hesabın var mı? giriş yap

  • maalesef 50 liralık saç düzleştiricisini alamadığı için saçlarını ütülemek zorunda kalan kızlarımız var, hem de sayıları tahmin edemeyeceğiniz kadar çok. ne yapsınlar, imkanları el verdiği ölçüde güzel görünmeye çalışıyorlar.

    ama yok, en cool biziz ya. saç mı ütülenirmiş, büyük kezbanlık. durumu var mı yok mu merak etmeyin hiç.

  • sakinlikten bunalırsanız kahvaltıda t24 okuyup, akşam haberlerinde fox tv izleyin, yatmadan önce verilmiş sadakam varmış diyerek misler gibi uyursunuz.

  • güneşle temas edince hapşırmak. bu hem güneşin tepende olduğuna işaret, hem de yaşadığına. çok yaşa!

  • herkes kötü diyor, adice diyor, çirkin diyor tamam ama beynine nasıl söz geçirebileceğini söyleyemiyor kimse. aksi de mümkün olmuyor işte kimi zaman. misal benim kira borcum 3 olmuş, ev sahibim gitmiyor aklımdan, gitmiyor amk. ne yapayım lan ne yapayım ben, manitayı mı terk edeyim, ne edeyim. konuşurken herkeste laf bol tabi.

  • sadece bende mi var emin değilim ama çok büyük bir ruh hastalığı belirtisi olabilir bu. lan ne zaman elektrik kesilse kitaptı dergiydi bir şeyler okumak, çılgıncasına edebiyatla yoğrulmak istiyorum. öpesim geliyor o koca koca ciltleri, klasikleri. mum ışığında ya da aynı zamanda radyo da çalan pilli büyük ışıldağın ışığı altında kitap okumak... aman yarabbim. sanki bir dostoyevski oluyorum, romalı perihan oluyorum.

    mum ışığı ve o ışıkta yazıp okuma çabasında olan ben.... elektirik kesilmeden önce de bir şeyler okuyor olsam neyse de... kesintiden önce hep öküz gibi meheheheh diye diye camış keyfiyle en güzel dizileri, üst bitmesine dua ettiğim la liga maçlarını seyrediyor olmam ilginç. ama elektrik kesildi mi... mum ışığı ve edebiyat... o ince stabilo kalemle kitabın altını çizmeler, akla gelen şiirler "yalnızlık vurdu bu akşam kapımı sözsüz soluğunun gri rüzgarlarında" derken elektriğin gelmesi ve ayı gibi mumu üfleyip tv'ye koşmak "anaa malaga üçüncüyü de yemiş la" şeklindeki isyanım. az önce proust olmuştum oysa ki, balzac'tım goriot baba'yı yeniden yazan...

    bizim ailede bir sorun olabilir gerçi. normal tv izleyen aile elektrik kesilince adams ailesi gibi oluyor. annenin duygulanıp "yıllar geçiyor, ömür de geçiyor be" diye iç çekmeleri, babanın "televizyonun fişini çekin de elektirik gider gelir yanmasın alet" hassasiyeti, kardeşin içe kapanıp dertli dertli şarkı söylemesi... ve mum ışığında ben ve edebiyat... ama yine de elektiriksizlik kötü be.

    not: bu entry'imi elektrik kesintisinde evde olduğu zamanlarda sürekli "elektriksiz yaşamak mı zor susuz yaşamak mı?" isimli söylev ve demeçlerini bizlerle paylaşan dayıma ithaf ediyorum. ve yıllardır içimde bir volkan gibi büyüyen şu cevabı veriyorum buradan ona: bence susuzluk. ama elektrik de ekmek su gibi artık çağımızda.

  • 1- her zaman dolmuş şoförüne söylenmez.
    dolmuştakilerden kapıya doğru ilerlemek için izin isterken de gerekir.
    türkçeyi yeni yeni öğrenen bir yabancı tanıdığımdan, önünde dikilen adama geliyor:
    - bir geçirir misiniz?

    2- bazen dolmuş şoförünün "migors'ta inecek var mı?" gibi sorular sorması sebebiyle sadece "var" denmesi yeterlidir.
    önde duran adam "migorsta inecek var" demiş.
    ben de "migros'ta inecek var mı?" anladığım için "var" diye olan gücümle bağırdım.
    şöyle bir şey oldu:
    - migros'ta inecek var.
    - vaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrrr