eğitimine devam etmiştir. 1889 yılında tıbbiye'den ayrılarak sanayi-i nefise-i hümayun'un heykeltıraşlık bölümüne girmiştir. 1894 yılında mezuniyet sınavları için hazırlanan heykeller, büyük istanbul depreminde kırılmıştır. tekrar edilen sınav sonrasında da birinci derece ile heykeltıraş diplomasını almış, bir kıta altın maarif madalyası ve bir kıta sanayi madalyası ile ödüllendirilmiştir. ayrıca 4 yıl süre ile 4.000 kuruş aylıkla paris'e öğrenim için gönderilmesine karar verilmiştir. annesinin hastalığı nedeniyle paris'e gidememiştir. bunun üzerine de yıldız çini fabrikasına atanmıştır. modelci yardımcısı olarak başladığı bu fabrikada giderek işletmenin müdürlüğüne kadar yükselmiştir. 1914 yılında çinicilik mektebini kurmuştur. 1905 yılında darphane-i hümayun'da modelcilik yapmaya başlamıştır.

    istanbul'un işgali sırasında dolapdere'de bir ingiliz arabası kendisine çarparak sağ kolunun bir kaç yerinden kırılmasına sebep olmuştur. kimse yardım etmediği için, kanlar içinde pangaltı türkbey sokağı 66 numaradaki evine güçlükle gelebilmiştir. uzun süre iyileşmesini beklemiş ve bu süre içinde de sol eli ile çalışmaya devam etmiştir. sabırlı ve inatçı çalışmasının sonunda, her iki eli ile de aynı düzgünlükte resim yapabilme kabiliyetini elde etmiştir. yeri gelmişken ifade etmeliyim; buna benzer bir olayı aziz nesin de yaşamıştır. sağ koluna felç indiğinde aziz nesin sol eli ile yazmayı devam ettirmiş ve sağ eliyle yazdığı kadar sol eliyle yazabilme yetisini geliştirmiştir.

    mesrur izzet bey'in 1. dünya savaşı sonrasında yıldız porselen fabrikası'ndaki müdürlük görevine son verilmiştir. azledilme sebebi osmanlı dönemine göre " fazla ilerici" olmasıdır. 25 nisan 1936 tarihli ve 10. sayı olarak yayınlanan haftalık yeni hayat dergisi'nde kendisi ile yapılan söyleşide bunun sebebi anlatılıyor. bundan sonra yaşamını antika ticareti, porselen tamirciliği, pul, para, madalya modelleri ve resim yaparak sağlamıştır. kapalıçarşı bedesten içindeki dükkanında yaptığı antika ticareti yanında, yarışmalara girerek pul, para, madalya modelleri ile ödüller kazanmıştır. cumhuriyetin ilanından sonra da devlette görev almamıştır. belki de özellikle görev verilmemiştir. bu durumun konunun uzmanları tarafından ortaya çıkarılması gerekendir diye düşünürüm.

    babasının mevlevi tarikatine mensup olması nedeni ile kendisi de bu tarike ilgi duymuş olup saba taksimi, mevlevihane peşrevini dinlemeyi çok severmiş. öldüğünde oğluna vasiyeti, neyzen tevfik'in saba taksimini çalmalarını istemiş. ne yazık ki oğlu ölüm gecesi o plağı bulamamış, sadece aynı gece mevlana celaleddin rumi'nin ölüm yıl dönümü olduğu için radyoda vasiyetindeki müzikler çalıyormuş. radyonun sesini açmışlar...

    cumhuriyet döneminde 100, 5 ve 25 kuruşluk gümüş paraların tasarımını yapmış ve yarışmada birincilik kazanmıştır. 1943 yılındaki bronz on paraların tasarımını gerçekleştirmiş ve yarışmada birinci ilan edilmiştir.

    bugün türkiye cumhuriyetinin en önemli madalyası olan istiklal madalyası'nın tasarımcısı olması bile kendisinin türk heykel sanatının içindeki seçkin yerine işaret etmektedir. ancak benden daha yetkin birilerinin konuya ilgisi ve araştırma çabaları ile benim eksik olarak gördüğüm, bulamadığım, çapraşık ya da çelişik olarak düşünüp buraya yazmadığım bazı soruların cevaplarının gelecek kuşaklara doğru, olumlu ya da olumsuz olacak diye düşünülmeden aktarılması gereğinin faydalı olacağını düşünürüm.

  • (bkz: balkon)

    arkadaş sen nasıl rahat düşkünü,açık hava sevdalısı bir adamdın ki balkonu buldun? hiç mi korkmadın bunun altına da destek falan koymadık ama yıkılır mı acaba diye? pencere neyine yetmedi aq?

  • beşiktaş'ta apartmanı sallamaktadır. tırstım.

    edit 1: balkon kapısı açıldı hassikome!

    edit 2: açılan balkon kapısının devirdiği ıvır-zıvır kutusundan yıllardır kayıp olan nadide satranç taşımı bulmama vesile olan fırtınadır. emeği geçenlere teşekkürler.

  • çocuklar bizim malımız değil onların özelini paylaşamayız.anneler evlatlarının koruyucusu olur sahibi değil.tamam modern olun da kendinize olun.isteyen her yerini açar koyar ama 18 yaş altı bir bireyin özelini paylaşamaz.kim olursa olsun.yetti yani ilgi görmek için çocuk kullanma modası.

  • hiç tanımadığınız birinin 3 gün evinizde kalması ve bu durumdan ev arkadaşınızla rahatsız olup başka yerde kalmanız.

    bir gün eve geldik baktık bir kadın oturuyor evde. merhaba dedi merhaba dedik. sonra aynı apartmanda oturan başka bir arkadaş geldi işte bu da bişey söylediğim gibi (söylemedi) sizde kalacak,sorun olmaz herhalde (olurdu) bende kalamaz çünkü ailem geliyor (bize ne?) dedi. biz de ayıp olmasın diye o an tamam tabi dedik. e sonra da tamam demiş bulunduk ama bildiğin salonda oturan bir kadın. koltukta yaşıyor. çay demliyor. lan kadın çamaşır yıkadı kuruttu salonda. ilk gün karşı koltuğa oturduk biz de. demlediği çaydan içtik. sonra baktık kadın rahatsız oluyor yani tip tip bakmamızdan. gittik başka arkadaşta kaldık.

    hayır kadın bize nasıl girdi? girdi neden kaldı? kaldı hiç mi tırsmadı amk biz tırstık. sonra bizim arkadaş mal mı kızı bıraktı gitti? biz mal mıyız evimizi bıraktık gittik? bir öğrenci evinde hiç mi normal olay yaşanmaz? babamın böyle yapmayı öğrendiği pastaya sokayım.

  • ulan biriniz de ataride silahla ördek avlamayı söylememiş.

    ulan ne teknolojiydi beee! bugün bile böyle bir teknoloji yok :)

  • "başbakan ensar'ı savundu, aile bakanı ensar'ı savundu, cumhurbaşkanı ensar'ı savundu, müsade edin de çocukları da ben savunayım"

    kemal kılıçdaroğlu

  • hastalıktan ziyade boş boş dikilmeyi sevmeyen adamın durumudur. onun yerine açar kitabımı okurum en azından o metrodaki 65 yıldır duş almayan insanlardan bir nebze olsa uzaklaşırım diye düşünmektedir. daha müsait zamanı yoktur büyük ihtimalle. işten gelir 7-8 gibi ve dinlen, yemek ye, işinle ilgili bakman gereken şeyleri kontrol et derken zaten saat akşam 11 falan olur. o saatten sonra anca 1 saat yatağına uzanıp kitap okur ama yetmez. akşam yatarken yarım bıraktığı dünyaya o boktan metroda devam eder

    bence kitap okuyan yerine okumayıp ağzındaki soğanla kavrulmuş kıyma ve koltuk altından leş gibi ter kokan ayıyı tartışmalıyız.